29.7.08

ERGENEKON İDDİANAMESİ 301 - 350 SAYFALAR,

BARZANİ, Fatih ALTAYLI, Cengiz ÇANDAR, ve Hadi ULUENGİN isimli şahısların bölücübaşı Abdullah ÖCALAN ve terör örgütü mensupları ile birlikte PKK/KONGRA-GEL terör örgütünün sözde kırsal alanında çektirmiş oldukları fotoğraflar ile yine bölücübaşı Abdullah ÖCALAN ile terör örgütünü sözde kamplarına gelen şahısların birlikte çektirmiş oldukları fotoğrafların bulunduğu tespit edilmiştir.
Bu resimler incelendiğinde özellikle Doğu PERİNÇEK'in gazetecilikten öte örgütü denetliyor edası içersinde görüntülerinin olduğu, bölücübaşı Abdullah ÖCALAN ile çok samimi ve içten görüntülerinin olduğu, Yalçın KÜÇÜK'ün ise terör örgütü mensuplarına eğitim veriyor şeklinde görüntülerinin olduğu, aynı şekilde bölücübaşı ile çok samimi ve içten görüntülerinin olduğu görülmüştür.
Söz konusu resimler gizli tanık DENİZ'in ifadeleri ile birlikte değerlendirildiğinde, Gizli tanığın ifadelerini tamamen doğrular nitelikte görüntüler olduğu anlaşılmaktadır.
Şüphelilerin telefon görüşmelerinde ve soruşturma kapsamında ele geçen doküman ve belgelerde belirtilen DTPTi yöneticilere/DTP binalanna yönelik eylem planlamaları ve arayışları konusunda;
2005-2008 yıllan arasında DTP Genel Merkez yöneticilerine, belediye başkanlanna tehdit içerikli mektup/e-postalar gönderilmiş, yine DTP Genel Merkezi'ne zarf içerisinde mermi yollanmış, DTP Genel Merkez ve il binalanna silahlı ve Molotoflu saldmlar gerçekleştirilmiştir.
Şüpheliler Muhammet YÜCE ve emekli Albay Mehmet Fikri KARADAĞ arasında yaptıklan telefon görüşmesinde;
01.01.2007 günü Mehmet Fikri KARADAG'm kullanımında bulunan 0 535 888 15 14 numaralı telefonla, Muhammet YÜCE'nin kullanımında bulanan 0 533 570 89 38 numaralı telefonu aramasıyla yapılan görüşmede; (Tape No: 7)
"....... onlara bir düşünce yapacaz komutanım, ben bir şeyler planlıyorum, DTP yi
bombalayacam" dediği, M.Fikri KARADAG'm "Yok sakm yapma, haberim olmadan bir şeyyapma, sakm" "Onlara prim verirsin, BİZİM İSTEDİĞİMİZ ZAMAN YAPACAZ, onlaristediği zaman değil" dediği, Muhammet'in "AHMET TÜRK varya DTP başkanı, şerefsizpezevenk" dediği, M.Fikri KARADAG'm "Soyu sopu ermeni, hepsi ermeni, bu millete dişbileyip duruyor, boyna zorluyorlar başlanna gelecek var" dediği.............. "
3- Telefon görüşmelerinde ve operasyon kapsamında ele geçen doküman ve belgelerde belirtilen, "Türk-Kürt çatışmasını sağlama" arayışlan ve planlamalan konusunda;
Bölücü terör örgütü nihai hedefi olan, bağımsız birleşik kürdistanı kurabilme amacıyla kurulduğu günden itibaren bölge halkına ayn bir etnik kökenden geldiği aşılaması yapılarak ülke genelinde Türk-Kürt çatışması meydana getirerek sonuca ulaşmaya çalışmıştır.
Gelinen bu noktada gerçekleştirilmek istenen olaylara bakıldığında ülkemizde bir Türk -Kürt kavgasının çıkartılmak istendiği anlaşılmaktadır. Bir taraftan örgütün müzahir kitlesinin DTP binalannda toplatıldığı, bir taraftan da milli duygulan olan insanlan DTP binalannı taşlamak suretiyle ülkemizde kaos ortamı yaratılmak istendiği görülmektedir.
Mevcut Ergenekon yapılanması da aynı tarzda Türk-Kürt çatışmasını körüklemek suretiyle hareket tarzı/stratejisi konulannda bölücü terör örgütü ile paralellik arz etmekte olup, bu düşünce ve planlamalar Türkiye Cumhuriyeti Devletini bölmeye ve parçalamayı amaçlamaktadır.
Operasyon kapsamında elde edilen İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu PERİNÇEK ve yöneticilerinin bölücü terör örgütünün kamp alanlanna yaptıklan ziyaretler konusunda;
Türkiye'de legal alanda faaliyet yürüten bir siyasi partinin genel başkanı konumunda olan bir şahsın, örgüt kamplannda teröristbaşıyla görüşmesi teröristlerle tek tek tokalaşması, hem örgüt kadrolanna hem de örgüt tabanına büyük moraTsâğlamıştır.

^2r<^r^
Yıllarca muhatap arayan teröristbaşı, bunu bir fırsat bilerek bölücü terör örgütünün talep ve isteklerini Doğu PERİNÇEK aracılığıyla devlete iletmeye çalışmıştır.
SONUÇ :
Örgütün anayasasını teşkil eden ERGENEKON dokümanında "TERÖR" başlığı altında; 21 Yüzyılda en önemli sorunlardan birisinin terör olacağı, bu nedenle terör gruplarının kontrol altında tutulması gerektiği, gerektiğinde "NAYLON TERÖR GRUPLARI" oluşturularak terör dünyasına yön verilmesi ve güçlü istihbarat örgütlerinin kurguladığı oyunun içinde mutlaka yer alınması gerektiği belirtilmiştir.
Soruşturma dosyasındaki delillerden de ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜ yöneticilerinin PKK terör örgütü ile ilişki içersinde oldukları, söz konusu terör örgütünü kontrol altında tutmaya çalıştıkları ve gerektiğinde de amaç ve hedefleri doğrultusunda kullandıkları, bu çerçevede son yıllarda ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜ içersindeki Kuvayı Milliye derneği altındaki tetikçi şahıslara Kürt vatandaşlarımıza yönelik eylemler yaptırmayı planlayarak ülkede TÜRK-KÜRT çatışması meydana getirmeyi ve böylelikle örgütün amaçları doğrultusunda ülkede kaos ve çatışma ortamı oluşturmayı hedefledikleri anlaşılmaktadır.
ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜNÜN DHKP/C TERÖR ÖRGÜTÜ BAĞLANTISI
a) DHKP/C terör örgütünün tarihçesi
DHKP/C terör örgütü Romanya Sorumlusu olarak faaliyet yürütmekte iken Türkiye'ye iade edilen Sedat Kod Semih GENÇ isimli kişi 07.10.2002 tarihinde İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesinde vermiş olduğu ifadesinde;
"DHKP/C örgütünün çıkış noktasına bakacak olursak, 1965 yıllarına dönmek gerekir. Bu yıllarda TİP içerisinde Behice BORAN ile birlikte sol görüşler ortaya çıkmaya başladı, bu süreç sonunda FKF(Fikir Kulüpleri Federasyonu) oluşturuldu. Bunun başında ise Doğu PERİNÇEK vardı, bütün gençlik burada toplanmaya başladı, bir süre sonra bu grubun içinden MDD ve Şafak grubu ortaya çıktı, Milli Demokratik Devrim tezini savunanların başında Mihri BELLİ yer alıyordu, Şafak grubu ise federasyon içinde güçlüydü ve Doğu PERİNÇEK'in idaresinde bulunuyordu. MDD içerisinde yer alan Mihri BELLİ ve Mahir CAYAN grubu bir süre sonra buradan ayrıldılar, temel ayrılık olarak Doğu PERİNÇEK grubu Çin ve Mao düşüncesini savunurken, Mihri BELLİ ve Mahir CAYAN ise Türkiye'nin az gelişmiş kapitalist ülke olduğunu savunuyorlardı. Daha sonraları bu grup DEV-GENÇ'i oluşturdu, yine fikir tartışmaları devam ederken, kongre ile Ertuğrul KÜRKÇÜ Dev-GENÇ başkanı oluyor. Bundan sonra Mahir CAYAN'm görüşünde DEV-GENÇ faaliyetine başlıyor, Mihri BELLİ ise kendi görüşlerinde ısrar ederek DEV-GENÇ içinden ayrılıyor. Dev-Genç içindeki faaliyetler 1970'li yıllarda THKP/C adım alarak devam ediyor. Mahir CAYAN'm görüşlerini özetlersek, Şehirlerden kırlara doğru yayılan bir örgütlenme ile devrim süreci başlatılarak, bunun neticesinde iktidar ele geçirilerek sosyalizm düzenine geçmeyi öngörüyor. Bu düşünce doğrultusunda öncü savaşı ve silahlı propaganda başlatılarak eylemlere geçiliyor, bir süre sonra Mahir CAYAN yakalanıyor, bundan sonra Hikmet KIVILCIMTmm görüşlerini benimseyen Yusuf KÜPELİ ve Münir Ramazan AKTOLGA ayrı bir grup olarak çıkıyorlar. 1971 yılında Mahir CAYAN ve arkadaşları cezaeypdçft-feaçarak tekrar eylemlilik sürecine giriyorlar, 1972 yılı 30 MART'ta Mahir CAYAN ve arkadaşları Kızılderc'de silahlı çatışmada

ölü olarak ele geçirilince, örgütün kadroları dağılıyor, bu arada HALKIN YOLU-KURTULUŞ-DEV-GENÇ-MLSPB olarak değişik fraksiyonlar ortaya çıkıyor.
Burada sol sapma olarak değerlendirdiğimiz MLSPB ile sağ sapma olarak değerlendirdiğimiz DEV-YOL ortaya çıkıyor. MLSPB, Mahir CAYAN'in görüşlerini küçük hücreler halinde örgütlenerek şiddetli eylemler neticesinde halkı kendi yanlarına çekerek devrimi gerçekleştirmeyi düşünüyorlar, bu nedenle sol sapma olarak değerlendiriliyor. Dev-YOL ise tamamen halkın direnişi ile kitlesel olarak düzenli orduya geçiş yapılması gerektiğini, halkın saldmlar karşısında zaten direnişe geçeceğini savunuyordu, bu da sağ sapma olarak değerlendirilmiştir. 1978 yılında Dev-Yol'un bu durumuna karşı Dursun KARATAŞ-Paşa GÜVEN-Hüseyin SOLGUN biraraya gelerek DEV-SOL'u oluşturuyorlar. 1980 yılında Dursun KARATAŞ ve diğerleri yakalanarak cezaevine giriyorlar, cezaevinde açlık grevleri bu dönemde Dursun KARATAŞ tarafından organize edilerek, burada örgütlenme sağlanıyor. 1989 yılında Dursun KARATAŞ ve arkadaşları cezaevinden firar ederek, 1991 yılma kadar faaliyetini sürdürüyor. 16-17 Nisan ve 12 temmuz operasyonlarından sonra Dursun KARATAŞ yurt dışına çıkarak buradan örgütü idare etmeye başlıyor. 1992 yılının Eylül ayında Dursun KARATAŞ gözaltına almıyor, Bedri YAĞAN-İbrahim BİNGÖL ve Aslan Şener YILDIRIM tarafından kendisi sorgulanıyor, daha sonra bırakılıyor. Bundan sonra Dursun KARATAŞ kendisinin önderliğinde, Suriye/Şam'da yapılan örgütün kongresinden sonra 30 Mart 1994 yılında (Devrimci Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi) DHKP/C'yi oluşturuyor. Şam'da yapılan kongreye 18 kişinin katıldığını biliyorum, Dursun KARATAŞ genel sekreter, Aslan Tayfun ÖZKÖK ise yardımcısı olarak seçiliyor." şeklinde DHKP/C terör örgütünün tarihçesini kısaca özetlemiştir.
17.05.2008 tarihinde GİZLİ TANIK DİLOVASI ismiyle ifadesi alman şahıs ülkemizdeki sol terör örgütlerinin çıkışıyla ilgili olarak;
"1960Tı yıllarında 60 Anayasasının getirdiği nisbi rahatlama ortamında dünyada sosyalist ideolojiler Türkiye'ye de girmeye başladı. O dönem gençliğin yurtsever ve anti-emperyalist bir niteliği mevcuttu. Bu sosyalist ideolojinin ülkeye girmesiyle gençliğin içinde bulunduğu fikir ve ideolojiler iç içe girmeye başladı. Burada Türkiye'ye özgü yeni fikir ve örgütlenmeler ortaya çıktı.
İlk önce Türk Solu dergisi etrafında ve içinde o dönemin üniversite gençliği ve hocaları tarafından sosyalist düşünceler yayılmaya başlandı. Bu süreçte ayrışmalar yaşandı ve çeşitli örgütler ortaya çıktı. Fikir Kulüpleri Federasyonu öğrenci gençliğinin toplandığı yerdi. FKF ilk çıktığında başkanlığını Doğu PERİNÇEK yapmaktaydı. Bu çatı altında o dönemin gençlik liderlerinden Mahir CAYAN, Deniz GEZMİŞ, İbrahim KAYPAKKAYA ve Doğu PERİNÇEK isimli kişiler vardı. Bu kişilerin tamamı silahlı mücadeleyi savunan kişilerdi.
Doğu PERİNÇEK'in de aralarında bulunduğu bu kişiler Türkiye'de sonradan kurulan Sol terör örgütlerinin liderleri olarak ülkemizi uzun yıllar kanlı çatışmalara sürükleyecek terör örgütlerinin başını çektiler.
Doğu PERİNÇEK içinde bulunduğu bütün yapılardan hep eleştiri getirerek ayrılmış ve kendine özgü örgütlenmeler yaratmıştır. O yüzden Türk Solunda Doğu PERİNÇEK her zaman ajan provokatör olarak bilinen bir kişidir. O günlerde de bu günlerde de sürekli çatışmaların içinde olmuştur." şeklinde beyanlarda bulunmuştur.
Semih GENÇ'in 07.10.2002 tarihli ifadesi ve GİZLİ TANIK DİLOVASFnm 17.05.2008 tarihli ifadesinden de anlaşıldığı gibi; SOL TERÖR örgütlerinin oluştuğu ve ülkemizde insanların sağ-sol diye ayrışmaya başladığı dönemlerin siyasi aktörleri arasında yer alan kişilerden birisinin soruşturma kapsamında yakalanarak tutuklanan DOĞU PERİNÇEK olduğu, yine devam eden süreçte kurulan farklı soJ-tc/ör Örgütlerinin içerisinde yer alan
kişilerin, DOĞU PERİNÇEK'in başkanlığını yaptığı FKF'nin (Fikir Kulüpleri Federasyonu) içinden çıkan gençler olduğu anlaşılmaktadır.
Tanık ifadelerinde defalarca ismi geçen ve soruşturma kapsamında tutuklu bulunan şüpheli Doğu PERİNÇEK'le ilgili yapılan araştırmalarda, DOĞU PERİNÇEK'in, 1972-74 yılları arasındaki faaliyetlerinden dolayı yargılanarak 20 yıl hüküm giydiği ancak 1974 yılında çıkarılan 1803 sayılı af yasasından faydalandırılarak tahliye edildiği öğrenilmiştir.
THKP/C DEV SOL terör örgütü kurulduğu günden itibaren bir çok sansasyonel eylemler gerçekleştirerek kamuoyunda sesini duyurmuştur. Süreç içerisinde aralarında ülkemizde Başbakanlık, Bakanlık yapmış kişilerden Generaller, Emniyet Müdürleri, Savcı ve Hakimler, MİT mensupları gibi devletin yetiştirmiş olduğu bir çok önemli ve değerli şahsiyet yapılan eylemler sonucu hayatlannı kaybetmişlerdir. 12 Eylül 1980'e kadar 35 polis 23 asker ve 240 vatandaşı öldüren Dev-Sol, ülkemizi darbe ortamına sürükleyen 80 öncesi sağ-sol çatışmalarında en aktif rol oynayan terör örgütüdür.
GİZLİ TANIK DİLOVASI 17.05.2008 tarihli Ek ifadesinde;
"Dev-Sol terör örgütü ile ilgili olarak aslında söylenebilecek en temel gizli bağlantı örgütün gerçekleştirdiği suikastlarda kendini göstermektedir. Örgütün atılım yılları olarak tabir ettiği 90-91-92 yıllarında bir sürü seri cinayetler işlenmiştir.
Eski MİT Mensubu Hiram ABAS, Emekli paşa İsmail SELEN, Emekli paşa Memduh ÜNLÜTÜRK, ADANA Jandarma Bölge Komutanı TEMEL CİNGÖZ, MİT müsteşarlığı yapmış Adnan ERSÖZ, Emekli Paşa Kemal KAY AÇAN gibi birçok sansasyonel hedefe yönelik eylemler yapıldı.
Bu eylemlerin yapıldığı dönemde örgütte sorumlu düzeyde faaliyet yürüten, örgütün her şeyine hakim olan arkadaşlanmızla sonradan yaptığımız görüşmelerde o dönem örgütün eylem amaçlı böyle bir istihbarat çalışmasının olmadığım konuştuk.
Bugün düşündüğümde örgütün istihbarat çalışmasının olmadığı bir dönemde, çok ciddi ve gizli nokta eylem istihbaratlannm örgütün merkezi tarafından ekiplere ulaştınlmasmda derin bağlantılann olduğunu ve adeta eylemlerin servis edildiğini söyleyebilirim." şeklinde beyanlarda bulunmuştur.
Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral TEMEL CİNGÖZ suikastı faili Adnan TEMİZ 16.06.1991 tarihli ifadesinde; Temel CİNGÖZ'ün istihbaratının (kalmış olduğu Jandarma lojmanlannm giriş çıkış yollan krokisi, generalin hergün sabah evden çıkışının saat saat gün gün belirtildiği) THKP-C Dev-Sol örgütünün Merkez Komite Üyesi ve aynı zamanda Askeri Komite sorumlusu Haluk kod Niyazi AYDIN tarafından kendisine kapalı zarf içerisinde hazır olarak gönderildiğini, yine Adana'da gerçekleştirilecek başka eylem istihbaratlannm da örgütün merkezi tarafından kendisine hazır olarak geldiğini beyan etmiştir.
GİZLİ TANIK İSMET'in 16.05.2008 tarihli ifadesinde; "Bana karanlık gelen suikastlardan birisi Temel CİNGÖZ suikastıdır. Temel CİNGÖZ görevli olduğu dönemde Adana'da Adnan TEMİZ isimli Dev-Sol militanının ekip komutanlığını yaptığı SDB ekibince taranarak öldürüldü. Adnan TEMİZ Jandarma A Tipi Özel Kuvvetlerde Necmi SUNA'nın akrabasıdır. Yine Adnan TEMİZ Adana'da Amerikan Mozelle isimli Çavuşun öldürülmesi eylemine kanştı daha sonra yakalanarak tutuklandı. Malatya cezaevinde tutulu bulunduğu sırada örgüte ihanet ettiği gerekçesiyle yine örgüt mensuplan tarafından öldürüldü. İhanet gerekçesi ise yakalandığında Poliste ifade vermiş olmasıydı. Poliste yakalanıp da ifade vermeyen örgütçü sayısı yok denecek kadar azdır. Hatta^AdaanJEMİZ'in ifadesinde önemli
.t *f "
olarak anlattığı örgüte zarar verecek bir şey yoktur. Yani ifade vermiş olması bahane edilerek Adnan TEMİZ öldürülerek susturulmuştur." şeklinde beyanlarda bulunmuştur.
Adnan TEMİZ'in sorumluluğunu yaptığı ekip, Adana'da bulunan tek ekiptir. Eylem istihbaratlarının merkezden hazır olarak geldiğini beyan etmesi Adnan TEMİZ'in cezaevinde öldürülme sebebi olmuştur. Çünkü terör örgütünde eylem için yapılan istihbarat çalışmaları ya silahlı faaliyet yürüten ekipler marifetiyle gerçekleştirilir ya da ilişkilerden gelen bilgi ve duyumlar istihbarata dönüştürülür. Her halükarda alanda yapılan bir istihbarat çalışması vardır ve bu çalışma raporlar halinde örgütün merkezine iletilir. Tabandan gelen istihbarat raporları sonradan eylem için ekiplere intikal ettirilir.
Yukarıda sıralanan suikast eylemlerinde istihbaratların örgütün merkezi tarafından ekiplere bildirildiği görülmüştür. Terör örgütü içerisinde her kademede sorumlu düzeyde faaliyet yürütmüş ve örgütün her şeyine hâkim olan kişilerin kendilerinin yapmış olduğu herhangi bir istihbarat çalışması olmadığını söylemiş olmalanna rağmen örgütün merkezinden nokta istihbaratların gelmiş olması eylemlerde terör örgütünün tetikçi olarak kullanıldığını göstermektedir.
GİZLİ TANIK İSMET'in 16.05.2008 tarihli ifadesinde; "88-89 yıllarında jandarma A tip özel kuvvetler birlikleri kuruldu. Bu birliklerde subay olarak görev yapan görevlilerle örgütün talimatıyla görüşmeler yapıyorduk.
Görüşmelerde silah patlayıcı ve istihbarat konularında bilgi alış verişi yapıyorduk." dediği devam eden ifadesinde,
"1989 yılında Dursun KARATAŞ'm cezaevinden firarı ile birlikte örgütte atılım yılları yani örgütün silahlı ve bombalı saldın eylemlerinin suikastlannm yapıldığı sürece geçildi örgütün eylem yapmak için silah ve patlayıcıya ihtiyaç vardı yine o yıllarda peş peşe gelen cinayetlerden de (Eski MİT Mensubu Hiram ABAS, Emekli paşa İsmail SELEN, Emekli paşa Memduh ÜNLÜTÜRK, ADANA Jandarma Bölge Komutanı TEMEL CİNGÖZ, MİT müsteşarlığı yapmış Adnan ERSÖZ, Emekli Paşa Kemal KAY AÇAN, Emniyet Müdürü Şakir KOÇ ) anlaşılacağı gibi ciddi bir istihbarat desteğine ihtiyacımız vardı.
O dönemde Jandarma A tipi Özel Kuvvetlerinde görevli Yüzbaşı Necmi SUNA vasıtasıyla örgütün eylem için ihtiyaç duyduğu patlayıcı ve silahlar ile eylem istihbaratlannı tedarik ediyordum." şeklinde beyanlarda bulunduğu anlaşılmıştır.
GİZLİ TANIK DİLOVASI'nm 17.05.2008 tarihli ifadesinde; "Ben bugüne kadar yaşadıklanm ve yaptıklanmı zaman zaman gözden geçiririm. Bir örgüt adına faaliyette bulundum. Hatta çok uzun bir süre cezaevinde yattım, ülkede eşitlik, adalet, özgürlük olsun diye mücadele ettim. Bu mücadelenin içerisinde iken yaptıklanmm ve düşündüklerimin doğru olduğuna inanarak yaptım. Ancak daha sonra kendimi örgütü yaşadığım süreci gözlemlediğimde örgüt içerisinde çok ciddi çelişkiler gördüm.
Bugüne kadar karşısında durduğum bazı çevreler ile örgütün birbirini karşılıklı olarak kullandığını anladım.
Özellikle basma yansıyan ülkemizde bazı güçlerin olduğunu anlatan bir takım yazılann daha sonra susurlukta ortaya çıkan tablonun ve son olarak Ergenekon operasyonunda ortaya çıkan ilişkileri ve yaşadığım süreci değerlendirdiğimde DHKP/C örgütünün kullanıldığı kantine vardım." şeklinde beyanlarda bulunduğu anlaşılmıştır.
EL KONULAN BELGELER
22.01.2008 tarihinde ilimiz Beşiktaş ilçesi Gj.yjEötpe Mahallesi Gülenağa Sokak 14/9 sayılı Veli KÜÇÜK isimli şahsın ikametinde ^«plkn arşjr^a, 2005 yılma ait gri renkli
fi , '
Erenköy ülkü ocakları ajandasının 25 Haziran Cumartesi tarihli sayfasında; "Behiç AŞÇI Avukat F Tiplerinin kalkması için ölüm orucunda 45 kg düştü devreye girilirse vazgeçecek" şeklinde Veli KÜÇÜK tarafından yazıldığı anlaşılan not ele geçirilmiştir.
Behiç AŞÇI isimli avukat, hakkında DHKP/C terör örgütü üyeliği sebebiyle soruşturma başlatılan, DHKP/C terör örgütü üyeliğinden dolayı tutuklanarak cezaevine konulan ve halen DHKP/C terör örgütü üyeliği sebebiyle soruşturması devam eden kişidir. F tipi cezaevlerinin kapatılması için ölüm orucu eylemine giden örgüt, DHKP/C adlı silahlı terör örgütüdür.
DHKP/C terör örgütünün F tipi cezaevlerine karşı çıkması dolayısıyla ölüm orucu
eylemine girmesinin altında;
Örgüt içi disiplin ve hiyerarşinin kaybedilmesinden korkulması,
Toplu eylemlerle cezaevi idaresinden zorla taviz kopanlamayacak olması,
Cezaevlerinin okul ve karargah gibi kullanılamayacak olması gibi sebepler
yatmaktadır.
Konu ile ilgili Veli KÜÇÜK alman ifadesinde "Avukat Behiç Aşçı DHKP-C örgütünün baskısıyla ölüm orucuna sokulduğu yolunda bilgileri Türk Dünyası araştırmaları başkanı Prof. Turan Yazgan ile yaptığımız bir konuşmada öğrendim eğer bu şahıs ölürse örgütsel bazı faaliyetlerin olabileceğini değerlendirmiş bana, devreye birisi girer ise aslında orucu bırakacağını ancak böyle birisini bulmamız gerektiğini söyledi. Benimde aynı endişelerim vardı ve adalet bakanlığında bazı tanıdığım yakınlarıma aynı durumu ilettim, onlar haklı olarak konuya girmediler ben konuyu biraz önemli bulduğum için tanıdığım avukatlar kanalıyla şahsı ikna ette. Müessif bir olay olmadı." Dediği görülmüştür.
Fakat Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü görevlilerin yazdığı raporda; "Örgüt daha önceki eylemlerin (1984 ve 1996) aksine son sürecin zorlu geçeceğini düşünmekle birlikte sonuç itibariyle devletin geri adım atacağını ve F tipi uygulamasından vazgeçeceğini hesap ederek ölüm orucuna başladı. Geçen sürede birçok örgüt mensubu hayatını kaybetti bunun yanında sakat kalanlarla birlikte çok sayıda kişi ölüm oruçlarını bıraktığı için örgüt tarafından hain ilan edildi. Sürecin yılları aşacağı ve ölümlerin sayısının 100'ün üzerine çıkacağını hayal dahi edemeyen örgüt ölüm orucu eyleminden bir şekilde kurtulmanın planlarını yapmaya başladı.
F tipi cezaevi uygulaması gerekçesiyle DHKP/C terör örgütü tarafından canlı bombalı eylemler dahil birçok silahlı ve bombalı eylem gerçekleştirildi. Bu eylemler içerisinde en dikkat çekenleri Adalet Bakanlığına yönelik olarak gerçekleştirilmek istenen canlı bombalı saldırılardı. 20 Mayıs 2003 tarihinde Ankara Kızılay'da Şengül AKKURT isimli DHKP/C militanı eylem hazırlığı yaptığı sırada meydana gelen patlama sonucu öldü. Yine 01 Temmuz 2005 tarihinde canlı bomba eylemcisi Eyüp BEYAZ isimli DHKP/C militanı Adalet Bakanlığına girerek eylemini gerçekleştirmek istediği sırada görevli polis memurları tarafından vurularak etkisiz hale getirildi.
DHKP/C terör örgütü ölüm orucu eyleminden gerekçesiz vazgeçmesi durumunda, diğer örgütler ve kendi mensupları tarafından "bu kadar bedel boşuna mı verildi" eleştirisi ve sorgulamasıyla karşılaşacağından, makul olmasa da bir bahane ile düştüğü ölüm orucu eylemi girdabından kurtulmak istedi. Tam da bu noktada Ergenekon terör örgütü soruşturması dolayısıyla gözaltına alman Veli KÜÇÜK isimli şahsın 25.01.2008 tarihindeki ifadesinde "Avukat Behiç AŞÇI'nm DHKP-C örgütünün baskısıyla ölüm orucuna sokulduğu yönünde bilgiler aldığı ve tanıdığı avukatlar kanalıyla şahsü^^î^&eklindeki Av.Behiç AŞÇI'nm ölüm orucu eylemini bırakması için aracı oldtfgjjnu3 kabuT^^b beyanıyla DHKP/C terör
örgütü ölüm orucu eylemine son verdi. DHKP/C terör örgütü ölüm orucu eylemini Veli KÜÇÜK'ün araya girmesiyle sonlandırdı. Bu durum terör örgütünde "büyük bir zafer" olarak karşılandı. Örgüt yurtiçinde ve yurtdışında etkinlikler düzenledi...
DHKP/C adlı silahlı terör örgütü hatalı bir karar alarak düştüp ölüm orucu eylemi girdabından, Ergenekon operasyonu kapsamında gözaltına alman Veli KÜÇÜK'ün devreye girmesiyle kurtulmuş oldu." Yazdığı görülmüştür.
Serhan BOLLUK isimli kişinin genel yayın yönetmeni olduğu Aydınlık Dergisi'nde 21.03.2008 günü yapılan aramada elde edilen ve üzerinde kartal resmi bulunan mavi renkli ajandanın yapılan incelemesinde; "Ocak.January 1.1.Pazartesi Monday yılbaşı" ibareli
sayfasında "Fahriye Erdal, İsmail Akkol _xxx Mustafa.................... " mavi kalemle el yazısı ile
yazılmış isimlerin olduğu ajandanın 1995 yılı ajandası olduğu, isimlerin gelecek yılın ocak ayının birinci günü sayfasına yani 01.01.1996 yılı sayfasına not alındığı tespit edilmiştir.
Adı geçen şahısların isimlerinin not alındığı tarihten tam 8 gün sonra yani 09.01.1996 tarihinde, ajanda da isimleri bulunan şahıslar SABANCI CENTER İş Merkezindeki Sabancı Holding Yönetim kurulu üyesi Özdemir SABANCI, TOYOTA-SA Genel Müdürü Haluk GÖRGÜN ve sekreter Nilgün HAŞEFE isimli kişilerin öldürülmesi olayını gerçekleştirdikleri bilinmektedir.
Sabancı Suikastı eyleminden sekiz gün önceki bir tarihe, eyleme katıldıkları tespit edilecek şahısların isimlerinin yazılmış olması, örgütsel bağlantı dışında hiçbir şekilde izah edilmesi mümkün değildir.
Diğer taraftan Sabancı Suikastı eylem faili olarak aranan Mustafa DUYAR kendiliğinden gelerek teslim olmuş, tutuklu bulunduğu Afyon cezaevinde uğradığı saldın sonucu silahla vurularak öldürülmüştür.
30.05.2008 tarihinde GİZLİ TANIK YÜKSEL ismiyle ifadesi alman şahıs Mustafa DUYAR'm öldürülmesi olayı ile ilgili olarak; "Cezaevinde bulunduğu dönemde bir keresinde hastane şevki sonrası odasına geldiğinde yatağının üzerinde "sana senden olur her ne olursa, başın rahat olur dilin durursa" diye not bırakılmış. Yalnız kaldığı ve odasına kimsenin girmesinin mümkün olmadığı bir ortamda yatağına böyle bir not konulunca öldürüleceği fikrine vardı. Ve bu not konulduktan çok kısa süre sonra Mustafa DUYAR öldürüldü.
Kırklareli cezaevinde bulunduğu sırada Adil YANIK isimli bir kişi Mustafa DUYAR'm öldürüleceğini bu eylem için üçyüzbin dolar gibi bir paranın döndüğünü, eylemi de Nuri ERGİN'in adamları olan Sami TOKUR ve Ahmet YARGUDER isimli kişilerin yapacağını idareye bildiriyor. Mustafa DUYAR sol müşahedede kalırken Sami TOKUR ve Ahmet YARGUDER sağ müşahedede kalıyorlar. Mustafa DUYAR'm bu olaydan haberi olunca Muğla cezaevine şevkini istiyor. Cezaevi birinci müdürü Mustafa BEKDEMİR "Bakanlık teminatı var, Afyon cezaevinde bir tane bile örgütçü yok, oraya git" diyerek dilekçesini değiştirtiyor ve Afyon'a şevkini istemesini söylüyor. Afyon Cezaevine gittiğinde cezaevinde isyan başlıyor, haberlere de yansıdı Afyon cezaevinde bulunanların çoğu örgütçüymüş, isyan ediyorlar itirafçı istemiyoruz diye.
Mustafa DUYAR'm öldürüleceğini Adil YANIK ihbar ettiği için cezaevinde gözü kör ediliyor. Bu kişinin gözünü kör edenler de Sami TOKUR ve Ahmet YARGUDER isimli kişilerdir. Mustafa DUYAR Afyon cezaevine sevk edildikten üç-beş ay sonra kendisini öldüreceği önceden ihbar edilmiş olan Sami TOKUR ve Ahmet YARGUDER isimli kişiler Afyon Cezaevine sevk ediliyorlar. Bu iki kişi Mustafa'nın kaldığı koğuşun tam karşısındaki çaprazdaki yere yerleştiriliyorlar. Eylemi de bu, ikili "gerçekleştiriyor. Cinayette silah
kullanılıyor. Eylemde kullanılan mermileri Nuri ERGİN'in avukatı Tuncay KÜTÜKOGLU isimli kişi sigara paketi içinde getiriyor.
Mustafa DUYAR'm öldürülmesi eylemini gerçekleştiren Sami TOKUR ve Ahmet YARGÜDER isimli kişiler Nuri ERGİN'in adamlarıdır. Mustafa DUYAR'ı öldüren Ahmet YARGÜDER isimli kişi eylemden kısa süre sonra mahkemeye gittiği zaman sevk esnasında firar ediyor. Firar etmesinden bir yıl sonra yakalandı.
Nuriş çetesi Mustafa DUYAR nereye gidiyorsa peşinden onun gittiği cezaevine sevk ediliyorlar. Cinayet işleyecekleri ortaya çıkan kişilerin öldürecekleri kişinin peşinden dolaşıyor olmaları normal mantıkla açıklanabilir mi?" şeklinde beyanlarda bulunmuştur.
GİZLİ TANIK YÜKSEL ifadesinin devamında; "DHKP/C terör örgütünün gerçekleştirdiği Sabancı eylemi örgüte nasıl prestij kazandırdıysa teslim olmasıyla da öyle bir prestij kaybettirdi. Eylem faili olarak teslim olup, pişmanlığını dillendirmesi örgütte bomba etkisi yaptı." şeklinde Mustafa DUYAR'm teslim olmasını anlatmaktadır. DHKP/C terör örgütünün hedefi olan Mustafa DUYAR, kamuoyunda Karagümrük Çetesi olarak bilinen grup tarafından öldürüldü." Şeklinde beyanlarda bulunmuştur.
Mustafa DUYAR'm öldürülmesi olayı Nuri ERGİN liderliğindeki suç örgütü tarafından gerçekleştirildiği açıkça bilinmektedir. Hatta Mustafa DUYAR'm öldürülmesi olayı ile ilgili yapılan soruşturma ve koğuşturmada, olay failleri ve azmettiricileri olan Vedat ERGİN ve Nuri ERGİN kardeşlerde yargılanmış ve yargılanmaları tamamlanarak değişik cezalara çarptırılmışlardır.
Başsavcılığımıza gelen bir ihbar içersindeki CD'nin yapılan incelemesinde de; 2000 yılında Uşak Cezaevi isyanı sırasında Nuri ERGİN'in kiremit renkli bir binanın penceresinden çıkarak sağ elini yukan doğru kaldırıp işaret parmağını sallayarak "BU DEVLET BANA MUSTAFA DUYAR'I ÖLDÜRTTÜ, BEN ÖLDÜRTTÜM, ŞİMDİ CANLI SÖYLÜYORUM" dediği,
Vedat ERGİN'in "BİZ BU DEVLET İÇİN MERMİ SIKTIK! HEM DE SİZİN İÇİN, HEM DE ASKER İÇİN!" dediği "BAK BAK" diye birine seslendikten sonra "VELİ ABİ'Yİ ARA, VELİ KÜÇÜK'Ü ARA. BİZİ SOR! BAŞKA BİR ŞEY SÖYLEMİYORUM. ALLAH A EMANET OLUN!.." diye söylediği tespit edilmiştir.
Şüpheliler Mehmet Zekeriya ÖZTÜRK ve Veli KÜÇÜK'den ele geçirilen "MAFİA" isimli dokümanda, mafyanın hedefe giden yolda ne şekilde kullanılması gerektiği, mevcut tüm oluşumların teker teker ele alınarak yeniden değerlendirilmesi, son derece deneyim kazanmış grup ve liderlerinden azami ölçüde yaralanılması içerikli notların bulunduğu görülmüştür. Bu notların devamında mafyanın yeniden yapılandırılmasının gerekliliğinden bahsedilmiş, yine hedefe giden yolda mafyanın ne şekilde kullanılması gerektiği üzerinde durulmuştur.
Nuri ve Vedat ERGİN kardeşlerin yukarıda açıklanan olayda kullanıldıklarını televizyon kameraları karşısında dolaylı yönden beyan etmeleri ve Veli KÜÇÜK ile ilişkilerini açıklayan beyanları üst üste konulduğunda mafyanın ne tarz eylemlerde ne şekilde kullanıldığı ve kimler tarafından kullanıldığı açıkça görülmektedir.
DEĞERLENDİRME
Ele geçirilen dokümanlardan ve alman tanık ifedetgrtnden, DHKP/C terör örgütünün talimatıyla SABANCI SUİKASTINI gerçekleştiren Mustafa DÜYAR'ın, firari iken bir süre
sonra kendiliğinden gelerek Adalete teslim olduğu ve gerçekleştirdiği olaydan dolayı yargılanarak gerekli cezayı aldığı, fakat cezasını çekerken can güvenliği nedeniyle sık sık cezaevi değiştirdiği, buna rağmen NURİŞLER çetesi mensuplarının bu şahsı adım adım takip ettikleri ve son olarak Afyon Cezaevinde isyan çıkartarak Mustafa DUYAR'ı öldürdükleri anlaşılmıştır.
NURİŞLER çetesinin Mustafa DUYAR'ı öldürmesi için haklı bir nedenlerinin olmadığı, açıkça aldıkları talimat gereği bu eylemi gerçekleştirdikleri, Uşak Cezaevi isyanı sırasındaki görüntülerden de Mustafa DUYAR'm öldürülmesi olayını Veli KÜÇÜK'ün talimatı ile yaptıkları, diğer taraftan eylemin Mustafa DUYAR'm konuşma şüphesine binaen yapıldığı, dolayısıyla eylemi planlayan ve asıl azmettirici olduğu anlaşılan Veli KÜÇÜK'ün hem DHKP/C terör örgütü ile hemde NURİŞLER çetesiile gerekli koordineyi sağladığı anlaşılmaktadır.
Dev-Sol ve DHKP/C terör örgütleri içerisindeki faaliyetlerinden dolayı yakalanarak tutuklanan Semih GENÇ isimli kişinin 08.04.2008 tarihinde alman ifadesinde;
"Ben Romanyada bulunduğum dönemde şu anda ERGENEKON da ismi geçen Sedat PEKER'in Romanya'ya gelip gittiğini biliyorum. Kendisi örgütün hedefleri arasındaydı, bunla ilgili olarak Romanya'da bulunduğum sırada Sedat PEKER'in Türkiye'de arandığı dönemde Romanya'ya kaçtığını ve oradan GOLDEN FALCON isimli restaurantm
sahibi Cemil ........... isimli şahıs tarafından saklandığını öğrendim. Cemil....................... isimli şahıs
Romanya'da Bükreş'te hem Golden Falcon isimli restorantm hem de Golden Falcon isimli kuyumcu dükkanının sahibidir. Bu kişiden PKK ve DHKP/C örgütleri haraç alıyorlardı
Bu kişinin Bükreş'te herkes tarafından bilinen lüks bir restorantı vardı, yine büyük çapta uyuşturucu kaçakçılığı yapan Fırat ....lakaplı Tunceli'li gerçek ismini hatırlamadığım
bir şahısta Romanya'ya geldiğinde mutlaka bu şahsın yanma gelirdi. Cemil.................... Fırat lakaplı
bu kişiyi misafir ederdi çok iyi dostlukları vardı.
Sedat PEKER 1999 senesinde Türkiye'de firari duruma düşünce Romanya'ya bu
Cemil.......... İsimli şahsın yanma geldi, Cemil...................... Sedat PEKER'e villa ayarladı ve uzun
bir süre orada saklanmasında yardımcı oldu, hatta Sedat PEKER oradayken dönemin Anavatan Partisi Bakanlarından Ülkü GÜNEY ve bir milletvekili Bükreş'e geldiler Bükreş'te göl kenarında LEBADA Otelinde Sedat PEKER'le görüştüler, Sedat PEKER Türkiye'de onların bir işini halledecekmiş bunun karşılığında da Sedat PEKER'in Türkiye'ye gelip teslim olmasını ve kısa bir sürede serbest bırakılması garantisini vermişler. Yani yaptıkları görüşmede bu işin pazarlığını yapmışlar. Ben bu olayı duyunca devlet görevlileri ile bir mafya liderinin pazarlık yapması olayından dolayı bu işlerde karanlık noktalar olduğunu düşündüm. O görüşmeden kısa bir süre sonra Sedat PEKER Türkiye'ye geldi teslim oldu 3-4 ay tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakıldığını öğrendim.
Bana olayın karanlık gelen çarpıcı yanı ise; yukarda bahsettiğim Tunceli'li Fırat lakaplı kişi uyuşturucu kaçakçısıdır. O dönemde Bakırköy'de bulunan Hasan ERKUŞ (uyuşturucu kaçakçısı Sivaslı) ile ortak oldukları, Abdullah ÇATLFnın da hisse sahibi olduğunu bildiğim star gazinosu'nda eroin işi yapıyorlar.
Türkiye'de Abdullah ÇATLI ile eroin işini yapan Fırat lakaplı kişi yurt dışında da DHKP/C ve PKK örgütü mensupları ile uyuşturucu kaçakçılığını devam ettiriyor.
Yukarıda bahsettiğim Romanya'daki lokantada Fırat lakaplı şahıs, yanında oranın ileri gelen işadamları ile oturduğu sırada ben ve Şemsi Şafak BAHSİ birlikte içeriye girdik. Ş.Şafak BAHSİ; yurtdışında DHKP/C örgütü içerisinde faaliyet yürüten, bir dönem Hollanda'da sorumluluk yapan daha sonra Bulgaristan'a gelerek örgüt içerisinde sorumlu düzeyde faaliyetlerine devam eden, Türkiye'ye gönderilmek üzere Bulgaristan'daki Alaydan silahlan çıkarttığı sırada yakalanarak tutuklanan kişidir^—- ^-^.
(
Birlikte içeri girdiğimizde uyuşturucu kaçakçısı Fırat lakaplı kişi ayağa kalkarak Ş.Şafak BAHŞİ'ye hürmet gösterisinde bulundu. Bu olay çok dikkatimi çekti. Biz ayrı bir masada oturarak yemek yerken ben "bu şahıs kelli felli insan, uyuşturucu kaçakçısı sana bu şekilde saygılı davranmasının sebebi nedir?" Diye sordum. Cevaben "bu kim ki, Hollanda'da bizim denetimimiz ve emrimizde olan birisidir. Bunun gibi daha niceleri bizim kontrolümüzdedir" dedi
DHKP/C örgütü üst düzey sorumlusu Şemsi Şafak BAHSİ ile uyuşturucu kaçakçısı Fırat lakaplı kişi birlikte lokanta sahibi Cemil....'in beyaz Shoreke jeepi ile dışan çıktılar yaklaşık iki saat dolaşıp konuştuktan sonra tekrar geri geldiler.
Star gazinosunda bir dönem Müdürlük yapan Ateş................... isimli kişi Romanya'ya
geldiğinde Cemil............ in dükkanında görüştük. Bu şahsın anlatımlarından Abdullah
ÇATLI'nm star gazinosuna hissedar olduğunu öğrendim. Abdullah ÇATLI ile eroin kaçakçılığı işi yapan Fırat lakaplı kişinin DHKP/C örgütü denetiminde yani maddi olanak karşılığında yol vermesi ile yurtdışında uyuşturucu kaçakçılığını devam ettiriyor olması, yine Sedat PEKER'e bannacak yer ayarlayan kişinin DHKP/C örgütüne yardımda bulunuyor olması normal mantıkla izah edilemez.
Pazarlanan uyuşturucu maddesinden yani aynı partinin mallarından Abdullah ÇATLI ile DHKP/C örgütü ortak rant elde etmektedirler.
Türkiye'de DHKP/C örgütü kendisine kitle temin etme maksadıyla fuhuşa ve uyuşturucuya HAYIR diye kampanya düzenlerken, uyuşturucu kullandığı tespit edilen şahıslara yönelik eylemler yaparken örgüt yurtdışında uyuşturucu kaçakçılığı üzerinden büyük rantlar elde etmektedir.
Şunu rahatlıkla söyleyebilirim; yurtdışında Mafya, PKK ve DHKP/C örgütlerinin denetimi dışında uyuşturucu işinin dönmesi olanaksızdır" şeklinde beyanlarda bulunmuştur.
ERGENEKON soruşturması kapsamında yakalanarak tutuklanan Hikmet ÇİÇEK'den ele geçirilen datalar üzerinde yapılan incelemede;
"-Çatlı ile Dursun Karataş birbirleriyle görüşürlerdi
Abdullah Çatlı ile Dursun Karataş, taa Paşa Güven döneminden tanışıyorlar, görüşüyorlar. Son dönem de Çatlı ile Karataş arada bir yüz yüze görüşüyorlardı. Paşa Güven Erzincanlıdır. Karısı ve iki çocuğu hâlâ Fransa'da.
-ÖHD'nin soldaki adamı Paşa Güven, sağdaki adamı Çatlı idi 12 Eylül öncesinde Paşa Güven de Çatlı da CIA'nm denetiminde ÖHD'ye bağlı olarak çalışıyorlardı. Ülkücülerin ellerindeki silahlarla Dev Sol'un elindekilerin seri numaralan birbirini takip eder. Aynı kaynaktan silah geliyordu. Bir gün, randevular kanşmış, Paşa Güven ile Çatlı karşılacaklar diye büyük panik olmuş.
-Çatlı ile Karataş yüzyüze görüşüyordu
Çatlı ile Karataş yüzyüze görüşüyordu. Bucak'm uyuşturuculan Karataş'm aracılığıyla Fransa'ya satıldı. Çatlı bu işi örgütledi. Çatlı başka kimlikle KarataşTa uyuşturucu için görüştükten sonra Fransa istihbaratı, Çatlı'nın kimliği hakkında Karataş'ı bilgilendirdi. Çatlı'nın CIA ile bağını bile bile, Karataş ilişkiyi sürdürdü." şeklinde bilgilere ulaşılmıştır.
Gizli Tanık İSMET 16.05.2008 tarihli ifadesinde;
"1979 yılında Paşa GÜVEN yurtdışı sorumlusuydu. Türkiye'de operasyonlar yapılınca Dursun KARATAŞ ve yönetici kadrosunun yakalanmasıyla Paşa GÜVEN yurtdışından çağnlmasma rağmen gelmedi. Yurtdışında^yri^ meşru işlerle uğraşıyor mafya, eroin kaçakçılan ve devlet görevlileri ile içli dışlı ..plüyordu%t)^önem örgütün sorumluğunu
Paşa GÜVEN yürütüyordu. 82-90 arası Avrupa'dan eroin ve kirli işlere bulaşmış mafya tipli insanları Türkiye'ye sorumlu olarak gönderip banka soygunları ile beraber kara para trafiğini idare ediyor." şeklinde beyanlarda bulunmuştur.
DHKP/C terör örgütünün uyuşturucu kaçakçılığında Veli KÜÇÜK'le irtibatlı mafya gruplarıyla ortak hareket ettiği, yurtdışında PKK ve Mafya ile birlikte uyuşturucu trafiğini organize ettiği anlaşılmıştır.
17.05.2008 tarihinde Gizli Tanık DİLOVASI ismiyle ifadesi alman şahıs Dev-Sol ve DHKP/C terör örgütünün gizli bağlantıları ile ilgili olarak;
"Ben 1970'li yıllarda ülkemizde meydana gelen gençlik hareketleri içerisinde bulundum, 1975 yılından itibaren DEVGENÇ, DEV-SOL ve DHKP/C terör örgütleri içerisinde aktif olarak sorumlu düzeyde faaliyetlerim oldu. ERGENEKON örgütüne yönelik olarak yapılan operasyonları medyadan takip ettim. Yakalanan ve tutuklanan şahıslar ve yaptıkları ile ilgili değerlendirmeler yaptığımda geçmişe dönük sorgulamalarım neticesinde kafamdaki soru işaretlerine artık cevaplar bulabiliyordum. Soruşturmaya katkısı olur, ülkemiz adına yarınlara daha temiz bir toplum olarak çıkarız düşüncesiyle bildiklerimi paylaşmak istedim. Vereceğim ifade nedeniyle hedef olabileceğimi düşündüğümden kimliğimin saklı kalmasını devam eden mahkemelerde deşifre edilmemesini istiyorum. Vereceğim bilgileri kimliğimin saklı tutulması kaydıyla her ortamda anlatabilirim.
1980 öncesi süreçte gençlik heyecanıyla doğru bildiğimiz yada öyle gördüğümüz bir yolda ülkemiz için bir şeyler yapma peşindeydik. Terör örgütü içerisindeki faaliyetlerim sırasında zaman içerisinde yakalanmalarım ve tutuklanmalarım oldu. Uzun süre cezaevi hayatı yaşadım.
Süreç içerisinde örgüt içerisinde yapılanları sorgulamaya başladım. Örgütsel faaliyetlerimize başladığımızda düşündüğümüz yada bize çizdikleri yol farklı bir yerde kalmış, bizler sadece suikast, bombalama, silahlı saldın gibi şiddet eylemlerinin peşinde eylem için silah, patlayıcı, istihbarat toplayan yapılara dönmüştük. Yaptıklanmızm hiçbiri daha iyi bir gelecek getirme adına yapılıyor değildi. Ülke farklı bir tarafa doğru çekiliyordu yani bizim yaptığımız eylemlerle yada farklı terör örgütlerinin devam eden eylemleriyle ülkede kaos meydana geliyor, sokaklar güvensizleşiyordu. Bu değerlendirmeleri bugünden baktığımda daha rahat söyleyebiliyorum.
1992 yılında DEV-SOL örgütü içerisinde faaliyet yürüttüğüm dönemde örgüt kanalıyla bana Gebze-Dilovası'nda Dilovası Motorlu Taşıyıcılar Kooperatifi isimli firmada bulunmam talimatı verildi. Bu firma Dilovası Diliskelesi limanlanndan gemiden karaya-karadan gemiye yük taşımacılığı yapmaktaydı. Burayla ilgilenmemi isteyen örgüt bana burada bulunan kişiler hakkında bilgi vermemişti. 1992-1995 yıllannda burada bulundum.
Dikkatimi çeken şey; eski Dev-Yol örgütü mensuplan, Mafya tabir edilen gruplar, Dev-Sol'la ilgili şahıslar, Jandarma görevlileri gibi aslında bir arada bulunmalan mümkün olmayan kişilerin birlikte aynı firmaya ortak olarak iş yapıyor olmalanydı.
Asıl ilginç olan ise ERGENEKON operasyonunda yakalanarak tutuklanan VELİ KÜÇÜK isimli kişinin yanında istihbarat subaylanyla birlikte bahsettiğim Dilovası Motorlu Taşıyıcılar Kooperatifi'ne gelip gidiyor olmalanydı.
Veli KÜÇÜK o dönem Kocaeli il Jandarma Alay Komutanıydı. Veli KÜÇÜK ve yanındaki subaylann firmaya kağıt üzerinde ortaklıklan yoktu ancak net olarak bu kişilerin oradan belli bir pay aldıklanydı.
Bu firmada genellikle Rusya ve Afrika'dan gelen kömür ve orman ürünleri, içinde çeşitli eşyalar olan konteynerler gemilerden alınarak firmalann depolanna tır ve kamyonlarla götürülüyordu. Tonlarca yük gelirdi ancak küçük bir ^kısîm^açırüklü olarak çıkar diğer kalan kısım ise sallama denen tabirle başka kapılardan gümrüğe-^bildırilmeden kaçak olarak
çıkarılırdı. Yapılan bu kaçakçılık işlemlerinden Veli KÜÇÜK ve yanındaki subayların bilgileri vardı.
Gebze'de o dönemde kooperatifte Veli KÜÇÜK, Hadi ÖZCAN, Kürşat YILMAZ, Ahmet Tekin BAYKAL, Dev-Yolcu Mehmet TERZİOĞLU (İstanbul Dev-Yol davasından yargılandı, cezaevinde yattı), Dev-Yolcu Emin ALKILIÇ (Dev-Yol örgütüne silah temin eden kişidir), Dev-Yolcu Ali ATEŞ (İstanbul Dev-Yol davasından yargılandı, cezaevinde yattı), Dev-Yolcu Engin ... (Ege Dev-Yol davasından yargılandı), şirket ortağı Cemil ATA, Nurettin ATA (Jandarma istihbarat binbaşısıydı, Cem ERSEVER'in itiraflarında JİTEM'in kurucuları arasında geçer, şirket ortağı Cemil ATA'nın abisi), Hasan TORLAK (Gebzede Başkomiser) Dev-Sol örgütünü temsilen ben vardım.
Yukarıda bahsettiğim Hadi ÖZCAN, Kürşat YILMAZ, Mehmet TERZİOĞLU, Emin ALKILIÇ, Ali ATEŞ, Cemil ATA isimli kişiler civarda bulunan benzer şirketlere baskı yapıyorlardı, ellerinden nakliye imkanlarını alıyorlardı, şirket sahipleri ve çalışanlarını darp ediyorlardı ancak jandarma tarafından korunuyorlardı. Gözaltı yaşamıyorlardı yada silahı ile birlikte alınıp yine silahı ile bırakılan kişiler bile vardı. Jandarmanın bu kooperatife en büyük destek görüntüsü ve derin bağlantısı ise etraftan böyle algılanıyordu. Bu şahısların yaptıkları yanlarına kalıyordu.
Dev-Sol örgütünün Veli KÜÇÜKTe bağlantılı olan bu kooperatifle ilişkisini ilk kuran kişi Zeynel ÖZARSLAN'dı.
Zeynel ÖZARSLAN isimli kişi DHKP/C örgütünün Karadeniz Kırsal Sorumlusu Hüseyin ÖZARSLAN'm abisidir.
Mehmet TERZİOĞLU ve Emin ALKILIÇ isimli kişiler Zeynel ÖZARSLAN'ı tanıdıklarından Dev-Sol örgütünün de kooperatife katılmasını istediklerinden ortak olmaları için teklif getiriyorlar. Örgüt onayladıktan sonra kooperatifte faaliyetlerimiz başladı. Ancak Zeynel ÖZARSLAN'm resmi olarak hiçbir yerde kaydı olmadı.
Zeynel ÖZARSLAN, 1994 yılında havaalanında 10 kilo kokain almaya gittiğinde arabaya bindiklerinde havaalanının önünde yakalanarak tutuklandı. Araç içerisinde Arnavut Nazım diye bilinen Nazım ÜSKÜPLÜ ve iki İspanyol kurye de vardı.
Yakalanarak tutuklandıklarında Bayrampaşa cezaevine geldiler. Örgütün bilgisi dahilinde eskiden örgüt içerisinde bulunmuş ama gasp, uyuşturucu ve benzeri suçlardan yakalanarak tutuklanan şahısların bulunduğu B bloğa gönderildiler. Yani bu kişilerle örgütün üst sorumluları cezaevinde irtibat halindeydiler.
Bu süreçte 1995 yılı Gazi Olaylan meydana geldi. Gazi olaylan tam manasıyla bir provokasyondu. Gazi mahallesi bilinçli bir tercihti, örgütlerin genel manasıyla taban bulduklan gecekondu mahallesiydi. Kahve taranarak halk sokaklara döküldü. DHKP/C örgütü açısından bir var olma çabası vardı. Bu diğer örgütler için de geçerli olan bir durumdu. Alevi vatandaşların yer bulduğu sol terör örgütlerinin yeniden hareketlenmeleri için yapılmış bir provokasyondu.
Sol terör örgütleri içerisinde alevi vatandaşlanmızm %95 ve üzeri olduğunu söyleyebiliriz. Sol terör örgütleri alevi vatandaşlanmız üzerine ajitasyon ve propagandalannı yapıyorlardı. Gazi olaylan olduğunda o dönemde cezaevinde DHKP/C örgütü sorumlusu olan Hakkı Özgür ERDOĞAN isimli kişinin talimatıyla Bayrampaşa cezaevi B koğuşunda uyuşturucu işinden tutuklu bulunan Zeynel ÖZARSLAN ve Nazım ÜSKÜPLÜ'den telefon alındı. Bayrampaşa Cezaevinde DHKP/C örgütünün temsilcisi olan Sadi Naci ÖZPOLAT isimli kişi Emniyet Müdürü Hüseyin KOCADAĞ ile görüştü. İlk önce polisin çekilmesi ve gözaltına almanlann serbest bırakılması, dağılanlara müdahale edilmemesi gibi konuşmalara şahit oldum. Başka ne konuşulduğunu bilmiyorum.
Zeynel ÖZARSLAN tahliye sonrası uyuşturucu işine devam etti. Dilovasmdaki grupla ters düştü. Daha doğrusu paranın paylaşımında aralannda anlaşmazlık oldu ve Kürşat YILMAZ grubu tarafından bıçaklanarak öldürüldü. '' ■
Ali ATEŞ ve Engin... isimli kişiler de uyuşturucu işinde SARAL'larla ters düştüler. Ali ATEŞ ve Engin... birlikte arabayla gittikleri bir anda kaleşlerle taranarak öldürüldüler. Tarayan kişiler beyaz bir Mercedes minibüsten ateş ediyorlar. Bu araç kooperatife ait bir araçtı. Daha sonra bu araç eylemde kullanılan silahlarla birlikte yakıldı. Kooperatifteki Jandarmaların taradığı konuşuldu.
Bana karanlık gelen noktalardan en önemlisi ise şudur; DEV-SOL örgütünün üst düzey yöneticisi ve halen Merkez Komite üyesi olan FARUK EREREN isimli kişi takip edildiği anlaşıldı. Bize Faruk EREREN'i takipten kurtaracak bir organizasyon yapıp yapamayacağımız söylendi. Faruk EREREN'i takipten kurtarmayı Emin ALKILIÇ yaptı. Emin ALKILIÇ isimli kişi Veli KUÇUK'le ailecek görüşürler. Bu görüşme hem dost görüşmesi hem de iş ortaklığı şeklindedir. Yani birbirlerinin ne iş çevirdiklerini bilirler. Yapacağı iş sıkıntılı ve problemliyse mutlaka Veli KÜÇÜK'le görüşür, görüşmeden iş yapmaz. Takipten nasıl kurtarabileceğimizi konuştuğumuzda Emin ALKILIÇ, tekneyle Dilovasmdan alıp Yalova'da bulunan örgüt mensuplanna teslim etme şeklinde planladı. Veli KÜÇÜKTe irtibatlı Emin ALKILIÇ, DEV-SOL örgütünün üst düzey sorumlusunu polis takibinden kaçırarak kurtardı.
Emin ALKILIÇ ile Mehmet TERZİOĞLU isimli kişiler 12 Eylül öncesi hem Dev-Yol örgütü içerisindeyken hem de 12 Eylül sonrası cezaevinde birlikte kalmışlıkları vardır. Yani Dursun KARATAŞ Ta çok samimidirler.
Veli KÜÇÜKTe içli dışlı olan, her türlü işlerini halleden Emin ALKILIÇ ve Mehmet TERZİOĞLU isimli kişiler Dursun KARATAŞ Ta görüşen kişilerdir.
Mehmet TERZİOĞLU bir gün tır almayı düşünmüyor musunuz dedi, tır alın çalıştıralım. Bende kendisine Tırın deşifre olması halinde sıkıntı yaşanabileceğini söyledim, kendisi de bana bunu kendisinin Dursun KARATAŞ ile görüşüp halledebileceğini söyledi, aradan yaklaşık 45 gün geçtikten sonra bana TIRT alabileceğini söyledi çünkü ona Dursun KARATAŞ TIR'm alınmasını söylemiş, TIRT Mehmet TERZİOĞLU'nun aracılığı ile İveco marka bir tır aldık.
Daha sonra güvenlik güçleri tın tespit etmiş olacaklar ki el koydu, Mehmet TERZİOĞLU'nun orada örgütün sorumlusu varken bu tır alma hadisesinde Dursun KARATAŞ ile görüşmesi örgütsel mantıkla izah edilecek bir durum değildir. Mehmet TERZİOĞLU'nun hem veli KÜÇÜK ile hemde Dursun KARATAŞ ile ilişkisinin olması benim için halen karanlık bir nokta olarak kalmıştır.
Ben bir müddet sonra limandan ayrıldım daha sonra liman çevresindeki kişilerden limana Abdullah ÇATLI'nm da gelip gittiğini duydum.
Mehmet TERZİOĞLU aynı zaman da müteahhitlik yapan birisidir. Gürbüz ÇAPAN Esenyurt Belediye Başkanı olduğunda belediyenin büyük inşaat işlerini Mehmet TERZİOĞLU'na verdi. Gürbüz ÇAPAN DEV YOL'cuydu bu nedenle ihaleleri Mehmet TERZİOĞLU'na verdi. Daha sonra kendisi zengin oldu. Bir ara Cumhuriyet gazetesinin ortağı olduğunu biliniyordu.
Ali AYDEMİR isimli DEV SOL mensubu şahıs 93 veya 94 yılında örgüt tarafından çalışmak üzere limana gönderilen kişilerden birisidir. Daha sonra emniyet güçlerince yakalandığını ve cezaevine girdiğini duydum. Şuan da Ulusal kanalda çalıştığı noktasında bilgim var ancak kanala nasıl girdiği konusunu bilmiyorum. Benim dikkatimi çeken konu şu olmuştur. Ali AYDEMİR DEV SOL cu olarak limanda çalışıyordu. Aynı zamanda limandaki kooperatife pay alan Veli KÜÇÜK'de gelip gidiyordu. Daha sonra basında Ergenekon Veli KÜÇÜK'ün yakalandığını Ulusal kanalda arama yapıldığını öğrendim. Ali AYDEMİR'in bu kanalda çalışıyor olması benim aklıma bunlar arasındaki ilişki hakkında soru işaretleri getirdi ben bu nedenle bu konuları anlatmak istedim.
Veli KÜÇÜK gerek resmi gerek sivil olarak^yaomda rütbeli askerler olduğu halde kooperatife gelip gidiyorlar, geldiklerinde de uzunca; bir zaman orada kalıyorlardı. Ben o

dönemde DHKP/C örgütü üyesi olduğum için ve örgütün bizim atılım yıllan olarak tabir ettiğimiz yani eylemsel faaliyetlerin hız kazandığı bir dönemde ben örgüte Veli KÜÇÜK ve yanında bulunan askerleri hem kaçırıp sorgulayabileceğimizi hem de onlara yönelik eylem yapabileceğimiz istihbaratını gönderdim ve örgütten talimat beklemeye başladım. Aradan bir ay gibi bir zaman sonra şuan da böyle bir eyleme gerek yok ancak bu bilgiyi elimizde canlı tutalım şeklinde talimat geldi. Biz bu eylemi bundan dolayı yapmadık.
Burada benim kafama takılan konuda şöyledir; Örgütün yeni yapılanması döneminde hazır önüne gelmiş olan ve yapıldığında da örgütün reklamı açısından büyük sansasyon uyandıracak, örgüte sempatizan kazandıracak böyle bir eylemin yaptınlmaması ve sonrasında böyle bir eylemden bilgi sahibi olanlarında 1994 yılında polisin yaptığı bir operasyonla yakalanarak devre dışı bırakılması bu da yukarıda anlattığım ilişkiler açısından bakıldığında dikkat çekici bir durumdur. Benim bundan çıkardığım sonuç örgütün bu bilgilerin hedef olan şahıslara ulaştınlmış olabileceği ve bu bilgi ulaştınlması sonrasında bizim operasyon yiyerek yakalanmamızdır.
Örgüt kendi menfaati olduğu zaman herkesle ilişkiye geçer. Bunun en canlı örneği ise 1990 yılında Küçük Armutlu'da örgüt mensuplanndan birisini vuran Ülkücü mafya tabir edebileceğimiz şahıslardan iki tanesi Bayrampaşa cezaevine konuldular. Bu arada cezaevinde örgüt mensuplan da yatmaktaydı. Cinayeti işleyen ülkücülerin cezalandmlması için örgüt üyeleri ile Adli bölümde gasp suçundan yatan sol görüşe sempati ile bakan mafya mensubu Yakup SÜT arasında bir görüşme gerçekleşti ve örgüt Yakup SÜT'ten cezalandırmayı yapmasını istedi ancak öldürülmesini istemedi sakat kalmalannı ve böylece dışanya bir mesaj vermeyi planlamıştı, Yakup SÜT ve adamlan tarafından bu kişilerin kulaklan kesilip, ayaklanndan vurularak cezalandmlmışlardır.
Yukanda ismi geçen Ahmet Tekin BAYKAL'ı DEV YOL'cu olarak bilirim. Kendisi 1990'lı yıllann başından itibaren İzmit, Derince, Hereke civannda gayri meşru alemde bilinen birisidir. Polis ve Jandarma'nm o dönemde bu şahsın arkasında olduğuna dair söylentiler çıkıyordu. Bu şahsın Dilovası motorlu taşıyıcılar kooperatifini ele geçirmeye yönelik girişimleri oldu. Aramızda silahlı çatışmaya varan tartışmalar oldu. Bu tartışmalan bitirmek amacıyla kooperatifin yöneticileri olan Mehmet TERZİOĞLU, Emin ALKILIÇ, Cemil ATA ve soy ismini hatırlayamadığım Mehmet EYMÜR'ün hazırladığı söylenen MİT raporunda adı geçen Süleyman.... Ve daha sonra öğrendiğim kadanyla Veli KÜÇÜK'ün araya girmesi ile Tekin BAYKAL ile olan ilişkimiz normale döndü.
Ben bugüne kadar yaşadıklanm ve yaptıklanmı zaman zaman gözden geçiririm. Bir örgüt adına faaliyette bulundum. Hatta çok uzun bir süre cezaevinde yattım, ülkede eşitlik, adalet, özgürlük olsun diye mücadele ettim. Bu mücadelenin içerisinde iken yaptıklanmm ve düşündüklerimin doğru olduğuna inanarak yaptım. Ancak daha sonra kendimi örgütü yaşadığım süreci gözlemlediğimde örgüt içerisinde çok ciddi çelişkiler gördüm.
Bugüne kadar karşısında durduğum bazı çevreler ile örgütün birbirini karşılıklı olarak kullandığını anladım.
Özellikle basma yansıyan ülkemizde bazı güçlerin olduğunu anlatan bir takım yazılann daha sonra susurlukta ortaya çıkan tablonun ve son olarak Ergenekon operasyonunda ortaya çıkan ilişkileri ve yaşadığım süreci değerlendirdiğimde DHKP/C örgütünün kullanıldığı kantine vardım" şeklinde beyanlarda bulunduğu, yine ek ifadesinde;
"Ben önce Türkiye'de sol terör örgütlerinin çıktıklan dönemle ilgili olarak bazı şeyler söylemek istiyorum.
1960'lı yıllannda 60 anayasasının getirdiği nisbi rahatlama ortamında dünyada sosyalist ideolojiler Türkiye'ye de girmeye başladı. O dönem gençliğin yurtsever ve anti-emperyalist bir niteliği mevcuttu. Bu sosyalist ideolojinin ülkeye girmesiyle gençliğin içinde bulunduğu fikir ve ideolojiler iç içe girmeye başladr. Burada Türkiye' ye özgü yeni fikir ve

örgütlenmeler ortaya çıktı. İlk önce Türk Solu dergisi etrafında ve içinde o dönemin üniversite gençliği ve hocaları tarafından sosyalist düşünceler yayılmaya başlandı. Bu süreçte ayrışmalar yaşandı ve çeşitli örgütler ortaya çıktı. Fikir Kulüpleri Federasyonu öğrenci gençliğinin toplandığı yerdi. FKF ilk çıktığında başkanlığını Doğu PERİNÇEK yapmaktaydı. Bu çatı altında o dönemin gençlik liderlerinden Mahir CAYAN, Deniz GEZMİŞ, İbrahim KAYPAKKAYA ve Doğu PERİNÇEK isimli kişiler vardı. Bu kişilerin tamamı silahlı mücadeleyi savunan kişilerdi. Doğu PERİNÇEK'in de aralannda bulunduğu bu kişiler Türkiye'de sonradan kurulan Sol terör örgütlerinin liderleri olarak ülkemizi uzun yıllar kanlı çatışmalara sürükleyecek terör örgütlerinin başını çektiler.
Doğu PERİNÇEK içinde bulunduğu bütün yapılardan hep eleştiri getirerek ayrılmış ve kendine özgü örgütlenmeler yaratmıştır. O yüzden Türk Solunda Doğu PERİNÇEK her zaman ajan provokatör olarak bilmen bir kişidir. O günlerde de bu günlerde de sürekli çatışmaların içinde olmuştur.
Dev-Sol terör örgütü ile ilgili olarak aslında söylenebilecek en temel gizli bağlantı örgütün gerçekleştirdiği suikastlarda kendini göstermektedir. Örgütün atılım yıllan olarak tabir ettiği 90-91-92 yıllannda bir sürü seri cinayetler işlenmiştir. Eski MİT Mensubu Hiram ABAS, Emekli paşa İsmail SELEN, Emekli paşa Memduh ÜNLÜTÜRK, ADANA Jandarma Bölge Komutam TEMEL CİNGÖZ, MİT müsteşarlığı yapmış Adnan ERSÖZ, Emekli Paşa Kemal KAY AÇAN gibi birçok sansasyonel hedefe yönelik eylemler yapıldı. Bu eylemlerin yapıldığı dönemde örgütte sorumlu düzeyde faaliyet yürüten, örgütün her şeyine hakim olan arkadaşlanmızla sonradan yaptığımız görüşmelerde o dönem örgütün eylem amaçlı böyle bir istihbarat çalışmasının olmadığını konuştuk. Bugün düşündüğümde örgütün istihbarat çalışmasının olmadığı bir dönemde, çok ciddi ve gizli nokta eylem istihbaratlannm örgütün merkezi tarafından ekiplere ulaştınlmasında derin bağlantılann olduğunu ve adeta eylemlerin servis edildiğini söyleyebilirim.
DHKP/C örgütü adeta bir tetikçi gibi kullanılmıştır. Sosyalizm ve devrim düşüncesini kendisine maske yaparak, ülkemizi kargaşa ortamına sokacak siyasi cinayetler işlettirilmiştir.
DEV-SOL örgütü olarak Dilovası Motorlu Taşıyıcılar Kooperatifinde bulunmamızın gerekçesi bizi oraya davet eden kişilerin bizim örgütsel gücümüzden faydalanmak istemeleridir. Örgüt de buradan büyük maddi çıkar elde ederek örgütün temel ihtiyaçlan olan silah ve mühimmat gibi malzemeleri karşılamak istedi. Buranın asıl önemi taşımacılık yapıldığı için yurt dışından silah getirme amaçlı güvenilir bir yer olmasıdır. Yine buradan örgüte büyük maddi gelir temin ediliyordu.
Daha önce size Mehmet TERZİOLU'nun Dursun KARATAŞ ile görüşmesi sonrası örgüte bir tır aldığımızı söylemiştim. Örgüt kendisine temin ettiği bu tırla yurtdışından silah temin etmeye çalıştı. Gürbulak nakliyattan alman bu tırla Suriye'den silah getirilmesi planlandı. Uluslar arası yük taşıma belgesi çıkarma girişimimiz oldu ve bu arada Suriye'den yük getirmek için ilişki arandı. Bu getirilecek yüklerin arasına örgütün Suriye'de kampta bulunan silahlan getirilecekti.
Daha önce bahsettiğim Veli KÜÇÜK ve elemanlanmn örgüte istihbaratını verdiğim dönem, Düzce-Bolu-Adapazan üçgeni diye tabir edilen yerde kayıplar ve yargısız infazlann olduğu dönemdi. O bölgede yapılan bütün bu cinayetlerin arkasında Veli KÜÇÜK ve elemanlann parmaklan olduğu kamuoyunca konuşuluyordu. Örgüt açısından ayağına kadar gelmiş böyle bir eylemin yapılmamış olması açıklanamaz. Hata o süreçte en başta yapılması gereken bir eylem örgütün merkezi tarafından yaptınlmamıştır" şeklinde beyanlarda bulunduğu anlaşılmıştır.
Gizli Tanık DİLOVASI'nın 17.05.2008 tarihli ifadesinde; "Bana karanlık gelen noktalardan en önemlisi ise şudur; DEV-SOL örgütünün üst-düzey yöneticisi ve halen Merkez Komite üyesi olan FARUK EREREN isimli kışf takıp edildiği anlaşıldı. Bize Faruk
EREREN'i takipten kurtaracak bir organizasyon yapıp yapamayacağımız söylendi. Faruk EREREN'i takipten kurtarmayı Emin ALKILIÇ yaptı. Emin ALKILIÇ isimli kişi Veli KÜÇÜK'le ailecek görüşürler. Bu görüşme hem dost görüşmesi hem de iş ortaklığı şeklindedir. Yani birbirlerinin ne iş çevirdiklerini bilirler. Yapacağı iş sıkıntılı ve problemliyse mutlaka Veli KÜÇÜK'le görüşür, görüşmeden iş yapmaz. Takipten nasıl kurtarabileceğimizi konuştuğumuzda Emin ALKILIÇ, tekneyle Dilovasmdan alıp Yalova'da bulunan örgüt mensuplarına teslim etme şeklinde planladı. Veli KÜÇÜK'le irtibatlı Emin ALKILIÇ, DEV-SOL örgütünün üst düzey sorumlusunu polis takibinden kaçırarak kurtardı.
Veli KÜÇÜK'le içli dışlı olan, her türlü işlerini halleden Emin ALKILIÇ ve Mehmet TERZİOĞLU isimli kişiler Dursun KARAT AŞ'la görüşen kişilerdir." şeklinde hakkında ifade verdiği Emin ALKILIÇ'm, 19.10.2000 tarihli Organize Suçlar ve Sil. Kaç. Şb. Müdürlüğündeki ifadesinde;
"1992 yılında DİLKOP'u kendisinin kurduğunu, başkanlığını Mehmet TERZİOGLU'nun yaptığını, o tarihlerde Gebze Jandarma Komutanı olan Yüzbaşı Hasan AVŞAR'm emekli olduktan sonra DİLKOP'da personel müdürü olarak çalışmaya başladığını, yine emekli Jandarma binbaşı Adnan isimli kişinin de bir dönem personel müdürü olarak çalıştığını, bu şekilde emekli Jandarma subaylarının çevrelerinden ve sıfatlarından faydalandıklarını, Dilovası bölgesinde bulunan limanlarda gelen giden yüklerin taşınmasında büyük rant olduğu için terör örgütleri ve mafya gruplarının barınarak bu yerlerden menfaat sağladıklarını beyan ettiği anlaşılmıştır.
2001 yılında yakalanan Tuncay GÜNEY yapılan mülakatta konu ile ilgili özetle;
Dev-Sol'da Yağan grubu ve Dursun KARAT AŞ gibi iki ayrı gurubun bulunduğunu, askerlerin Bedri YAĞAN grubunu desteklediğini, çünkü YAĞAN gurubunu daha düzgün gördüklerini, Dursun KARATAŞ'ı ise, o dönem alevi Emniyet Müdürü olan Hüseyin KOCADAĞ'm desteklediğini, Bedri YAĞAN ile Dursun KARATAŞ kapıştıklarında, askerler Bedri YAĞANT, polisler ise Dursun KARATAŞ'ı desteklediğini, askerlere göre Dev-Sol'dan DHKP-C'ye geçiş döneminde DHKP-C'nin bütün MKYK kadrolannda polisin olduğunu düşündüklerini,
Bir dönem DHKP-C'lilerin Harbiye Orduevi'ne roket attığını, daha sonra aynı roket'in Terörle Mücadelede Reşat ALTAY'a atıldığını, Reşat ALTAY'a atılan roketi askerlerin misilleme olarak attırdığını duyduğunu,
Aynı dönemde kendisinin Adnan AKFIRAT ve Doğu PERİNÇEK ile oturup konuşurken, sohbetleri esnasında DHKP-C nin MKYK üyelerinin polislerden oluştuğunu duyduğunu beyan etmiştir.
SONUÇ :
Soruşturma dosyasındaki delillerden, alman ifadelerden ve ele geçirilen dokümanlardan ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜ yöneticilerinden Veli KÜÇÜK'ün DHKP/C adlı terör örgütü ile ilişki içersinde olduğu ve söz konusu örgütü ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜNÜN amaç ve hedefleri doğrultusunda kullandığı ve kontrol altında tuttuğu anlaşılmaktadır.
ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜNÜN HİZBULLAH TERÖR ÖRGÜTÜ BAĞLANTISI
2001 yılmda yakalanan Tuncay GÜNEY yapılan mülakatta konu ile ilgili özetle;
Veli KÜÇÜK le olan birlikteliği sırasında, şahsı anlamaya çalıştığını, Veli KÜÇÜK'ün çok geniş kapsamlı ve profesyonel ç^^fglrr^^eli KÜÇÜK'ün anlaşılabilmesi için, Veli KÜÇÜK tarafından kendisine verilen/ALAMUT'KACESİ ve DAĞLARIN ŞEYHİ
HASAN SABBAH isimli kitapların okunması gerektiğini, şahısla birlikte olduğu dönem içersinde edindiği tecrübe ve bahsi geçen kitapları okumasından sonra Hizbullah'm da Teoman KOMAN Paşayla Veli KÜÇÜK tarafından kurduğunu anladığını, örgütlenmenin Teoman KOMAN paşa tarafından yapıldığını,
Bir dönem Doğu PERİNÇEK'in adamı olan ve Güneydoğu-Diyarbakır muhabiri Halit GÜNGÖR'ün, Jandarma Genel Komutanlığında Hizbullahçı İlimcilerle Menzilcilerin eğitilmesini fotoğrafladığmı, Hizbulkontrayı ortaya çıkardığını, fotoğrafları Doğu PERİNÇEK'e gönderdiğini, ancak yayınlanmadan Halit GÜNGÖR'ün öldürüldüğünü, o dönemde Adnan AKFIRAT'm da Halit GÜNGÖR'Ü Türk Gladyosunun öldürdüğünü söylediğini, daha sonraki dönemde "Kemalist-Sosyalist" ismi ile bir ittifak yapıldığını beyan etmiştir.
Tanık Emekli İstahbarat Daire Başkanı Bülent ORAKOĞLU ise 28.02.2008 günü alman ifadesinde özetle;
Kendisinin 12 Mart 1997 tarihinde İstihbarat Daire Başkanlığı görevine getirildiğini, göreve geldiği dönemin 28 Şubat sürecinden hemen sonraki süreç olduğunu, o dönemde hükümete karşı ihtilal yapılacağına ilişkin ciddi bilgiler elde ettiklerini, o dönem Batı Çalışma Grubunun (BÇG) Devletin bütün görevlilerini, siyasileri ve özel kişileri irticacı oldukları gerekçesiyle fişlediklerine dair bilgiler elde ettiklerini, bunların yanı sıra bazı askeri şahısların PKK'nm üst düzey yöneticileri ile görüşmeler yaptığını, üçüncü olarakta NESİM MALKİ cinayetinin yabancı servislerle olan irtibatlarım tespit ettiklerini,
Yaklaşık 3,5 ay sonra Türkiye'de hükümetin devrildiğini, kendisinin hükümet devrilmeden kısa bir süre önce Amerika'ya dış göreve gönderildiğini, bu arada kendisiyle ilgili çok ciddi haberler yayınlanmaya başlandığını, hatta birçok gazetecinin kendisini arayıp "SAKIN TÜRKİYE'YE GELME,GELİRSEN HAKKINDA İDAM SEHPASI HAZIRLANDI" şeklinde tehditler mesajlan gönderdiğini, ancak kendisinin yaptığı görevin kanun dışı olmadığından Türkiye'ye geldiğini, gelir gelmez de BATI ÇALIŞMA GRUBU ile ilgili yukarıda belirttiği kanunsuz ve herhangi bir resmiyeti olmayan belgeleri alıp görev gereği İçişleri Bakanlığına verdiğinden dolayı Askeri Mahkemece tutuklandığını, 58 gün tutuklu kaldığını, daha sonra bu davaların hepsinden beraat ettiğini,
Görev yaptığı dönemde ERGENEKON'la alakalı bazı olaylara vakıf olduğunu, o dönem içeriği olarak tam bilinmeyen ancak son zamanlarda basma yansıdığı kadarıyla da her türlü kanunsuz işi yapmayı kendilerine görev bilmiş ERGENEKON örgütünün de bu 28 Şubat'ı organize etmiş olduklarını anlamış bulunduğunu, aynı dönemde İstihbarat Daire Başkanlığı Yardımcılığımda bulunan HANEFİ AVCI'nın bazı askeri şahpıslann PKK ile görüştüğü tesptini 32 Gün isimli programda açıkladığı için tutuklandığını,
İstihbarat Daire Başkanlığı görevinden öncede il Emniyet Müdürlüğü, Terörle Mücadele ve İstihbarat Müdürlüğü yaptığını, Hatay İl Emniyet Müdürlüğü görevini sürdürdüğü dönemde tahminen 1991 yılı içerisinde Adana Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral TEMEL CİNGÖZ ve İl Jandarma Alay Komutanı VİCDAN BAŞARAN olduğu halde şehir klübünde bir yemek yediklerini, bu yemekte Bölge Komutanının yanında bulunan ve önceleri emir eri olduğunu zannettiği sivil giyimli şahsın daha sonra İstanbul'da Hizbullah Operasyonunda ölü ele geçirilen Hizbullah lideri HÜSEYİN VELİOĞLU olduğunu öğrendiğini, orada tanıdığı kadarıyla HÜSEYİN VELİOĞLU Devlet görevlilerine çok saygılı, bir bekçi önünde dahi önünü ilikleyerek konuşan bir kişi intibaanı uyandırdığını, bu şahsın Hizbullah örgütünün lideri olarak İstanbul'da polisle girdiği çatışmada polise ve Devlete silah çekmesi ve örgüt liderliğinin arkasında başka arka perdeler olduğu kanaatinde olduğunu, emekli olduktan sonra 28 Şubat Türevi bir takım yasadışı illegal eylem ve faaliyetlerle psikolojik harekatlarla Türkiye'de mevcut iktidajs^i^gal olarak düşürmeye çalışan ERGENEKON yapılanmasının sağcı ve milliyetçi kesimi kullandığı gibi aşırı sol örgütleri ve

Hizbullah örgütünü de naylon terör örgütü olarak kurdurduğu kanaatine vardığını, bir taraftan PKK'ya karşı Hizbullah örgütünün ERGENEKON tarafından kurularak Türkiye'de bir iç savaş yaratma Kürt-Türk çatışması yaratma stratejilerini uygulamaya çalıştıklarını düşündüğünü, Hizbullah terör örgütünü de yukarı da söylediğim gibi ERGENEKON tarafından kurdurulduğu ve eğitildiği kanaatini taşıdığını beyan etmiştir.
Ergenekon dokümanında belirtilen "NAYLON TERÖR ÖRGÜTLERİNİN OLUŞTURULMASI" yöntemi şüpheli Doğu PERİNÇEK'e sorulduğunda,
"Naylon terör örgütleri kurmak bizim bazı istihbarat örgütlerimizin ABD ve CIA ve Mossaddan öğrendiği vahim uygulamalardır. PKK yi 1975 yılında acıdır ki MİT kurmuştur. Ve yine acıdır ki Hizbullah denen örgütü kullandıklarını MİT Müsteşarı kamuoyu önünde açkılamıştır ve basında yer almıştır. Peki nerede kullanmışlardır? Bu örgütlere binlerce insanımızı öldürtmüşlerdir. PKK 1975-1980 arasında benim Güneydoğu bölgesindeki en değerli il başkanlarımı ve yöneticilerimi şehit etmiştir, yine Hizbullah benim en değerli arkadaşlarımı şehit etmiştir. Bu Amerikan icatlarını onaylamak ihanet anlamına gelir. Belgenin kimler tarafından yazıldığını bilmiyorum" şeklinde cevap vermiştir.
30.05.2008 günü 2007/1536 soruşturma kapsamında gizli tanık Ahmet isimli şahsın vermiş olduğu ifadesinde; Kendisinin uzun yıllar Hizbullah Terör örgütü içerisinde yer aldığını, Daha sonra örgüt içerisinde görmüş olduğum yanlışlıklar ve yaşadığı bir takım olayların etkisi ile örgütten ayrıldığını,
HÜSEYİN VELİOĞLU'nun 1979 tarihinde Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığının sendika seçimlerine Petrol iş sendikasının başkanı olmak amacı ile seçimlere katıldığını, bu seçimler döneminde o dönemde Batman' da yüzbaşı olarak görev yapan TEMEL CİNGÖZ ile görüşmüşlüğü, konuşmuşluğu olduğunu,bu görüşmenin olduğunu HÜSEYİN VELİOĞLU ve İSA ALTSOY(örgütün üst düzey sorumlularından) söylediklerini, TEMEL CİNGÖZ'ÜN, HÜSEYİN VELİOĞLU'na bizim onayımız olmadan hiç kimse sendika başkanlığını kazanamaz dediğini, neticede seçimleri PKK temsilcisi olarak gördükleri bir kişinin kazandığını, TEMEL CİNGÖZ'ün o dönemde bildiği kadarı ile Batman komando taburunda görev yapmakta olduğunu, HÜSEYİN VELİOĞLU ile tanışıklığını hatta görüşmüş olduğunu bildiğini, sonraki süreçte TEMEL CİNGÖZ ile HÜSEYİN VELİOĞLU' nun ilişkisinin nasıl geliştiği hakkında bilgisinin olmadığını,
1980 ihtilali olduğu zaman HÜSEYİN VELİOĞLU' nun birkaç arkadaşı ile beraber İran' a gittiklerini amaçlarının ise darbe sonrası olabilecek bir operasyona karşı tedbir amaçlı olduğunu İran' da Humeyni'ye yakın kişilerle ilişki kurduklarını bildiğini,
HÜSEYİN VELİOĞLU ve arkadaşlarının 1981 yılında Türkiye' ye döndükten sonra Diyarbakır' da HÜSEYİN VELİOĞLU, EDİP GÜMÜŞ ve İSA ALTSOY ile birlikte İlim Kitapevini kurduklarını, Kitapevini 12 Eylül sonrası oluşturmayı çalıştıkları örgütsel yapının merkezi olarak belirlemiş olduklarını,
Kitapevi kurulduktan sonra HÜSEYİN VELİOĞLU ve arkadaşları bölgede molla olarak bilinen şahıslar, tarikat liderleri, aşiret liderleri ve önde gelen kişilere giderek İslami bir hareket oluşturmaya çalıştıklarını, bu hareketin o dönem çok aktif olan Milli görüş çizgisinin dışında devletten bağımsız bir hareket olduğu yönünde propaganda yapıp taraflar kazanmaya çalıştıklarını, o dönemde kitapevinin her gün onlarca yüzlerce ziyaretçi ile dolup taşmaya başladığını, Gelip giden bu şahıslardan uygun olanlar ile beraber HÜSEYİN VELİOĞLU' nun belirlenmiş olduğu evlerde toplantılar yapılıp cemaatleşme sürecinin nasıl oluşturulacağı üzerinde fikir planlı tartışmalar yapıldığını,
Tamda bu dönemde HÜSEYİN VELİOĞLU'nun AYDA BİR ORTADAN KAYBOLDUGUNU,BİR HAFTA SONRA DA GELjâĞ^n, kendisinin nereye gittiği ve ne yaptığı sorulduğunda İstanbul' a İran' lılarla görüşmeye gittim dediğini, Örgütte kaldığı uzun
yıllar içerisinde elde etmiş olduğu tecrübelerden HÜSEYİN VELİOĞLU' nun bu kaybolmalarının söylendiği gibi İran' Ularla görüşme değil kendisini yönlendiren gizli güçlerle bir araya gelmesi olarak değerlendirdiğini, Ancak bu güçlerin kim olduğu hakkında somut bir bilgiye sahip olmadığını
1983-1984 yıllarında bu grup içerisinde faaliyet yürüten daha sonra açmış olduğu Menzil Kitapevi ile adı menzilciler olarak bilinecek olan grubu oluşturan FİDAN GÜNGÖR ve arkadaşları HÜSEYİN VELİOĞLU'ndan ayrıldıklarını, Bu tarihten birkaç yıl sonra da ilim grubu içerisinden yine kamuoyunda İslami Hareket olarak bilinen EKREM BAYTAP, MEHMET ALİ BİLİCİ önderliğindeki tekbirci grup ayrıldığını, bu grubun Batman' da EKREM BAYTAP' in çalıştırdığı Cem kitapevini kurduklarını ve bu kitapevi etrafında örgütlenmeye başladıklarını,
1988 yılında cemaatin isteği ile HÜSEYİN VELİOĞLU önderliğinde bir grubun (HÜSEYİN VELİOĞLU, EDİP GÜMÜŞ, İSA ALTSOY, ABDÜLAZİZ TUNÇ, NUSRETTİN GÜZEL, MOLLA İHSAN YEŞİLIRMAK ve ismini şu an hatırlayamayacagım 2 kişi daha vardı.) İran'ın Tahran kentine giderek yaklaşık 2 ay siyasi ve askeri eğitim aldıklarım, Askeri eğitimde silah tanımı ve silah atışı, teorik bilgi olarak da örgütlenmenin nasıl olacağına dair eğitim alındığını,
Türkiye' ye dönüldükten bir süre sonra Batman' da bir otelde birkaç hafta kalan Yahudilere yönelik bombalı eylem yapılacağını ancak yapılmadığını, başlangıçta bu eylemi çok önemseyen ve mutlaka yapılmasını isteyen HÜSEYİN VELİOĞLU eylem gerçekleşmeyince sebebi sorulduğunda açıklama yapmadığını
1994 yıllarında Hizbullah İlim- Menzil çatışmalarının olduğu bir dönemde bölgede MOLLA MANSUR GÜZELSOY olarak bilinen kişi sohbet ettiği 10-15 kişilik gruba hitaben kendisinin öğrenci olduğu dönemde Ankara' da HÜSEYİN VELİOĞLU ile birlikte aynı evde kaldıkların, HÜSEYİN VELİOĞLU' nun sürekli olarak MİT' den diye bahsettiği 2 istihbaratçının ziyarete geldiklerini, HÜSEYİN VELİOĞLU' nun bu şahıslarla sürekli ilişki içerisinde olduğunu anlattığını, MOLLA MUNSUR GÜZELSOY'un bu anlatımlarından yaklaşık 15 gün sonra Diyarbakır' da bir sabah namazı çıkışı HÜSEYİNE VELİOĞLU' na bağlı İlim grubu mensuplarınca sopalarla dövülerek öldürüldüğünü,
Örgütte kaldığım uzun yıllar içerisinde şunu gözlemlediğini, Örgüt kurmak, yönetmek, örgüt mensuplarının sorunlarına çözüm bulmak, yeni stratejiler üretmek, örgütü sevk ve idare etmek öyle bir kişinin tek başına yapabileceği, altından kalkabileceği iş olmadığını, liderin ne kadar eğitim alırsa alsın bütün bunları yapmasının çok zor olduğunu, mutlaka kendisini yönlendiren, yöneten birilerinin olması gerektiğini, Hizbullah örgütünde de aynı durumun söz konusu olduğunu, Hatta HÜSEYİN VELİOĞLU' nun bazen ben bu işin içerisine nereden girdim, bıktım usandım, bu işi bıraksak mı acaba şeklinde beyanlarına şahit olduğunu, Kaldı ki HÜSEYİN VELİOĞLU' nun yapısı, karakteri, eğitimi göz önüne alındığında Hizbullah gibi büyük bir örgütü kurması ve idare edebileceğini tahmin etmediğini,
Örgütün İranlılarla ilişki içerisinde olduğu 1990 ' lı yıllara kadar İran' lılar tarafından yönlendirildiğini, bu dönemde Iran'lılann dışında bir gücün HÜSEYİN VELİOĞLU üzerinden Iran' da faaliyet gösteren Türkler hakkında bilgi toplamaya çalıştığım fark ettiğini, Çünkü HÜSEYİN VELİOĞLU İran' da iken mesaisinin çoğunu o bölgeye gelip giden Türklerin kim olduğun tespite harcadığını,
Örgüt İran ile ilişki içerinde iken örgütteki Sünni kişilerin bile şia mezhebinesempati duyduklarını, hatta ibadetlerini onların yaptığı tarzda yaptıklarını, Örgüt tarafındantakip edilen eserlerin genelde İranlı yazarların (Ali Şerati, Mutaharri vb.) yazarların kitaplarıolduğunu, Ancak 1991 yılında PKK - Hizbullah çatışmaları başladıktan sonra örgütün İran ileilişkisini keserek Sünni anlayışa tekrar döndüğünü, kendisinin bu değişimin normal bir süreçolarak gerçekleştiğini zannetmediğini, Burada örgülir^^üileri tarafından yönlendirildiğiizlenimine sahip olduğunu, , ~ * v\
_* j-
"5^7

HÜSEYİN VELİOĞLU'nun ilişkileri sorgulanması gereken bir kiş olduğunu, kimseye haber vermeden hacca gittiğini ve orada örgüt mensuplarından bir tanesi tarafından görüldüğünü, HÜSEYİN VELİOĞLU'nun örgüt mensubunu fark edince yanındaki kişilerle birlikte görülmesinden çok rahatsız olarak örgüt mensubuna sıkı sıkı tembih ederek kimseye kendisini burada gördüğünü söylememesini tembihlediğini, bir başka tarihte de İngiltere-Londra'da Pakistan' lı bir grubun lideri olan (KERİM SIDDIKİ olabilir) bir şahsın yapmış olduğu bir toplantıya katıldığını,
PKK-Hizbullah çatışmasında birçok PKK' lı ve Hizbullah ilim grubu mensubunun öldüğünü, 1995 yılında Hizbullah' ı temsilen İSA ALTSOY'un Irak' da PKK temsilcileri ile görüşerek karşılıklı ateşkes kararı aldıklarını, bunların ise nasıl bir araya geldiklerinin örgütte daima soru işareti olarak kaldığını,
Örgütün kendi mensuplarını zaman zaman devlete çalışıyor diyerek kaçırıp sığmakta sorguluyor ve kendince suçlu bulduklarını ise öldürdüğünü, devletin örgüt için bir düşman olduğunu, ancak kendisinin örgütün devlet kurumlarına karşı bir eylem yaptığına veya planladığına şahit olmadığını, HÜSEYİN VELİOGLU' nun öldürülmesinden sonra ise polisle çatışmaya girdiklerini, bu çatışmaların sebebinin ise HÜSEYİN VELİOGLU' nun öcünü alma düşüncesi ile gerçekleşmiş olabileceğini,
HÜSEYİN VELİOGLU' nun kendisine çok yakın olan üst düzey mensupların bir arada olduğu ortamda devlet görevlilerinden bazılarının kendilerine ajanlık teklif edebileceğini beyan ettiği, bu beyandan birkaç hafta sonra bazı görevlilerin bu toplantıda olan kişilerden bazılarına görev teklif ettiklerinin bilindiği, burada anlaşılmaz olan ise, HÜSEYİN VELİOĞLU'nun bu durumu nasıl bildiği ve o söyledikten kısa süre sonra o teklifler nasıl geldiğidir. Bu teklifin yapıldığı şahısların çok sıkı bir şekilde saklanan HÜSEYİN VELİOGLU ile düzenli olarak bir araya gelen kişiler olduğunu, kendisinin bu kişilere görev teklif edildiğine göre bu kişilerin örgüt içerisindeki durumlarının da bilindiğini varsaydığını, dolayısıyla düzenli olarak HÜSEYİN VELİOGLU ile görüşen bu kişilerden örgütün liderine ulaşılmasının hiç zor olmayacağını değerlendirdiğini,
Hizbullah örgütünün faaliyetleri ve yapısına bakıldığında HÜSEYİN VELİOGLU' nun böyle bir örgütlenmeyi oluşturabilecek ve yönetebilecek kapasitede birisi olmadığını düşündüğünü, Çünkü HÜSEYİN VELİOGLU' nu çocukluğumdan beri tanıdığını, örgüt içerisinde 10 yılın üzerinde birlikte faaliyetlerinin olduğunu, örgütten ayrılmasında yukarıda anlatmış olduğu konuların etken olduğunu, beyan etmiştir.
TOPLANAN DELİLLER,
BOMBA İRTİBAT RAPORLARI
Ele geçirilen bombaların irtibatları incelendiğinde:
Ümraniye ilçesi Çakmak Mahallesinde elde edilen patlayıcı maddeler ile Eskişehir ilinde Fikret EMEK'ten elde edilen patlayıcı maddelerle ilgili olarak;
Soruşturma evrakları ve Kriminal Polis laboratuarları Bomba İmha ve İnceleme Şube Müdürlüğü Bomba Bilgi Merkezi tarafından düzenlenen Bomba İrtibat Raporları üzerinden benzerlik gösterip göstermediklerine dair yapılan tetkiklerde ve ilgili Cumhuriyet Başsavcılıklarınca açılan davaların sonuçları ve Ergenekon operasyonu kapsamında gözaltına alınan şüphelilerle meydana gelen olayların herhangi bir bağlantısının olup olmadığına dair yapılan araştırma neticesinde;
A-) 12.06.2007 TARİHİNDE İLİMİZ ÜMRANİYE İLÇESİ ÇAKMAK MAHALLESİ SAMANYOLU CADDESİ GÜNGÖR SOKAK NO:2 SAYILI YERDE ELE GEÇİRİLEN MKE VE YABANCI MENŞEİLİ SAVUNMA TİPİ EL BOMBALARI;
01-Ağn ili Patnos ilçesi Yeşilçimen Mahallesi 7 Nolu Sokak içerisinde 25.11.2003 Tarihinde boş arazide pimi çekilerek atılmış ve patlamamış halde (1) adet el bombası olduğunu Kemal ŞENER isimli şahsın 155 ihbar hattını arayarak bildirmesi üzerine boş arazide (1) adet pimi çekilmiş patlamamış halde el bombası bulunmuştur.
Patnos Cumhuriyet Başsavcılığının 08.02.2008 Tarih ve Talimat No:2008/83 sayılı yazılarından, patlamamış halde bulunan (1) adet el bombasının 2004/11 soruşturma sırasında kaydının yapıldığı, soruşturma dosyasının 09.01.2004 tarihinde 2004/1 görevsizlik ile Ağrı 12 Piyade Tugay Komutanlığı Askeri Savcılığına gönderildiği anlaşılmıştır.
K.K.K. Ağrı 12. Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı Askeri Savcılığının 19.06.2008 Tarih ve As.Sav.2004/265 Esas sayılı yazısı ekinde gönderilen, 29.03.2004 Tarih Evrak No: 2004/285 Esas No: 2004/265 Karar No:2004/91 sayılı Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Kararında, 34. İç Güvenlik Tugay Komutanlığının 18.02.2004 gün ve DİS.SB.-.7200-56-04/56 sayılı yazısı ile DM 41 savunma el bombalarının tamamının tam olarak 53081 nci Müht.Bl.K.lığma 13.11.2003 tarihinde gönderildiği, envanterlerinde ve depolannda böyle bir el bombasının mevcudunun olmadığı belirtildiği, böylelikle olayla ilgili olarak herhangi bir kişi hakkında kamu davası açılmasını gerektirecek bir husus bulunmadığından, 353 sayılı Kanunun 105. ve 107. maddeleri gereğince, itirazı kabil olmak üzere KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA karar verildiği anlaşılmıştır.
Kriminal Daire Başkanlığı Bomba imha inceleme Şube Müdürlüğü Bomba Bilgi Merkezi irtibat Raporu sonucu, Ağrı ilinde yukarıda belirtilen olayda elde edilen (1) adet el bombasının,
COMP B LOT LS-14 107 seri numaralı el bombası olduğu,
ilimiz Ümraniye ilçesinden elde edilen el bombalarından (2) adedin
COMP B LOT LS-14 107 seri numaralı el bombası olduğu tespit edilmiştir.
02-Hatay İli Merkez Akevler Mahallesi Alan Caddesi 12 Sokak No:4 sayılı adreste ikamet eden, Mehmet Hayrettin YAVUZ'a ait 01 SK 282 plakalı aracına 11.08.2001 tarihinde el bombası atılması neticesinde, park halinde bulunan Mehmet ÖKSÜZ'e ait 80 AY 869 plakalı Minibüs ile Mehmet YAKŞAN'a ait 31 T 0060 plaka sayılı araçlarda da maddi hasar meydana gelmiş olayda herhangi bir ölen ya da yaralanan olmamıştır.
Hatay Cumhuriyet Başsavcılığının 08.02.2008 tarih ve Soruşturma No:2001/4546 sayılı yazılarından, Hayrettin YAVUZ'a ait 01 SK 282 plaka sayılı araca el bombası atılması olayı ile ilgili olarak, zaman aşımı süresi olan 11.08.2011 tarihine kadar faillerinin bulunması için (10) yıl süreli Daimi Arama karan ile Daimi Aramaya aldınldığı anlaşılmıştır.
Kriminal Daire Başkanlığı Bomba İmha İnceleme Şube Müdürlüğü Bomba Bilgi Merkezi irtibat Raporu sonucu, Hatay ilinde yukarıda belirtilen olayda elde edilen (1) adet el bombasının,
HGR Z-DM 72-LOS FMP-16 seri numaralı el bombası olduğu, ilimiz Ümraniye ilçesinden elde edilen el bombalarından (2) adedin HGR Z DM 72 LOS FMP-16 seri numaralı el bombası olduğu tespit edilmiştir.
03-Iğdır ili Cumhuriyet Mahallesi SobacılarjGaddesi Kapan Sokak No:9 sayılı yerde faaliyet gösteren Doğu Oteli Kazan Dairesinde lf.12.2006 tarihinde patlamamış halde (1)
adet el bombası bulunmuş olayla ilgili Otelin yeni sahibi İzzet ÇAĞALA ve Otelin eski sahibi Ayhan YILDIRIM isimli şahıslar yakalanmış, konu ile ilgili ifadeleri alındıktan sonra Cumhuriyet Başsavcılığının evrakları ikmalen istemesi üzerine şahısların salıverildiği anlaşılmış olup,
İğdır Cumhuriyet Başsavcılığı ile kurulan koordinede konu ile ilgili evrakların postaya verildiğini, davanın İğdır 2. Asliye Ceza Mahkemesi 2008/390 esas sayısı ile devam ettiği bildirilmiştir.
Kriminal Daire Başkanlığı Bomba İmha İnceleme Şube Müdürlüğü Bomba Bilgi Merkezi İrtibat Raporu sonucu, İğdır ilinde yukarıda belirtilen olayda elde edilen (1) adet el bombasının,
MKE MOD 45 KF MKE-1-25 10-92 seri numaralı el bombası olduğu, İlimiz Ümraniye ilçesinden elde edilen el bombalarından (2) adedin MKE MOD 45 KF MKE-1-25 10-92 seri numaralı el bombası olduğu tespit edilmiştir.
04-İstanbul ili Eyüp ilçesi Haliç kıyısında 27.02.2003 tarihinde Mustafa MARAZ ve Rasim UÇAN isimli balıkçı çocuklar tarafından balık tutarken suların çekilmesi sonucu çamurlu balçık içersinde bulunan (1) adet el bombası,
Soruşturmayı yürüten Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığının, 11.02.2008 tarihli yazılarından, 27.02.2003 tarih ve 31.03.2003 tarihleri arasında yapılan herhangi bir kayda rastlanılmamış olup tarih sayı veya isim belirtildiğinde tekrar bakılarak bulabileceğinin belirtildiği, Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığı ile yapılan yazışma neticesinde belirtilen olayla ilgili herhangi bir soruşturma açılmadığı bildirilmiştir.
El bombasının 11.02.2003 tarihinde bulunduğu, Soruşturma kapsamında olan şüphelilerden Oktay YILDIRIM'm 2001-2005 tarihleri arasında İstanbul Hasdal'da görev yaptığı, yine aynı soruşturma kapsamında gözaltına alman şüphelilerden Mehmet Fikri KARADAĞ'ın 2001-2003 tarihleri arasmda İstanbul Levent'te görev yaptığı, Ankara Genel Kurmay Başkanlığı Askeri Savcılığının 15 Nisan 2008 Tarih ve 2008/303 S.O./91517240 sayılı yazılarından anlaşılmıştır.
Kriminal Daire Başkanlığı Bomba imha İnceleme Şube Müdürlüğü Bomba Bilgi Merkezi irtibat Raporu sonucu, Eyüp ilçesinde yukarıda belirtilen olayda elde edilen (I) adet el bombasının,
HGR DM 41 COMP-B LOS-FMR-24 seri numaralı el bombası olduğu, ilimiz Ümraniye ilçesinden elde edilen el bombalarından (I) adedin HGR DM 41 COMP-B LOS-FMR-24 seri numaralı el bombası olduğu tespit edilmiştir.
05-İstanbul ili Şişli ilçesi Merkez Mahallesi Prof. Nurettin ÖKTEN Sokak No:2 sayılı yerde faaliyet gösteren Cumhuriyet Gazetesi ön bahçesine 10.05.2006 günü (1) adet el bombası atılmış, el bombası patlamamış, bilahare el bombasını atan şahıslar yakalanmıştır.
17.05.2006 tarihinde Ankara ilinde Danıştay'a yapılan saldırıdan dolayı halen Ankara/Sincan F tipi cezaevinde bulunan Osman YILDIRIM, 12.03.2008 tarihinde Tanık olarak vermiş olduğu ifadesinde Cumhuriyet Gazetesine atılan el bombalarım Muzaffer TEKİN isimli şahıstan aldığını beyan etmiştir.
Soruşturma kapsamında olan şüphelilerden Oktay YILDIRIM'm 2001-2005 tarihleri arasında İstanbul Hasdal'da görev yaptığı, yine aynı soruşturma kapsamında gözaltına alman şüphelilerden Mehmet Fikri KARADAĞ'ın 2001-2003 tarihleri arasmda İstanbul Levent'te görev yaptığı, Ankara Genel Kurmay Başkanlığı Askeri
316
{'■&&,

Savcılığının 15 Nisan 2008 Tarih ve 2008/303 S.O./91517240 sayılı yazılarından anlaşılmıştır.
Kriminal Daire Başkanlığı Bomba İmha İnceleme Şube Müdürlüğü Bomba Bilgi Merkezi İrtibat Raporu sonucu, Şişli ilçesinde yukarıda belirtilen olayda elde edilen (1) adet el bombasının,
FÜNYE GRUBUNDA M 204 A2 MKE 173-9-85 seri numaralı (1) adet el bombası olduğu,
İlimiz Ümraniye ilçesinden elde edilen el bombalarından (2) adedin
FÜNYE GRUBUNDA M 204 A2 MKE 169-5-85 seri numaralı el bombası olduğu; her iki olayda elde edilen el bombalarının numaralarının benzerlik gösterdiği bildirilmiştir.
06-İzmir ili Urla ilçesi Zeytinlik Köyü Böğürtlen Körfezi deniz sahilinde kuma gömülü olarak 26.02.1999 tarihinde (10) adet el bombası bulunmuştur.
Soruşturmayı yürüten Urla Cumhuriyet Başsavcılığının 08.02.2008 tarih ve M.2008/513 sayılı yazılarından, 1999/449 soruşturma sırasına kayda alındığı, 6136 sayılı yasaya muhalefet suçundan zamanaşımı nedeniyle 27.12.2004 tarihinde takipsizlik kararı verildiği anlaşılmıştır.
Olayın özelliği itibari ile buluntu mühimmat ve silahların faili hakkında kamu adına kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verildiği anlaşılmıştır.
Kriminal Daire Başkanlığı Bomba İmha İnceleme Şube Müdürlüğü Bomba Bilgi Merkezi İrtibat Raporu sonucu, Urla ilçesinde yukarıda belirtilen olayda elde edilen (10) adet el bombasından, (1) adedinin,
HGR Z DM 72 LOS FMP-16 seri numaralı el bombası olduğu,
ilimiz Ümraniye ilçesinden elde edilen el bombalarından (1) adedin
HGR Z DM 72 LOS FMP-16 seri numaralı el bombası olduğu tespit edilmiştir.
07-İzmir ili Karşıyaka ilçesi Örnekköy Polis Karakolu görevlilerince 30.12.2000 Tarihinde Örnekköy 7517 Sokak No:15/A sayılı yerin önünde, İsparta ili Eğridir ilçesi Yuvalı nüfusuna kayıtlı Mustafa-Adile 1972 doğumlu Ali ÖZGÜLEÇ isimli şahsın üzerinde (1) adet el bombası elde edilmiştir.
İzmir/Karşıyaka Cumhuriyet Başsavcılığınca 2001/806 Soruşturma Sayısı ile soruşturma başlatılmış olup, İzmir Ağır Ceza Mahkemesi tarafından takipsizlik karan verildiği bildirilmiştir.
Kriminal Daire Başkanlığı Bomba imha inceleme Şube Müdürlüğü Bomba Bilgi Merkezi irtibat Raporu sonucu, Karşıyaka ilçesinde yukarıda belirtilen olayda elde edilen (1) adet el bombasının,
HGR Z DM 72 LOS FMP-16 seri numarah el bombası olduğu,
ilimiz Ümraniye ilçesinden elde edilen el bombalarından (2) adedin
HGR Z DM 72 LOS FMP-16 seri numaralı el bombası olduğu tespit edilmiştir.
08-Izmir ili Konak ilçesi Alsancak Karakol Amirliği idaresi Cumhuriyet BulvarıNo:371/l-B sayılı yerde faaliyet gösteren müstecirliğini Mehmet TOP'un yaptığı ve İbrahimÇİFTÇİ isimli şahsa ait olan Alsancak Cafe isimli işyeri içersine 02.10.2006 tarihinde ErdinçUTAŞ isimli şahıs tarafından iki adet el bombası atılmış el bombalarının patlamasıneticesinde (2)'si ağır olmak üzere (11) vatandajmırz^ yaralanmış yaralılardan İbrahimÇİFTÇİ bilahare ölmüştür. ,*" "T ~*~vv-",
Olayla ilgili şüpheliler Erdinç UTAŞ ve Mehmet KABADAYI hakkında İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma açılarak iddianamenin hazırlandığı ve İzmir 1. Ağır Ceza Mahkemesinde 2007/145 Esas sayılı dosyası ile davası açılmış olup, duruşması 30.06.2008 tarihine bırakıldığı bildirilmiş, olayda hayatını kaybeden İbrahim ÇİFTÇİ ile Ergenekon operasyonu kapsamında şüpheli olarak gözaltına alman Sami HOŞTAN ile tanıştıkları Sami HOŞTAN'm İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünde 25.01.2008 tarihinde alman ifadesinde İbrahim ÇİFTÇİ isimli şahsı tanıdığını, ölmeden 1 ay önce İbrahim ÇİFTÇİ'nin kızının düpnüne gittiğini, İbrahim ÇİFTÇİ'nin kendisine İzmir'de kumarhane açma teklifinde bulunduğunu, kendisinin ise İstanbul'da olduğundan dolayı kabul etmediğini, İbrahim ÇİFTÇİ ile herhangi bir husumetlerinin bulunmadığını, alacak vereceğinin olmadığını, şüphelilerden Veli KÜÇÜK ve Ali YASAK isimli şahıslan tanıdığını beyan etmiştir. Gizli tanık C'nin ifadesinde Sami HOŞTAN'm İbrahim ÇİFTÇİ'ye kumarda 3 milyon dolar kaybettiğini bu paranın ödenmesi konusunda aralannda husumet çıktığım beyan ettiği.
Şüpheli Veli KÜÇÜK, 25.01.2008 tarihinde İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünde alman ifadesinin (35) sayfasında, ikametinde yapılan aramada elde edilen ve ilgili mahkeme karanna istinaden inceleme yapılan (3) nolu kaset içeriğinde Günay isimli bir hanımla görüştüğü, bu şahsın kendisine hitaben eşinden aynldığım bir takım problemlerinin olduğunu haber elemanı olarak altında veli küçük imzası bulunan bir kart taşıdığını, Sinan Yaşar adına da mit kartı olduğunu, söylediği kendisinin de bu durumu sinan yaşara söylediği, devamında günaym kocasından bahisle "Teoman KOMAN'ı ibrahim ÇİFÇİ'ye karşı kullanmış" dediği devamında yine kocasından bahisle kendisinin adına bir takım hoş karşılanmayacak faaliyetleri yaptığını söylediği, yine devamla kadının kocasından bahisle ayağından vurulduğunu söylediği onun da kendi kendini yaraladığını söylediği, çiftlik evinde kaleşnikov tüfekler olduğunu söylediği, görüşmenin sonunda kendi Nişanına İbrahim ÇİFÇİ'nin gelmediği şeklinde bir görüşme ile,
Günay TANFER'in oğlu Osman ile yaptığı ve içeriğinde "ey oğlum bak baban bunca zaman ailece görüşüyorduk bu beni alet olarak kullanmış şey olarak sezdim tabii fark ettim, ama ondan sonra gereğini yaptım, ey oğlum bana bak ben seni severim kardeşini severim, biz de gelip kalıyordu, anneni severim kardeşim gibi bunlan bana söyleyecektiniz, oğlum budur diye , şimdi bundan sonra ne olacak diye" osman'm ise " ama bak veli amca" dedikten sonra olayın boyutlannı anlattığı konuşmanın bir yerinde hatta bu mektup olayında
......... olduğunuzda aradım, ondan sonra bu ibrahim amca vardı, izmirli ibrahim çifçi aynı
şeyleri ona yapmış onun ismini kullanarak bir çok şey yapmış dediği ve konuşmanın şahsın babasının yaptıklannm üzerine devam ettiği anlaşılmıştır.bu geçen görüşmelerde ismi geçen şahıslar ve bu şahıslarla olan ilişkisi, bu kaseti kendisinin kaydedip etmediği ve ne amaçla bulundurduğu sorulduğunda;?
Şüpheli Veli KÜÇÜK'ün bu görüşmeyi teybe kaydettiğini. Burada adı geçen Günay Tanfer'in Yalçın Tanfer'in eşi olduğunu. Kendisinin Kırkağaç tabur komutanı iken 1979 senesinde Salihli'den gelerek tanıştığını. Av merakı olduğunu söyleyerek kendisi ile yakınlık kurduğunu, aile dostu olduklannı, kendisinin Kırkağaç'tan Nusaybin tabur komutanlığına tayin olduğunda av maksadıyla gelip gittiğini ve samimiyetlerinin artığını, 1996 yılma kadar devam ettiğini, ailece çocuklannı ve eşini de sevdiklerini, 1996'da Giresun'a geldiğinde kendisine bir av tüfeği getirdiğini, tüfeğin ruhsatını istediğini ve parasını verdiğini, Yalçın hakkında bazı şikayetler duyduğunu, şüpheli hareketlerini tespit ettiğini, kendisine tavır koyduğunu, bölgede yaptırdığı incelemede kendisi adına Karadeniz bölgesinde bazı yolsuzluklar tespit ettiğim ve tamamen ilişkisini kestiğini, bu şahsın kendisi ile bir süre sonra hiç irtibatının kalmadığını, Urfa yöresinde J. İstihbaratçısı olduğu yönünde dolaştığı Genelkurmay Başkanı ile yakın olduğu şeklinde toplıptfcteumıoyu oluşturmaya çalıştığını öğrendiğini, Genelkurmayın emrinde görevliymiş/gibi' istihbarat çalışmalan yapacakmış
şekliyle menfaat temin ettiği duyumlarını aldığını ve kendi adını da buralarda kullanmaya başladığı duyumunu aldığını, bunun üzerine Urfa İl Jandarma Komutanı Albay Erdal Sarızeybek'i arayarak durumu ilettiğini, eşiyle de boşandığını öğrendiğini, kendisinin aile olarak Yalçın TANFER'in eşi ve çocukları ile irtibatlarının halen devam ettiğini Yalçın TANFER'in Urfa İl Jandarma Komutanlığı tarafından yakalandığını, suçunun sabit görülerek tutuklandığını, halen Konya cezaevinde yattığını bildiğini, kaseti kaydetmesinin sebebinin, eşi ile yaptığım görüşmeyi kasıtlı olarak kaydettiğini çünkü eşinin Onun eşi ve kızını kendi evladı gibi sevdiğini, amacının kaseti eşine de dinletmek olduğunu, eşinin de Yalçın Tanfer'i iyice tanımasını istediğini, bu görüşmede geçen İbrahim ÇİFÇİ'nin İzmir'de yaşadığını bildiği ve onlarla tanışıklığı olan şahıs olduğunu, beyan etmiştir.
Kriminal Daire Başkanlığı Bomba İmha İnceleme Şube Müdürlüğü Bomba Bilgi Merkezi İrtibat Raporu sonucu, Konak ilçesinde yukarıda belirtilen olayda kullanılan el bombalarında (1) adet el bombasının,
TAPA M 204 A KF-MKE-151-6-83 seri numaralı el bombası olduğu, ilimiz Ümraniye ilçesinden elde edilen el bombalarından (4) adedin TAPA M 204 A KF-MKE-152-6-83 seri numaralı el bombası olduğu tespit edilmiştir.
09-Kırıkkale ili Keskin ilçesinde 09.04.2005 tarihinde Serkan ŞAHİNLİ ve Erhan Abdurrahman DAĞ isimli şahıslar kendilerinde (2) adet el bombası olduğunu ve bunlan satabileceklerini beyan etmişler, şahıslardan Serkan ŞAHİNLİ el bombalarını Jandarma İstihbarat elemanlarına satmak isterken suçüstü yakalanmıştır.
Soruşturmayı yürüten Keskin Cumhuriyet Başsavcılığının 08.02.2008 tarih ve 2007/246-247-248-249 İlamat Sayılı yazılarından, Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığının 01.09.2005 tarih ve 2005/111-111 E.K.sayılı hükmü ile 2 yıl 6 ay hapis ve 375,00 YTL adli para cezası ile cezalandırılmalarına karar verildiği anlaşılmıştır.
Kriminal Daire Başkanlığı Bomba İmha İnceleme Şube Müdürlüğü Bomba Bilgi Merkezi irtibat Raporu sonucu, Keskin ilçesinde yukarıda belirtilen olayda elde edilen (2) adet el bombasından (I) adedinin,
HGR DM 41 SPLITTER COMP-B LOS FMP-22 seri numaralı el bombası olduğu,
ilimiz Ümraniye ilçesinden elde edilen el bombalarından (2) adedin
HGR DM 41 SPLITTER COMP-B LOS FMP-22 seri numaralı el bombası olduğu tespit edilmiştir.
10-Kütahya ili Ahievren Mahallesi Maymunkaya Sokak No:25 sayılı yerde ikamet eden çöp toplayarak geçinen Ferdevs ÇEKMEZ isimli şahsın 29.07.2002 günü Hafız Hıfzı Enver Caddesi Kış Sokak girişinde bulunan çöp bidonunu karıştırdığı sırada bidonun dibinde MK2 Amerikan menşeli savunma tipi el bombası bulmuştur.
Soruşturmayı yürüten Kütahya Cumhuriyet Başsavcılığının 08.02.2008 tarih veSoruşturma No:2002/3472 Takipsizlik No:2007/4773 sayılı yazılarından, konu ile ilgilitahkikat evraklarının birer onaylı suretlerinin gönderildiği bildirilmiş, tahkikat evraklarıincelendiğinde Kütahya Cumhuriyet Başsavcılığının 24.09.2007 tarihli soruşturmano:2002/3472 konulu soruşturma ile ilgili karar no:2007/4773 sayılı kararında beş yıllık süreiçersinde faillerin tespit edilemediği ve zaman aşımını kesen bir neden olmadığı bu süresonunda zaman aşımının dolduğu anlaşıldığı için kamu adına kovuşturmaya yer olmadığınakarar verildiği anlaşılmıştır. ^^***s^
rdH^4?^
4 <•£
Kriminal Daire Başkanlığı Bomba İmha İnceleme Şube Müdürlüğü Bomba Bilgi Merkezi İrtibat Raporu sonucu, Kütahya ilinde yukarıda belirtilen olayda elde edilen (1) adet el bombasının,
FÜNYE GRUBUNDA "FÜZE M204 Al LOT FJZ-2 28 NOV 1953" seri numaralı el bombası olduğu,
İlimiz Ümraniye ilçesinden elde edilen el bombalarından (2) adedinin;
FÜNYE GRUBUNDA "FÜZE M204 Al LOT FJZ-2 286 NOV 1953" seri numaralı el bombası olduğu tespit edilmiştir.
11-Manisa ili Akhisar ilçesi Şeyhisa Mahallesi 82 Sokak No: 14 sayılı Telgöl ŞAKŞAK'a ait evin bahçesinde 04.12.1998 tarihinde gömülü olarak bulunan (2) adet el bombası bulunması olayı;
Akhisar Cumhuriyet Başsavcılığına 07.02.2008 tarih ve 2007/1536 soruşturma sayılı yazı ile olay hakkında dava açılmış ise ilgili mahkemesinden dava dosyasının onaylı bir suretinin çıkartılarak gönderilmesi istenilmiştir.
Soruşturma dosyasının 18.12.1998 tarih ve 1998/20 yetkisizlik karanyla İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği,
Şüpheliler Yılmaz Şahin ŞAKŞAK, İrfan KISTIR, Ali POYRAZ, Hilal ŞAKŞAK, Fatih Mutlu TOSYALI, Mustafa Kemal DOĞAN ve Hasan KIRAL haklannda 'Patlayıcı madde bomba bulundurmak ve 6136 sayılı yasaya muhalefet' suçundan dolayı 28.12.1998 tarih 1998/475 Hz.1998/129 karar sayılı karan ile görevsizlik karan verilerek dosyanın Akhisar C.Başsavcılığma gönderildiği,
Aynı şüpheliler hakkında 'Cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak' suçundan dolayı 06.01.1999 tarih 1998/490 Hz. 1999/2 K. Sayılı karanmız ile takipsizlik karan verildiği İzmir (CMK 250 SMY) Cumhuriyet Başsavcılığının 27.06.2008 Tarih ve Sayr.CMK.250.Md.2008/6723 Muh. Sayılı yazılanndan anlaşılmıştır.
Kriminal Daire Başkanlığı Bomba imha inceleme Şube Müdürlüğü Bomba Bilgi Merkezi irtibat Raporu sonucu, Akhisar ilçesinde yukarıda belirtilen olayda elde edilen (2) adet el bombasından, (1) adedinin,
HGRZ DM-72 LOS FMP-24 seri numaralı el bombası olduğu, ilimiz Ümraniye ilçesinde elde edilen el bombalarından (1) adedin HGRZ DM 72 LOS FMP-24 seri numaralı el bombası olduğu tespit edilmiştir.
12-Şırnak 18.03.1999 tarihinde il genelinde Hizbullah/İlim Terör Örgütüne yönelik yapılan operasyonlar neticesinde İhsan TEKİN, İsmail TEKİN ve Haci DEMİR isimli şahsın ikametinde yapılan aramada toplam (6) adet el bombası elde edilmiştir.
Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı (CMK 250 Maddesi ile Yetkili) 11.03.2008 tarih ve 1999/130 sayılı yazılanndan, bahse konu olayla ilgili istenilen belgelerin gönderildiği ancak ekspertiz raporlan dosyada olmadığından ekspertiz raporlannm gönderilemediği bildirilmiş, bahse konu dava ile ilgili Diyarbakır 2 Nolu DGM'nin Esas No: 1999/130 Karar No:2002/157 sayılı beraat karannda, Sanıklar İsmail TEKİN, Hacı DEMİR, İhsan TEKİN hakkında ruhsatsız el bombası bulundurma suçundan gereğinin takdir ve ifası için Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığına suç ihbannda bulunulmasına 30.04.2002 tarihinde karar verildiği, anlaşılmıştır.
Şırnak Ağır Ceza Mahkemesinin 02.04.2008 tarih ve Esas No:2002/358 Karar No:2003/173 sayılı karannda, Sanıklar İhsan TEKİN, Hacı DEMİR ve İsmail TEKİN'in mahkememizce sabit görülen eylemlerine uyan TCK'nun 264/5-son cümle gereğince suçun işleniş şekline göre takdiren ayn ayn l'ER AY HAPİS ve 1,000TL:AĞIR PARA CEZASI İLE CEZALANDIRILMALARINA, suç tarihi itibarı ı1e 35.06 sayılı yasanın ek 1, 2 ve
/) 320
Cyi^^
TCK'nun 19.maddeleri gereğince verilen ağır para cezasının 1.520.000TL. ye çıkartılmasına, 647 S.Y'nın 4. Maddesi gereğince sanıklara verilen hürriyeti bağlayıcı cezanın suç tarihine göre günlüğü 5 bin liradan para çevrilerek ayrı ayrı 150.000 TL: AĞIR PARA CEZASI İLE CEZALANDIRILMALARINA, TCK'nun 72. Maddesi gereği aynı nevi para cezalan toplanarak sanıkların ayrı ayrı 1.670.000TL. AĞIR PARA CEZASI İLE CEZALANDIRILMALARINA, mevcut sabıkasızlık hallerinden anlaşılan suç işleme temahülleri nazara alınarak sanıkların cezalarının ayrı ayrı 647 S.Y'nın 6. Maddesi gereğince TECİLİNE karar verildiği anlaşılmıştır.
Yukarıda belirtilen olayda elde edilen el bombalarının il genelinde 18.03.1999 tarihinde yapılan Hizbullah Operasyonu sonucu elde edildiği tespit edilmiştir.
Soruşturma kapsamında olan şüphelilerden Mehmet Zekeriya ÖZTÜRK'ün 17.08.1997 - 11.08.1999 tarihlerinde Şırnak ilinde askeri personel olarak görev yaptığı, Ankara Genel Kurmay Başkanlığı Askeri Savcılığının 15 Nisan 2008 Tarih ve 2008/303 S.Ö./91517240 sayılı yazılarından anlaşılmıştır.
El Bombası elde edilen şahıslardan Hacı DEMİR isimli şüpheli 25.03.1999 tarihli ifadesinde el bombalannı ismini veremeyeceği bir şahıstan aldığını, sebebinin ise bulunduğu yerin terör açısından tehlikeli bir konuma sahip olduğunu, başka bir amacının olmadığını terörden korunmak için aldığını beyan etmiş, el bombalannı aldığı şahsın ismini vermemiştir.
İhsan TEKİN'in 25.03.1999 tarihli ifadesinde el bombalannı PKK terör örgütünden korunmak için tanımadığı bir şahıstan aldığını beyan etmiştir.
İsmail TEKİN'in 25.03.1999 tarihli ifadesinde susma hakkını kullanarak ifade vermemiştir.
Kriminal Daire Başkanlığı Bomba imha inceleme Şube Müdürlüğü Bomba Bilgi Merkezi irtibat Raporu sonucu, Şırnak ilinde yukarıda belirtilen olayda elde edilen (6) adet el bombasından(l) adedinin,
MKE MOD 45 KF MKE 1-23 10-92 seri numaralı el bombası olduğu, İlimiz Ümraniye ilçesinden elde edilen el bombalarından (1) adedin MKE MOD 45 KF MKE 1-23 10-92 numaralı el bombası olduğu tespit edilmiştir.
13-Trabzon ili Of ilçesi Solaklı Mahallesi Atatürk Bulvan Yenihan Pasajı No:59 Kat:2 sayılı yerdeki yazıhaneye Romanya uyruklu Nicu PORTASE isimli şahıs tarafından 26.05.1999 günü el bombası atılmış el bombasının patlaması neticesinde 2 şahıs yaralanmıştır. Turgut SARIALİOĞLU vatandaşın el bombasını atan şahsı kovaladığı sırada Nicu PORTASE isimli şahıs tarafından tabanca ile vurulmuş bilahare kaldmldığı hastanede ölmüştür.
Trabzon 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 28.02.2008 tarih ve 2008/152 Muh. Sayılı yazılanndan, 2002/308 esas sayılı dava dosyası içersinde istenilen arama yakalama el koyma tutanaktan ekspertiz raporlan ve diğer evraklann 2006/570 esasa kaydedilmiş temyiz nedeniyle 26.09.2007 tarihinde Yargıtay'a gönderildiğinden evraklann gönderilmesinin mümkün olmadığı ilk karar olan 2002/318 sayılı karar örneğinin gönderildiği anlaşılmıştır. Gönderilen 2002/318 Esas Nolu kararda sanık Sultan Selim SARAL ve Oktay SARAL'm cezalandınlmasma hükümle birlikte tahliye taleplerinin reddine tutukluluk durumlannm sürdürülmesine ilişkin 17.07.2003 tarihli karardan anlaşılmıştır.
Olayı gerçekleştiren Romanya uyruklu Nicau PORTASE'nin olay tarihinden önce tabanca ve el bombasını İstanbul ilinde tanımadığı bir İranTıdan aldığını beyan etmiştir.
?' -.
J^
Kriminal Daire Başkanlığı Bomba İmha İnceleme Şube Müdürlüğü Bomba Bilgi Merkezi İrtibat Raporu sonucu, Of ilçesinde yukarıda belirtilen olayda elde edilen (1) adet el bombasının,
MKE MOD 45 MKE 1-25 10-92 seri numaralı el bombası olduğu, İlimiz Ümraniye ilçesinden elde edilen el bombalarından (1) adedin MKE MOD 45 MKE 1-25 10-92 seri numaralı el bombası olduğu tespit edilmiştir.
B-)26.06.20Ö7 TARİHİNDE ESKİŞEHİR İLİ HAYRİYE MAHALLESİ DUMRULOĞLU SOKAK NO-.22/5 SAYILI YERDE FİKRET EMEK'TEN ELDE
EDİLEN SAVUNMA TİPİ EL BOMBALARI;
01-Amasya ili Merzifon ilçesi Bahçelievler Mahallesi Zübeyde Hanım Caddesi No:178 sayılı Ağn-Patnos nüfusuna kayıtlı Resul oğlu 1960 doğumlu Kerem ADIGÜZEL'e ait müstakil evin bahçesinde 18.05.2003 tarihinde Saat: 03:00 sıralarında (1) adet kimliği belirsiz kişi ya da kişilerce el bombası atılmış el bombasının patlaması sonucu maddi hasar meydana gelmiştir.
Merzifon Cumhuriyet Başsavcılığının 27.02.2008 tarih ve Soruşturma No:2003/811 sayılı yazılarında, 18.05.2003 tarihinde Kerem ADIGUZEL isimli şahsın bahçesinde 1 adet MKE imali savunma tipi el bombası atılması olayı ile ilgili olarak yürütülmekte olan soruşturma dosyası halen derdest olup failin tespitine devam edilmekte olup ilgili dosyanın onaylı suretleri yazı ekinde gönderildiği bildirilmektedir.
Yukarıda belirtilen olayın 17.05.2003 tarihinde meydana geldiği, Soruşturma kapsamında olan askeri eski personelden Engin ZORBA'nın Amasya ili Merzifon ilçesinde 17.08.2000-08.01.2003 tarihleri arasında Astsubay olarak görev yaptığı, 08.01.2003 tarihinde DİSİPLİNSİZLİK nedeni ile ordudan YAŞ kararı ile ihraç olduğu, Ankara Genel Kurmay Başkanlığı Askeri Savcılığının 15 Nisan 2008 Tarih ve 2008/303 S.Ö./91517240 sayılı yazılarından anlaşılmıştır.
Kriminal Daire Başkanlığı Bomba İmha inceleme Şube Müdürlüğü Bomba Bilgi Merkezi irtibat Raporu sonucu, Merzifon ilçesinde yukarıda belirtilen olayda elde edilen (3) adet el bombasından (1) adet el bombasının,
TAPA M 204 A2 KF-MKE-91 12-77 seri numaralı el bombası olduğu,
Fikret EMEK'ten elde edilen el bombalarından (1) adedin
TAPA M 204 A2 KF-MKE-91 12-77 seri numaralı el bombası olduğu tespit edilmiştir.
02-Antalya ili Alanya ilçesi Çarşı Mahallesi Hürriyet Meydanı No:6 sayılı yerde faaliyet gösteren müstecirliğini Eskişehir nüfusuna kayıtlı Fikret ÇOLPAN'm yaptığı ÇINAR Otelin 3.Kat 17 Nolu odasında ahşap elbise dolabı içerisinde 29.07.2001 tarihinde (3) adet el bombası bulunmuştur. Melih ÇOLPAN isimli şahıs adli mercilere çıkartılmıştır.
Alanya Cumhuriyet Başsavcılığı ile kurulan koordinede, 19.09.2001 tarih ve Hz.2001/4436 ve 2001/18 sayılı görevsizlik karan ile Van Jandarma Sınır Tugay Komutanlığı Askeri Savcılığına gönderildiği, Van Jandarma Asayiş Komutanlığı Askeri Savcılığının 18.10.2001 tarih ve Es.2001/1944 ve 2001/10 sayılı yetkisizlik karan ile Elazığ 8.Kor.Komutanlığı Askeri Savcılığına gönderildiği bildirilmiştir.
Olayla ilgili yapılan tahkikatta Otel sahibi oğlu olan ve aynı zamanda otelde resepsiyon görevlisi olarak çalışan Melih ÇOLPAN'm K.K.K 49. İç Güvenlik Komutan YardımcılığıYardımcılığı Muş ilinde Ordu evi gazinosunda askerliğini yaptığı ve 23.02.2001 tarihinde terhis olduğu, Antalya Emniyet Müdürlüğünün ilgiîî'yerle yapılan yazışma neticesi
gelen cevabi yazıda MKE yapımı el bombalarının askerliğini yapmış olduğu birliğin envanterine kayıtlı olduğu bildirilmiştir.
Kriminal Daire Başkanlığı Bomba İmha İnceleme Şube Müdürlüğü Bomba Bilgi Merkezi irtibat Raporu sonucu, Alanya ilçesinde yukarıda belirtilen olayda elde edilen (3) adet el bombasından (2) adet el bombasının,
TAPA M 204 A2 KF-MKE-9112-77 seri numaralı (2) adet el bombası olduğu,
Fikret EMEK'ten elde edilen el bombalarından (1) adedin
TAPA M 204 A2 KF-MKE-91 12-77 seri numaralı el bombası olduğu tespit edilmiştir.
03-Çankırı ili Şabanözü ilçesi Yeni Mahalle Müsellim Sokak No:39/3 sayılı yerdeki ikametin yatak odasının döşemelerin altında (8) adet el bombası, 1 adet sis bombası ve (1) adet gaz bombası elde edilmiştir. Emniyet Müdürlüğü Özel Hareket biriminden emekli ve 12.12.2000 tarihinde vefat eden Galip ve Sultan oğlu 1952 doğumlu Himmet GÖKGÖZ'e ait olduğunun tespit edildiği bildirilmiştir.
Çankırı ili Şabanözü ilçesi Cumhuriyet Başsavcılığının 04.06.2008 Tarih ve Soruşturma No:2008/24 Karar No:2008/87 Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Kararında Şüphelinin oğlu Fatih GÖKGÖZ tarafından yapılan ihbar üzerine İlçe Emniyet Amirliğinde görevli polisler, şüphelinin ikametgâhı olan, ancak ölümünden sonra diğer aile fertleri tarafından kullanılan Şabanözü, Belça Konutları No:39/3 sayılı yerde bulunan eve gittikleri, evin yatak odasında yapılan kontrolde, çürümüş olan taban döşeme tahtalannın altında (8) adet el bombası, 1 adet gaz bombası ve 1 adet sis bombası elde edilmiştir.
Tanık Fatih GÖKGÖZ beyanında; şüphelinin babası olduğunu ve Emniyet teşkilatı Özel Harekat biriminden emekli olduğunu, babasının 12.12.2000 tarihinde vefat ettiğini babasının yaptığı iş nedeniyle ketum olduğunu ve kendilerine bir şey söylemediğini, evlerinin yatak odasında bulunan döşeme tahtalannın kurtlanarak çürüdüğünü, çürüyen tahtalan söktüklerinde altından bölmeli bir kısım çıktığını ve evde bulunan patlayıcı maddelerden haberlerinin olmadığını beyan etmiştir.
Şüphelinin vefat etmiş olduğu, olayda şüpheli dışında başka bir kişinin bulunmadığı anlaşıldığından TCK'nm 64/1 ve CMK 172. maddeleri gereğince KOVUŞTURMA YAPILMASINA YER OLMADIĞINA,
Tehlikeli olduklanndan dolayı Çankın Emniyet Müdürlüğü, Olay Yeri İnceleme ve Kimlik Tespit Şube Müdürlüğünde bulunan 8 adet el bombası, l'er adet gaz ve ses bombalannm imha edilmesi için müzekkere yazılmasına karar verildiği anlaşılmıştır.
Hikmet GÖKGÖZ'ün ilgi sayılı soruşturma kapsamında herhangi bir ilişkisi tespit edilememiştir.
Kriminal Daire Başkanlığı Bomba imha inceleme Şube Müdürlüğü Bomba Bilgi Merkezi irtibat Raporu sonucu, Çankırı ilinde yukarıda belirtilen olayda elde edilen (1) adet sis bombasının,
1365-27-000-4079 MKE-Kırmızı renkli sis kutusu ibaresi yazılı, (1) adet sis bombası olduğu,
Fikret EMEK'ten elde edilen sis bombalarından (1) adedin
1365-27-000-4079 MKE-Kırmızı renkli sis kutusu ibaresi yazılı, sis bombası olduğu tespit edilmiştir.
04-İstanbul ili Tuzla ilçesi Aydmtepe Mahallesi Geçici ö.Sokak No: 10 sayılı yerde faaliyet gösteren Şimal Denizcilik Gemi İnşa Sanayi verTıcaret Limitet Şirketi giriş merdiven
323
1 -K

basamaklarına 30.11.2006 günü karton koli üzerine (1) adet pimi çekilmiş vaziyette el bombası bırakılmış el bombası patlamamış halde bulunmuştur.
Aynı iş yerine kimliği belirsiz kişi ya da kişilerce 23.11.2006 günü saat:04:00 sıralarında iş yeri önüne el bombası atılmış ve işyerinin alt kat camlarının kırılması neticesinde maddi hasar meydana gelmiştir. İşyeri sahiplerinin Turan SÜNER ve Tamer ÇAKIR isimli şahıslar olduğu, alman ifadelerinde şahısların şüphelendikleri kimselerin bulunmadığı, şahısların kamuoyunda bilinen Mehmet Ali AĞCA isimli şahsı cezaevi çıkışında cezaevinden alan şahıslar oldukları, yine Kocaeli bölgesinde faaliyet gösteren çeşitli yaralama ve öldürme olaylarına karışan; Organize suç örgütü grubu liderlerinden Hadi ÖZCAN olarak bilinen şahsın Tuzla bölgesinde yazıhane açtığı ve adamlarının bu bölgede faaliyet göstermeye başladığı, bu grubun içersinde askeriyeden ayrılma komutan lakaplı bir şahsın grubun İstanbul'daki önderliğini yaptığı tahkikat evraklarının incelemesinden anlaşılmıştır.
Tuzla Cumhuriyet Başsavcılığına 27.02.2008 tarih ve Soruşturma No-.2007/1536 sayılı yazı ile olayla ilgili dava açılmamış ise soruşturma dosyasından, şayet dava açılmış ise ilgili mahkemesinden dava dosyasının onayla bir suretinin çıkartılarak gönderilmesi istenilmiş;
Tuzla Cumhuriyet Başsavcılığının: 2006/5949 ve 2006/6088 soruşturma sayıları ile Tuzla Ağır Ceza Mahkemesi tarafından olayın şüpheli ya da şüphelilerinin yakalanabilmesi için daimi arama karan ile daimi aramaya aldınldığı bildirilmiştir.
İstanbul ili Tuzla ilçesi Aydmtepe Mahallesinde Faaliyet gösteren Şimal Denizcilik Gemi İnşa Sanayi ve Ticaret Limitet Şirketi önüne kimliği meçhul şahıs yada şahıslarca 30.11.2006 tarihinde bırakılmıştır.
Soruşturma kapsamında olan askeri eski personelin olay tarihinde İstanbul ilinde görev yapmadıkları ancak askeri eski personellerden, Mehmet Fikri KARADAĞ, Muzaffer TEKİN, Mehmet Zekeriya ÖZTÜRK, Orhan TUNÇ, Oktay YILDIRIM ve Mahmut ÖZTÜRK'ün değişik tarihlerde İstanbul il ve ilçelerinde görev yaptıkları, Ankara Genel Kurmay Başkanlığı Askeri Savcılığının 15 Nisan 2008 Tarih ve 2008/303 S.Ö./91517240 sayılı yazılarından anlaşılmıştır.
Kriminal Daire Başkanlığı Bomba imha İnceleme Şube Müdürlüğü Bomba Bilgi Merkezi irtibat Raporu sonucu, Tuzla ilçesinde yukarıda belirtilen olayda elde edilen (1) adet el bombasının,
TAPA M 204 A2 KF-MKE-91 12-77 seri numaralı (1) adet el bombası olduğu,
Fikret EMEK'ten elde edilen el bombalarından (1) adedin
TAPA M 204 A2 KF-MKE-91 12-77 seri numaralı el bombası olduğu tespit edilmiştir.
05-İstanbul ili Şişli ilçesi Merkez Mahallesi Prof. Nurettin ÖKTEN Sokak No:2 sayılı yerde faaliyet gösteren Cumhuriyet Gazetesi ön bahçesine 05.05.2006 günü (1) adet el bombası atılmış, el bombası patlamamış bilahare el bombasını atan şahıslar yakalanmıştır.
17.05.2006 tarihinde Ankara ilinde Danıştay'a yapılan saldırıdan dolayı halen Ankara/Sincan F tipi cezaevinde bulunan Osman YILDIRIM isimli şahsın 12.03.2008 tarihinde Tanık olarak vermiş olduğu ifadesinde Cumhuriyet Gazetesine atılan el bombalarını Muzaffer TEKİN isimli şahıstan aldığını beyan etmiştir.
Soruşturma kapsamında olan şüphelilerden, Mehmet Fikri KARADAĞ, Muzaffer TEKİN, Mehmet Zekeriya ÖZTÜRK, Oktay YILDIRIM, Orhan TUNÇ ve Mahmut ÖZTÜRK isimli şahısların değişik tarihlerde İstanbul il ve ilçelerinde görev yaptıkları, Ankara Genel Kurmay Başkanlığı Askeri Savcılığının 15 Nisan 2008 Tarih ve 2008/303 S.Ö./91517240 sayılı yazılarından anlaşılmıştır.
/\£4&2^ rf^A~&
Fikret EMEK'in, Mehmet Zekeriya ÖZTÜRK ile devre arkadaşı olduğu ve tanıdığı, Mehmet Fikri KARADAĞ'm 04.08.1987 - 01.08.1991 tarihleri arasmda 4.ncü P.Tüm.55.nci Zh.A.l.nci. Mknz.P.Tb.K. Keşan/EDİRNE'de görev yaptığı, Fikret EMEK'in de 08.09.1986 - 12.06.1989 tarihleri arasmda 4.P.Tüm.46.P.A.l.P.Tb.Hava Tk.K. Keşan/EDİRNE'de görev yaptığı, Ankara Genel Kurmay Başkanlığı Askeri Savcılığının 15 Nisan 2008 Tarih ve 2008/303 S.Ö./91517240 sayılı yazdarmdan anlaşılmıştır.
Kriminal Daire Başkanlığı Bomba İmha İnceleme Şube Müdürlüğü Bomba Bilgi Merkezi İrtibat Raporu sonucu, Şişli ilçesinde yukarıda belirtilen olayda elde edilen (I) adet el bombasının,
TAPA M 204 A2 KF-MKE-9112-77 seri numaralı (1) adet el bombası olduğu,
Fikret EMEK'ten elde edilen el bombalarından (1) adedin
TAPA M 204 A2 KF-MKE-91 12-77 seri numaralı el bombası olduğu tespit edilmiştir.
06-İstanbul ili Şişli ilçesi Merkez Mahallesi Prof. Nurettin ÖKTEN Sokak No:2 sayılı yerde faaliyet gösteren Cumhuriyet Gazetesi ön bahçesine 11.05.2006 günü (1) adet el bombası atılmış el bombasının patlaması neticesinde maddi hasar meydana gelmiş el bombasını atan şahıslar bilahare yakalanmışlardır.
17.05.2006 tarihinde Ankara ilinde Danıştay'a yapılan saldırıdan dolayı halen Ankara/Sincan F tipi cezaevinde bulunan Osman YILDIRIM isimli şahsın 12.03.2008 tarihinde Tanık olarak vermiş olduğu ifadesinde Cumhuriyet Gazetesine atılan el bombalarını Muzaffer TEKİN isimli şahıstan aldığını beyan etmiştir.
Soruşturma kapsamında olan şüphelilerden, Mehmet Fikri KARADAĞ, Muzaffer TEKİN, Mehmet Zekeriya ÖZTÜRK, Oktay YILDIRIM, Orhan TUNÇ ve Mahmut ÖZTÜRK isimli şahısların değişik tarihlerde İstanbul il ve ilçelerinde görev yaptıkları, Ankara Genel Kurmay Başkanlığı Askeri Savcılığının 15 Nisan 2008 Tarih ve 2008/303 S.Ö./91517240 sayılı yazılarından anlaşılmıştır.
Fikret EMEK'in, Mehmet Zekeriya ÖZTÜRK ile devre arkadaşı olduğu ve tanıdığı, Mehmet Fikri KARADAĞ'm 04.08.1987 - 01.08.1991 tarihleri arasında 4.ncü P.Tüm.55.nci Zh.A.l.nci. Mknz.P.Tb.K. Keşan/EDİRNE'de görev yaptığı, Fikret EMEK'in de 08.09.1986 - 12.06.1989 tarihleri arasında 4.P.Tüm.46.P.A.l.P.Tb.Hava Tk.K. Keşan/EDİRNE'de görev yaptığı, Ankara Genel Kurmay Başkanlığı Askeri Savcılığının 15 Nisan 2008 Tarih ve 2008/303 S.Ö./91517240 sayılı yazılarından anlaşılmıştır.
Kriminal Daire Başkanlığı Bomba İmha İnceleme Şube Müdürlüğü Bomba Bilgi Merkezi irtibat Raporu sonucu, Şişli ilçesinde yukarıda belirtilen olayda elde edilen (I) adet el bombasının,
TAPA M 204 A2 KF-MKE-9112-77 seri numaralı (1) adet el bombası olduğu,
Fikret EMEK'ten elde edilen el bombalarından (I) adedin
TAPA M 204 A2 KF-MKE-91 12-77 seri numaralı el bombası olduğu tespit edilmiştir.
C-)26.06.2007 TARİHİNDE ESKİŞEHİR İLİ HAYRİYE MAHALLESİ DUMRULOGLU SOKAK NO.-22/5 SAYILI YERDE FİKRET EMEK'İN YER GÖSTERMESİ SONUCU EMİNE EMEK'İN İKAMETİNDE BULUNAN BOMBA MALZEMELERİ İLE,
t Ti
Kriminal Daire Başkanlığı Bomba İmha İnceleme Şube Müdürlüğü Bomba Bilgi Merkezi İrtibat Raporu sonucu, aşağıda belirtilen olaylarda elde edilen bomba malzemelerinin Fikret EMEK'ten elde edilen bomba malzemeleri ile benzer oldukları tespit edilmiştir.
a) 20.10.2007 tarihinde Bursa Emniyet Müdürlüğünce İnegöl ilçesi Kemal PaşaMahallesi Yeşillik alanda bulunan bomba malzemeleri,
İnegöl Cumhuriyet Başsavcılığının 2007/5517 Soruşturma dosyasında halen devam etmekte olup, olayın faillerinin bulanamadığı, halen soruşturmanın devam ettiği İnegöl Cumhuriyet Başsavcılığının 09.06.2008 tarihli yazılarından anlaşılmıştır.
b) Ankara Emniyet Müdürlüğünce yapılan "SAUNA OPERASYONU" sonucuyakalanan Kasım ZENGİN isimli şahsın yer göstermesi sonucu ele geçirilen bombamalzemeleri,
Ankara Emniyet Müdürlüğünce yapılan "SAUNA OPERASYONU" kapsamında yakalanan Kasım ZENGİN'in yer göstermesi sonucu, 18.02.2006 tarihinde Ankara ili Yenikent ilçesi Yenikent Mahallesi Yenikayı 7. Mevkii Çiftlik Sokak civan stabilize yol sonunda atıl durumdaki Ayaş Tüneli çevresi ve içersinde bomba malzemeleri elde edilmiştir.
Olayla ilgili davanın halen Ankara 11. A.C.M. 2006/109 Esas sayılı dosya ile devam ettiği anlaşılmıştır.
c) 22.06.2007 Tarihinde Bursa ili Osmangazi ilçesi Hacı İlyas Mahallesi Ulu Yol TanSokak Güzeller İş Merkezi Kat: 3/23 sayılı Muzaffer ŞENOCAK isimli şahsın işyerindebomba malzemeleri elde edilmiştir.
Muzaffer ŞENOCAK'm 24.06.2007 tarihinde Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünde alman ifadesinde söz konusu maddelerin kuyumculukta kullanılan maddeler olduğunu kendisinde numune olarak bulunduğunu beyan etmiştir.
Muzaffer ŞENOCAK'm yine aynı operasyon kapsamında yakalanan Fikret EMEK ile 2004 yılından beri tanıştıkları Fikret EMEK'in ortak olduğu Ankara ilindeki Odak Güvenlik Şirketinde bir müddet Muzaffer ŞENOCAK'm çalıştığı tespit edilmiştir.
d) 01.05.2008 Tarihinde, Mersin ili Mezitli ilçesi Davultepe'ye varmadan otobanınkayalık çıkışından Bözön köyüne 1,5 km mesafede (Jandarma sorumluluk bölgesinde)köylüler tarafından bomba yapım malzemeleri bulunmuştur.
Mersin Cumhuriyet Başsavcılığının 24.06.2008 tarih ve Soruşturma No:2008/15366 sayılı yazılarında, soruşturmanın 2008/15366 soruşturma sayısı ile soruşturmanın halen devam ettiği bildirilmiştir.
Patlayıcı maddelerin hayvanlarını sulamaya götüren Erdal MAZLUM isimli bir şahıs tarafından Bozön köyü Eşek Yaylası Mevkii Mezitli Viyadüğü altında görülmesi üzerine alarak Bozön köyündeki evine götürmüş ve Jandarmaya haber vererek patlayıcı maddeleri teslim ettiği tahkikat evraklarından anlaşılmıştır.
Bursa ili İnegöl ilçesi yeşillik alanda bulunan, Ankara ilinde Sauna operasyonu sonucu Kasım ZENGİN isimli şüpheliden elde edilen, Muzaffer ŞENOCAK'tan elde edilen ve Mersin ili Mezitli ilçesinde elde edilen bomba yapım malzemeleri ile Eskişehir ilinde Fikret EMEK'ten elde edilen bomba yapım malzemelerinin benzerlik gösterdiği Kriminal Daire Başkanlığı Bomba İmha İnceleme Şube Müdürlüğü Bomba Bilgi Merkezi İrtibat raporlarından anlaşılmıştır.
ERGENEKON TERÖR ÖRGW^1»LPRENSİPLERİ
ÖRGÜTÜN PRENSİPLERİ
"ERGENEKON" ve "LOBİ" dokümanlarında belirtilen hususlardan ve elde edilen diğer delillerden "ERGENEKON" terör örgütünün şu prensiplerle hareket ettiği anlaşılmıştır.
01- Gizlilik Prensibi:
ERGENEKON terör örgütünün en temel ve vazgeçilmez prensiplerinden birisi GİZLİLİK prensibidir. Hatta bu prensip örgütün reorganizasyon çalışmasını oluşturan ERGENEKON dokümanında "GİZLİLİK PRENSİBİ" başlığı altında vurgulanarak belirtilmiştir. Bunun yanı sıra bu prensip neredeyse hemen hemen tüm örgüt dokümanlarda da belirtilmeye çalışılmıştır. Dolayısıyla örgütün GİZLİLİK PRENSİBİNE verdiği önem öncelikle örgütsel dokümanlardan açıkça anlaşılmaktadır.
Zaten ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜ örgütün yapılanmasını, stratejilerini, yöntemlerini ve her türlü prensiplerini öncelikle örgüt dokümanlarında belirttiği, sonrasında da bizzat hayata geçirerek uygulamaya koyduğu görülmüştür.
Dolayısıyla burada da öncelikle örgüt tarafından kararlaştırılan ve örgütsel dokümanlarda açıkça belirtilen GİZLİLİK prensipleri anlatılacak hemen akabinde de örgütün GİZLİLİK prensibini bizzat nasıl uyguladığı anlatılacaktır.
Örgütün anayasasını teşkil eden "ERGENEKON" dokümanında, "GİZLİLİK PRENSİBİ" başlığı altında; "...Sağlıklı ve güçlü bir istihbarat örgütü, ülkesinin bağımsızlığına yönelik iç ve dış tehditleri önceden tahmin edebilir ve önleyebilir. Ülkenin ekonomik ve sosyal kararlılığının istikrarını sağlar. Bunları başarabilmesi için ise gizlilik ön koşuldur. Enformasyon gizliliğinin çok kritik olduğunun bilincine varılabilmesi çok büyük önem taşır..."
"...Uydular aracılığı ile yerkürenin herhangi bir yerinde, sokaktaki bir insanın yüzünün belirlenebildiği, izlenebildiği bir dünyada gizlilik prensipleri çok daha büyük önem kazanmıştır..." denilmiştir.
Aynı dokümanda; "KONTROL DAİRESİ" başlığı altında; "...Bu dairenin varlığından Ergenekon örgütü başkanından başka hiç kimsenin bilgisinin olmaması gerektiği..." belirtilerek gizlilik prensibine ne kadar çok önem verdikleri anlaşılmaktadır.
Yine aynı dokümanda "MERKEZ YÖNETİM" başlığı altında, önce örgütün yapılanmasından bahsedildiği, devamında da "Bu ünitelerin komutan ve başkanlarının birbirlerini tanımalarında hiçbir sakınca olmadığı, fakat birbirlerinin görev ve sorumluluk alanlarını bilmemeleri gerektiği, bu (6) ünitede görev alacak ajanların kendi bölümlerinin komutan ve başkan asistanlan dışında diğer üniteler ve personel ile hiçbir şekilde irtibat kuramamaları gerektiği,
Örgütün üst düzey yöneticileri ile personel ve ajanlar arasında mutlak mesafe olması gerektiği, aksi halde başarısız bir operasyon sonucunda üst düzey yöneticilerin korunmasının sağlanamayacağı ve örgütün kendisini riske atmış olacağı" belirtilerek özellikle örgütün üst düzey yöneticilerinin deşifre olmasını engellemek için çok katı tedbirler geliştirdikleri anlaşılmaktadır.
"LOBİ" isimli dokümana bakıldığında ise; "GİRİŞ" Başlıklı 1. bölümün içeriğinde;(sözde) Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde faaliyet gösteren Ergenekon'a bağlı sivilunsurların örgütlenmesi zorunluluğu olduğu, bu faaliyetinde "LOBİ" adı verilen "gizliörgütsel" çalışma ile yapılacağı bildirilmiştir. Bu noktada birçok Avrupa ve Amerika ülkesiörnek verilmiş ve sayılan giderek artan "sivil toplum örgütleri" "vakıflar" "insani yardımkuruluşlan" "P-2 Mason Locası, Bilderberg Grubu" gibi çeşitli gizli ve örtülü adlar altındabu faaliyetlerin yürütüldüğü belirtilmiştir. „-

\s\j3^xf^
Aynı dokümanda "POLİTİKA" başlığı altında; Lobi'nin prensibi olarak hiçbir zaman doğrudan doğruya toplumsal eylemler içersinde yer almaması gerektiği,
oluşturacağı sivil toplum kuruluşlarının etkinlik ve eylemler düzenlemesini organize ve kontrol eden güçlü bir mekanizma olarak kalması gerektiği belirtilmiştir.
Aynı dokümanda "YÖNTEM" başlığı altında; "...Lobi'nin tüm çalışma ve faaliyetlerinde gizlilik prensiplerine sadık kalınmalıdır..." denilerek gizlilik prensibi açıkça belirtilmektedir.
Aynı dokümanda "KADRO" başlığı altında ise; "...organizasyonun merkezinde görev alacak beş sivil personel ile köprü personel görevini üstlenecek iki sivil, Ergenekon tarafından belirlenerek atanmalıdır.... böylelikle gizlilik esasının korunması sağlanmalıdır..." denilmektedir.
Soruşturma dosyasındaki delillerden örgütsel dokümanlarda açıkça belirtilen GİZLİLİK PRENSİBİNİN çok iyi uygulandığı, ERGENEKON GİZLİ yapılanmasının LOBİ yapılanmasından ayrıldığı ve aradaki ilişkiyi KÖPRÜ PERSONELİN sağladığı, LOBİ yapılanması içersinde de HÜCRE yapılanmasının oluşturulduğu ve hücrelerdeki örgüt mensuplarının diğer hücrelerden haberinin dahi olmadığı anlaşılmıştır.
02- Örgüt İçi Denetleme Ve Kontrol Prensibi:
ERGENEKON Terör Örgütü'nün oluşumuna bakıldığında hiyerarşik bir yapıya sahip olduğu ve bu hiyerarşik yapı içersinde de sıkı bir denetim ve kontrol mekanizmasının olduğu, bu prensibinde yine örgütün anayasasını oluşturan ERGENEKON dokümanında açıkça belirtildiği görülmüştür.
"ERGENEKON" dokümanında, "İSTİHBARAT TOPLAMA HEDEFLERİ" başlığı altında; "...örgüt elemanlarından sağlanan bilgiler, yabancı örgütlerden elde edilen bilgiler, yabancı örgütlere sızdırılan ajanlar aracılığı ile elde edilen istihbaratlar. Bunlar kontrol dışında kalan kanlardır. Bu nedenle sürekli kontrol edilmeli, denetlenmeli ve sıkça motive edilmelidir." denilmektedir.
"MERKEZ YÖNETİM" başlığı altında; "...6 ünitede görev alacak ajanlar, kendi bölümlerinin komutanı ve başkan asistanlan dışında diğer üniteler ve personel ile hiçbir şekilde irtibat kuramamalıdır..."
"EĞİTİM" başlığı altında; "...Kullanılacak her ajan eğitimden geçirilmelidir... Eğitim veren eğitmenlerin raporları titizlikle incelenmelidir. Böylece, gelişim ve etkinlik düzeyi artırılırken personel kontrol altında tutularak güvenlik sağlanacağı gibi, personel sıkça motive edilmiş olacaktır."
"LOBİ" isimli dokümana bakıldığında ise; "POLİTİKA" başlığı altında; "...Sivil toplum örgütlerinin ulusal çıkarlara uygun tepkisel eylemlerde bulunması sağlanacak ve kitlesel tepkiler organize edilerek kontrolde tutulması sağlanacak." denilmektedir.
"MERKEZ" başlığı altında; "...Lobi'nin merkezinde görev alması için, Ergenekon tarafından atanmış güvenilir beş sivil yönetici bulunacaktır.. .Yönetici personelin görevi birimlerin oluşturulması ve birimlerin sağlıklı, düzenli ve etkin biçimde işleyişini sağlamaktır." denilerek, örgüt üyelerinin kontrol altında tutulmasına verdikleri önem açıkça ortaya konmaktadır.
Örgütün mevcut yapısı içersinde örgüt içi bir denetim mekanizmasının olduğu, bu denetimin örgüt içersinde rekabet ve yarışmayı beraberinde getirdiği, özellikle örgüt yöneticilerinden Mehmet Zekeriya ÖZTÜRK'ün bir dönem örgütün üst düzey yöneticilerinden Doğu PERİNÇEK'in yanında Ulusal KANAL da ve Aydınlık dergisinde çalışarak gerekli denetim ve kontrolü sağladığı, bu nedenle orgtke, yönelik operasyonlardan
328 *■>"' " " ' f—
£0^ />'% ■ , 47^^^^
sonra Doğu PERİNÇEK grubuna bağlı Aydınlık dergisinin Mehmet Zekeriya ÖZTÜRK'le ilgili "MİT elemanı olduğu" yönünde haberler yaptığı, diğer taraftan örgütün MAFYA ve Sivil Toplum Örgütleri yapılanmasında görev alan Semih Tufan GÜLALTAY'm Fikri KARADAĞ liderliğindeki Kuvayı Milliye yapılanması hakkında yazdığı raporunda örgüt içi denetim ve kontrol mekanizmasını açıkça ortaya koyduğu, örgüt içersinde denetim ve kontrolü ortaya koyan başka örneklerinde olduğu fakat burada örgütün söz konusu prensibi bizzat kullandığını ifade etme adına bu kadar belirtilmekle yetinileceği
03- Örgüt içi cezalandırma ve Örgütten ayrılanı infaz etme prensibi:
Dünyada terör örgütlerinin en temel ve acımasız özelliklerinden birisi de örgüt içi cezalandırma ve infaz prensibidir. Hatta bu durum birçok MAFYA gruplarında da görülmektedir. Terör örgütleri ve Mafya grupları, örgütten kopmaları engellemek, örgüt içersinde yanlış yapan ve ihanet eden yada bu duruma teşebbüs eden mensuplarını korkutmak, yıldırmak, sindirmek ve gözdağı vermek için örgütü içi cezalandırma ve infaz prensibini kullanırlar.
İşte hem Terör örgütlerim hemde Mafya gruplarını bünyesinde banndıran ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜ, bir taraftan örgüt içersinde her türlü denetim ve kontrolü sağlarken, diğer taraftan da örgütten kopan, ayrılan yada ihanet eden hiçbir mensubunu kesinlikle affetmediği ve cezalann en acımasızı olan ölümle cezalandırdığı, hatta bu prensiplerini de örgütün anayasasını teşkil eden ERGENEKON dokümanında açıkça belirttiği görülmüştür.
"ERGENKON" dokümanında "KONTROL DAİRESİ" başlığı altında; "...bu daire içerisinde görevli ajanlann bir görevi de; karşı istihbarat örgütlerine geçen, yakalanan veya operasyon amacına aykm hareket eden herhangi bir ajanı öldürmektir..." denildiği,
"DEVLETİN YENİDEN YAPILANDIRILMASI-MASTER PLAN" isimli dokümanın "Yapılanmanın temel felsefesi" başlığı altında ise; "...PYK üye sayısı (?) dir. Üye sayısı artınlamaz. Üyeler değiştirilemez. Vefat halinde yeni üye oybirliği ile seçilir. Kabul töreninde ritüel uygulanır. İhanet ve ayrılmak ancak hakka teslimiyet ile olur." denilerek örgütün cezalandırma ve infaz prensibinin iki ayn dokümanda açıkça belirtildiği görülmektedir.
04- Örgüte temin edilecek eleman profili prensibi:
"AJAN" veya "ELEMAN" olarak adlandınlan örgüt üyelerinin profili nasıl olmalıdır? Bu soru yanıtını yine Ergenekon Terör Örgütü'nün anayasasını teşkil eden ERGENEKON dokümanı ile LOBİ dokümanında bulmak mümkündür.
ERGENEKON terör örgütünün günümüzdeki mevcut yapısına bakıldığında, birçok örgüt mensubunun örgütsel dokümanlarda belirtilen eleman profili ile uyumluluk gösterdiği anlaşılmaktadır.
"ERGENEKON" dokümanında "KAPSAM" başlığı altında; "...Türkiye Cumhuriyeti'nin varlığı ve bağımsızlığı üzerinde oynanan sinsi/çok emeli oyunların analizinden yola çıkılarak, 21. Yüzyıl da yepyeni bir yapılanma ile değerli TSK mensuplarının yanı sıra, sivillerden de sonuna değin yararlanılması gereği ve
zorunluluğuna yer verilmiştir..." Örgütün günümüzdeki mevcut yapısına bakıldığında bir kısım örgüt mensuplannm bir dönem Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde görev yapmış kişilerden oluştuğu, bir kısmının ise tamamen SİVİL şahıslardan oluştuğu görülmektedir.
"ÖRNEKLER" başlığı altında; "...Entelektüel kesimden kazanılacak olan
elemanlar, kazanışlann yanı sıra, diğer istihbarat örgjjtlerinin^çalısma sahasını büyük ölçüde daraltacak bir girişimdir..." denilmektedir. Örgütün "bugünkü meVcut yapısı içersinde bulunan
birçok gazeteci-yazar ve öğretim görevlisinin varlığı ERGENEKON terör örgütünün gerçektende entelektüel kesimden ne şekilde yararlandığını açıkça göstermektedir.
"ELEMAN VE ORGANİZASYON" başlığı altında; ".. .örgüte kazandırılacak elemanlara hiçbir zaman sonsuz bir güven duyulmaması, istihbarat sanatının bir gereğidir. İllegal çevrelerden seçilecek elemanlar, etnik ve ideoloji açısından, örgüt ideolojisi ve amaçlarına en yakın uygunluk gösterenler tercih edilmelidir..." denilmektedir. Örgütün günümüzdeki mevcut yapısı içersinde bulunan çıkar amaçlı suç örgütü mensupları ve suikast timlerinde görev alan şüpheliler illegal çevrelerden temin edilen örgüt mensuplarını ifade ettiği anlaşılmaktadır.
Diğer taraftan ERGENEKON dokümanında eleman profili ile ilgili olarak, "GENEL DURUM VE SORUNLAR" başlığı altında; "..Ergenekon bünyesinde yurtdışında eğitim görmüş personel bulundurulmaması zorunluluğu vardır..."
"GENEL DURUM VE SORUNLAR" başlığı altında; "...ordu birlikleri içinde yer alan askerler ile üniversitenin birinci ve ikinci sınıflarında öğrenim gören gençler, yararlanabilecek pozitif kaynaktır.."
"AJAN PROFİLİ" başlığı altında ise; "...gençlerden seçilmiş yeteneklerin eğitilerek kazanımı dışında profesyonellerden yararlanılması pozitif bir yoldur. Doktorlar, avukatlar, psikologlar vb. gibi. Çünkü bu gruba girenler, toplumun her kesiminden insanla temasta oldukları görülecektir." denilmektedir.
"LOBİ" isimli dokümanda "KAPSAM" başlığı altında; "...Üniversite gençliğinin yanı sıra, büyük kentlerin varoşlarında ve Güneydoğu Anadolu da boşluğa sürüklenmiş, sahipsiz gençliğin örgütlenerek, ulusal çıkarlar doğrultusunda toplumsal, siyasal, kültürel ve ekonomik alanlarda motive edilmeleri ve topluma kazandırılmaları sanıldığının aksine oldukça kolaydır..."
"ELEMAN PROFİLİ" başlığı altında; Lobi örgütlenmesi içersinde yer alacak elemanların çağa ayak uydurabilecek donanım, bilgi ve deneyimine sahip olması gerektiği, özellikle sistemle barışık olmayan, aradığını bulamamış yapıdaki kişiliklerden seçilmesi gerektiği belirtilmiştir.
Örgütün günümüzdeki mevcut yapısı içersinde yer alan şüphelilere genel olarak bakıldığında, belirtilen tüm bu özelliklerin bizzat uygulanmaya çalışıldığı ve örgütün belirlediği yöntem ve prensiplerle örgüte adam kazandınldığı görülmüştür.
05- Telefon dinlemelerine karşı tedbir alma prensibi:
ERGENEKON Terör Örgütü, gerek örgütsel faaliyetlerini yerine getirmede gerekse kendi aralarındaki her türlü ilişki de, özellikle gizliliğe önem vermekte, bu bağlam da teknik takip faaliyetlerine karşı olabildiğince tedbirli davranmaktadırlar.
"Gizlilik Prensibi" başlığı altında da değinildiği gibi, örgüt üyeleri mevcut teknolojik gelişmeler karşısında özellikle telefon dinlemelerine karşı azami dikkat ve özeni göstermektedirler.
Örgütün üst düzey yöneticilerini oluşturan İlhan SELÇUK ve Doğu PERİNÇEK'e bakıldığında, yapılacak herhangi bir teknik takibe yakalanmamak için bu güne kadarki hayatlarında kesinlikle cep telefonu kullanmadıkları görülmüştür.
Bunların yanı sıra diğer örgüt üyeleri de cep telefonu kullanmış olsalar da mümkünmertebe az konuştukları, konuşmak durumunda da kaldıklarında da suçluluk psikolojisiiçersinde telefonlarının dinleniyor olabileceğini düşündükleri ve bu konuda birbirleriniuyardıkları, yinede konuşmak durumunda kalırlarsa şifreli konuşmaya çalıştıkları, hatta birkısım örgüt mensuplarının sabit telefonda da konuşmayrp MSN yolu ile iletişim sağladığıgörülmüştür. '
^— />^
:2\ >^v%mJ&^
Hatta bir kısım örgüt mensuplarının suçluluk psikolojisi içersinde daima izleniyor psikolojisi ile hareket ettikleri ve bu nedenle sık sık evhamlana kapılıp meskenlerinde gizli izleme cihazı taraması yaptırdıkları, örgüt yöneticilerinin de aynı psikoloji içersinde bu konuda şikayeti olan örgüt mensuplarına gerekli yardımı sağladığı görülmüştür.
Örgüt mensuplarının kendi aralarında yaptıkları telefon konuşmalarında bu hususları açıkça ifade ettikleri görülmüş ve doğruluğunu ifade etmek için bir koç örnek verilmiştir.
Şüpheli Sevgi ERENEROL ile Müge TEKİN arasındaki 09.01.2008 günü saat:12.28'de ki telefon görüşmesinde özetle; SEVGİ'nin "İyiyim sağol iş yerindeyim evdeysen sabitten konuşalım" diyerek olası telefon dinlemesine karşı önlem aldığı,
Şüpheli Güler KÖMÜRCÜ ile Serdar...? arasındaki 14.11.2007 günü saat: 12.09 sıralarında yaptıkları telefon görüşmesinde, SERDAR'm "Yok söyleyemem kesinlikle söyleyemem ama sabit telefondan ararsan veya verirsen sabit telefonda söylerim" diyerek telefon dinlemesine karışı tedbir aldıkları,
Şüpheli Mehmet Zekeriya ÖZTÜRK ile Güler KÖMÜRCÜ/Kerem arasındaki 18.11.2007 günü saat:18.17 sıralarında yaptıkları telefon görüşmesinde;
Kerem' in "Abi şimdi telefonlar dinleniyormuş onun için ben çok rahat konuşamıyorum" dediği, M.Z.ÖZTÜRK' ün ".. çok doğru ... şey yapmıştım., dediği,
Şüpheli Güler KÖMÜRCÜ ile Kerem DOKSAT arasındaki 27.11.2007 günü saat: 00.50 sıralarındaki telefon görüşmesinde özetle; Güler'in ".. bu aşağılık, işte Memlekette telefonun dinleniyor. Evim dinleniyor. Kerem bunlar bi şaka değil bak." dediği, Kerem'in "Ne yapmaya çalışıyorlar?" dediği, Güler'in "Boşver bunları şimdi söyleyemem. Söylersem yani yapacaklarıma engel olur" dediği,
Şüpheli KEMAL KERİNÇSİZ ile Atila AKSU arasında 03.12.2007 tarihinde saat: 21:57 sıralarında ki görüşme de;
Atilla AKSUNUN bir takım dosyalan Kemal KERİNÇSİZ'e iletmek istemesinden bahsettiği, Kemal KERİNÇSİZ'in; "Eyi sen bana telefonda söyleme de ben sana göndereyim" şeklinde Atilla AKSU'nun fazla ileri gitmesini engellemek için susturduğu adı geçen dosyalan aldırmak üzere birini göndereceğini beyan ettiği,
Şüpheli Hayrettin ERTEKİN ile Ali TURHAN arasındaki 26.12.2007 günü saat: 16.21 de ki telefon görüşmesinde; HAYRETTİN'in "Abiciğim dün o konuştuğumuz konu vardı ya şey" "Abi telefonda söylemiyim size ya" dediği, ALİ'nin "Tamam, beni sabit telefondan ararız konuşuruz" dediği,
Şüpheli Hayrettin ERTEKİN ile Hakan..? arasındaki 31.12.2007 günü saat: 13.22 sıralannda ki telefon görüşmesinde; H.ERTEKİN' in "Yav ha yav ben seni bi numaradan arayacağım ama sabit numaran yok mu?" dediği, HAKAN' m "Sabit inan yoktur abi ya"
dediği,
Şüpheli M.Fikri KARADAĞ ile Ferahi SES arasındaki 02.09.2007 günü saat:17.29'da ki görüşme de; M.F.KARADAĞ'm "öyle dicem tabi canım, öyle dicem, telefonlar dinleniyor..." dediği, FERAHİ'nin "senin sakıncan olduğun için asla yapmıcam o işi" diyerek açıklamadığı bir konuyu yapmayacağından bahsettiği, M.F.KARADAĞ'm da "Tamam tamam, telefonda olmaz." "özel hattan arayacamjsçni sonra." dediği,
/'^faU* \:'\ ^^p^ı^H^
/'/ 331 *
Şüpheli M.Fikri KARADAĞ'm Kahraman ŞAHİN ile 06.05.2007 günü yaptığı telefon görüşmesinde; Kahraman'm "Çok yeni ve taze haberlerim var baba." "Telefonu biliyorsun." "Geldiğin zaman görüşelim." dediği,
Şüpheli M. Fikri KARADAĞ'm Niyazi KIYAK ile 09.08.2007 günü yaptığı telefon görüşmesinde; M. Fikri'nin "Niyazi sivil hattan arıyorum oğul." "sivil hattı açık tut." dediği,
Şüpheli Muhammet YÜCE ile Selim AKKURT arasında 13.10.2007 günü saat:00.24 de yaptıkları görüşmede; Bir süre çeşitli konulardan bahsettikten sonra görüşme yapacakları telefonlarla ilgili Selim'in "Numaramı şu an hiç kimse bilmez. 0542'liden de arama." "Sakat onu kullanmıyorum mimli." dediği,
Şüpheli Kahraman ŞAHİN ile Niyazi...? ve Nail...? arasındaki 30.07.2007 günü Saat:13.25'te yapılan görüşmede; Niyazi'nin "bu telefonların dinleme olayıyla ilgili bir çalışma yaptım da, bizim bir gazeteci arkadaş var" "O açıklamayı da yapacaz. Önce senle bi görüşelim, netleştirelim olayı tamam. Ben kesin tespit ettirdim." "özellikle 7 hat kesin dinleniyo" dediği,
Şüpheli Oğuz Alparslan ABDÜLKADİR ile Recep Galip SİPAHİOĞLU arasında 31.10.2007 günü saat: 18.32 de gerçekleşen görüşmede;
Oğuz'un "Abi şeyler var şimdi. Burayı derneğin adını temizlemek için, anlıyor musun beni?" "Bir takım çalışmalar. Telefonda konuşmayalım sonra konuşurum seninle" dediği tespit edilmiştir.
Kısaca değinilen örneklerden de anlaşılacağı gibi örgüt üyelerinin kendi aralarında ki telefon görüşmelerinde gösterdikleri bu dikkat bu prensibin, örgütün karakteristik özelliğini ve varlıklarını devam ettirmede vazgeçemedikleri bir prensip olduğunu ortaya koymaktadır.
06- Kod isim kullanma ve Toplu Seyahat etmeme prensibi;
Terör örgütleri deşifre olmayı önlemek ve örgüt mensuplarının kimliklerinin ortaya çıkmasını engellemek için KOD isimler kullanırlar. ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜ mensuplanna bakıldığında da birçok örgüt mensubunun KOD isim kullandığı, birbirlerine KOD isimleri ile hitap ettikleri ve bu prensibi de bizzat örgütsel dokümanlarda belirttikleri görülmüştür.
El konulan dokümanlardan "DEVLETİN YENİDEN YAPILANDIRILMASI" isimli dokümanda "Yapılanmanın temel felsefesi" başlığı altında;
"...PYK'nun alt birimleri vardır... Her alt birimin kendi konularında fikir üreten 3 kişilik grupları vardır. Öneri haline gelen fikirler temsilcileri aracılığı ile PYK sunulur. (?)+21 isimleri kesinlikle gizlidir ve deklere edilmez. Kod isim kullanırlar, toplu seyahat etmezler..." denilerek söz konusu prensibi açıkça belirttikleri görülmüştür.
07-Deşifre olan elemana sahip çıkmama prensibi:
Birçok terör örgütü yada MAFYA gruplarında böyle bir özellik görülmese de ERGENEKON terör örgütünün GİZLİLİĞE verdiği önem ve ERGENEKON GİZLİ yapılanmasının deşifre olmasını engellemek için, deşifre olmuş örgüt elemanına sahip çıkmama prensibi vardır.
Örgüt diğer prensiplerde olduğu gibi bu prensibini de örgütün anayasasını teşkil eden ERGENEKON dokümanında "ELEMAN VE ORGANİZASYON" başlığı altında; "...örgüt
/
332'' ,
içinde ne denli yararlı olursa olsun, kamuoyunda imajı zedelenmiş bir elemanı örgüt içinde tutmak ve korumaya yönelmek çok sakıncalıdır..." denilmektedir.
Danıştay olayı failleri yakalandıktan sonra yapılan incelemelerde olay faillerinin örgüt yöneticisi Muzaffer TEKİN ile irtibatı tespit edilmesi üzerine, şüpheli Muzaffer TEKİN kendisini masum göstermek ve yargıyı etkilemek için bıçakla göğsünü yaralayarak intihar girişiminde bulunmuş ve hemen akabinde de bizzat diğer örgüt özel görevlisi Mehmet Zekeriya ÖZTÜRK tarafından olay basma bildirilerek kamuoyu oluşturulmaya çalışılmıştır.
Olayla ilgili gözaltına alman Mahmut ÖZTÜRK serbest kaldıktan sonra yaptığı bir telefon konuşmasında, olayın kendilerine kadar olan kısmının aydınlandığı söyleyerek olayın kendileri tarafından gerçekleştirildiğini ve kendilerine kadar deşifre edildiğini beyan etmiştir.
Sonuç olarak örgüt yöneticisi Muzaffer TEKİN gerçekleştirdiği intihar girişimi ile amacına ulaşmış ve olay faili Alparslan ARSLAN ile defalarca telefon görüşmesi olduğu halde serbest kalmıştır. Fakat her şeye rağmen deşifre olmuş ve kamuoyunda da ismi gündeme gelmiştir. Öte yandan yaptığı görev itibariyle ERGENEKON GİZLİ yapılanması ile LOBİ yapılanması arasında ilişkiyi kurma görevini yapan KÖPRÜ PERSONEL vazifesini yürüttüğünden deşifre olması örgütün GİZLİ yapılanmasını riske atmıştır. Bu nedenle örgütün anayasasını teşkil eden ERGENEKON dokümanında belirtildiği gibi "kamuoyunda imajı zedelenmiş bir elemanı örgüt içinde tutmak ve korumaya yönelmek çok sakıncalıdır..." prensibinden hareketle deşifre olan Muzaffer TEKİN örgüt tarafından sahiplenilmediği gibi kendisini cezalandırması yönünde telkinlerde bulunulmuştur.
Muzaffer TEKİN'in intihar girişimi ile ilgili kamu oyu aracılığı ile mesaj veren diğer örgüt yöneticisi Veli KÜÇÜK bir gazeteciye Muzaffer TEKİN Te ilgili yaptığı açıklamada "bu şekilde intihar olmayacağını, eğer subaysa tabancasını çekerek intihar etmesi gerektiğini, dangul dungul bir intihar şeklinin olmadığını, bugüne kadar olan intiharların böyle olmadığını" demiştir.
Olayla ilgili Tape:1554, 22.01.2008 tarihinde Emin GÜRSES ile E.M. arasındaki telefon görüşmesinde; Bir süre Veli KÜÇÜK ve diğer şahısların yakalanması ile ilgili konuştuktan sonra "...Muzaffer yüzbaşıyı ben çok iyi tanınm. Muzaffer yüzbaşıya herkes gider gelir. Muzaffer yüzbaşının Veli paşayla da arası açıktı. Hep gazetede resimleri gösteriyorlar elini öperken" "Ama araları açıktı. Çünkü Veli Paşa Muzaffer Yüzbaşı için dedi ki; adam olsaydı kafasına sıkardı" "Bunun üzerine Muzaffer yüzbaşı bize dedi ki; benim için nasıl böyle bir şey söyler. Yani aralan iyi değildi..." dedikleri tespit edilmiştir.
ÖRGÜTSEL İÇERİKLİ BELGELERİN İNCELENMESİ :
ÖRGÜTSEL DOKÜMANLARIN ÖZETLERİ
Soruşturma kapsamında yakalanan şüphelilerin ev ve işyerlerinde yapılan aramalarda; çok sayıda bilgi, belge, doküman ve dijital veriler ele geçirilmiştir. Ele geçirilen bu malzemelerin yapılan incelemelerinde; bir kısım dokümanlann birbirleriyle benzerlik gösterdiği ve aynı merkez tarafından hazırlandığı yönünde kanaat oluşturduğu görülmüştür.
Bu tespit üzerine söz konusu dokümanlar aynştınlarak yeniden incelenmiş ve yapılan inceleme sonucunda; hemen hemen tüm dokümanlann;
* Kapak tasanmlannm benzerlik gösterdiği,
* Üzerinde belirli bir tarih yazdığı, bu tarihlerin dokümanın hazırlanma tarihiolabileceği,
* Üslup ve yazı karakteri olarak aynı anlatım dilinin kullanıldığı,
* Bir üst makama hitaben yazılmış resmi bir çalışma raporu şeklinde olduğu,
* Yazı metinlerinin sonunda "Saygılarımla"" veya* "Saygılanmızla" yazısınınbulunduğu, / ■,

/ 33
* Yazı metinlerinin giriş, gelişme ve sonuç bölümü şeklinde belirli bir akademik sıralamada yazıldığı,
*Bir kısım dokümanların "Strateji grubu" olarak adlandırılan grup tarafından yazıldığı,
♦Dokümanın kapak resimleri üzerine "ANALİZ,/ STRATEJİ/ GÖZLEM/ OPERASYON PROJESİ/ ÖRTÜLÜ FAALİYETLER/ TEORİ/ ARAŞTIRMA" gibi başlıklar atılarak yapılan çalışmaların sınırlandırıldığı görülmüştür.
Söz konusu dokümanlann kapak resimlerinin üzerindeki tarihlerden 1999 ve 2000 yılları içersinde hazırlandığı, ilk olarak "ERGENEKON" dokümanının yazıldığı, bu dokümanın ERGENEKON'un re-organizasyonuna katkıda bulunmak amacıyla hazırlandığı belirtilmiştir.
Dolayısıyla ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜNÜN uzun yıllardır ülkemizde faaliyet içersinde olduğu, fakat ilk olarak 1999 yılında örgütün re-organizasyon çalışmasıyla yazılı hale getirildiği ve bu çalışmada ERGENEKON'un 21. yüzyılda her meslekten sivillerinde katılımını sağlayarak yepyeni bir yapılanmaya gidilmesi gerektiğinden bahsedildiği, bu sivil unsurların örgütlenmesi için de "LOBİ" çalışmasının yapıldığı anlaşılmıştır.
Söz konusu dokümanlar birlikte değerlendirildiğinde hemen hemen tüm dokümanlann "ERGENEKON" dokümanında belirtilen amaç ve hedefler doğrultusunda hazırlandığı, dolayısıyla örgütün re-organizasyonu için yazılan "ERGENEKON" dokümanının örgütün anayasasını teşkil ettiği, diğer dokümanlann ise örgütün amaç ve hedeflerine ulaşmak için yapılan çalışmalar olduğu anlaşılmıştır.
Bu durumu ifade etmek için birkaç örnek vermek gerekirse, mesela "ERGENEKON" dokümanında Kimyasal ve Biyolojik Silah Üretimi yapılması gerektiğinden bahsedildiği, bununla ilgili de "NBC SİLAHLARI ÜRETİM ANALİZİ" çalışmasının yapıldığı görülmüştür. Diğer taraftan "ERGENEKON" dokümanında medya kuruluşlannın kontrol altına alınması ve örgütün kendi medya kuruluşlannı oluşturması gerektiğinden bahsedildiği, bununla ilgili de "ULUSAL MEDYA 2001" "KANAL 6 ANALİZ" "TELEVİZYON ANALİZ" "DERGİ" isimli çalışmalann yapıldığı görülmüştür. Bu durum diğer dokümanlarda da açıkça görülmektedir, bu nedenle burada sadece birkaç örnek vermekle yetinilecek fakat ilerleyen bölümlerde doküman özetleri anlatılırken her dokümanın ERGENEKON dokümanı ile irtibatı aynntılı olarak anlatılacaktır.
Diğer taraftan ERGENEKON dokümanına ve ERGENEKON" dokümanında belirtilen amaç ve hedefler doğrultusunda hazırlanan diğer tüm dokümanlara bir bütün olarak bakıldığında yaklaşık 700-800 sayfadan oluştuğu, bu dokümanlann içeriklerine bakıldığında ise tamamen ciddi araştırmalar, analizler ve gözlemler sonucu yapılan çalışma raporlan şeklinde olduğu görülmektedir.
Dolayısıyla örgütün sadece re-organizasyon için yaptığı bu çalışmalanna bakıldığında, söz konusu dokümanlann hazırlanması için bilgi birikimi yüksek ciddi ekip ve personelin gerektiği, bu durumunda örgütün yapısını, eleman profilini ve potansiyelini çok iyi bir şekilde ortaya koyduğu anlaşılmaktadır.
Söz konusu dokümanlar genellikle örgütün yönetici ve araştırmacı kadrosunu teşkil eden az sayıda kişilerden ele geçirilmiştir. Bu husus bir taraftan örgütün gizlilik prensibini diğer taraftan da nasıl bir hücre yapılanması içersinde olduğunu göstermektedir.
Şüpheli Veli KÜÇÜK'ten ele geçirilen dokümanlara bakıldığında genellikle orijinal, ciltli, bazılan mavi kağıt üzerine bazılannm da yeşil kağıtlar üzerine yazılı olduğu görülmüştür. Diğer şahıslardan ele geçirilen dokümanlann ise fotokopi olduğu yada dijital ortamda bulunduklan görülmüştür. Aynca Veli KJÜ£ÖE^ten ele geçirilen bir kısım dokümanlar üzerinde el yazısı ve karalama gibi yazı işaretlerinin olduğu ve bu işaretlerin
diğer şüphelilerden ele geçirilen fotokopiler üzerinde de aynen bulunduğu görülmüştür. Dolayısıyla örgütün oluşumunu gösteren bu dokümanların orijinallerini Veli KÜÇÜK'ün bizzat sakladığı, diğer şüphelilerin söz konusu dokümanları Veli KÜÇÜK'ten temin ettikleri anlaşılmaktadır.
El konulan dokümanların kimlerden ele geçirildiğine bakıldığında ise, genel olarak Veli KÜÇÜK, Doğu PERİNÇEK, Ümit OĞUZTAN, Tuncay GÜNEY, Adnan AKFIRAT ve Mehmet Zekeriya ÖZTÜRK'den ele geçirildiği görülmektedir.
Fakat "LOBİ" isimli doküman Doğu PERİNÇEK ve Ümit OĞUZTAN'm yanı sıra Sevgi ERENEROL, Muzaffer TEKİN, Oktay YILDIRIM ve Erkut ERSOY dan da ele geçirilmiştir.
Sonuç olarak sadece ele geçirilen örgüt dokümanları dahi, Şüpheliler Veli KÜÇÜK, Doğu PERİNÇEK, M.Adnan AKFIRAT, Ümit OĞUZTAN, Tuncay GÜNEY, Mehmet Zekeriya ÖZTÜRK, Muzaffer TEKİN, Oktay YILDIRIM, Erkut ERSOY ve Sevgi ERENEROL'ün birlikteliğini ve aynı amaç doğrultusunda bir arada bulunduklarını göstermektedir.
ERGENEKON ANALİZ, YENİ YAPILANMA YÖNETİM VE GELİŞTİRME PROJESİ BAŞLIKLI DOKÜMAN
Bu doküman Şüpheliler Tuncay GÜNEY, Veli KÜÇÜK ve Doğu PERİNÇEK'den ele geçirilmiştir.
Dokümanın kapak kısmında "ERGENEKON ANALİZ, YENİ YAPILANMA YÖNETİM VE GELİŞTİRME PROJESİ" "İstanbul/29 Ekim 1999" yazmaktadır. 25 sayfadan oluşmaktadır.
Dokümanın yapılan incelemesinde özetle; Dokümanın içeriğinin (7) ayrı bölümden oluştuğu ve her bölümde çok sayıda alt başlığın olduğu görülmüştür. Dokümanın;
1) "AMAÇ, KAPSAM VE YÖNTEM" başlıklı 1. Bölümün içeriğinde;
l/a) "AMAÇ" başlığı altında; "ERGENEKON" yapılanmasının Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde faaliyet gösteren bir oluşum olduğu, 1914 yıllannda İstanbul'un dış ülkelerin istihbarat ajanlarının cirit attığı bir yer olduğu, istediklerini yapabildikleri bir dünya kentine dönüştüğü, bugünde aynı şekilde olduğu, çünkü savaşın halen devam ettiği, bu savaşın tek amacının Türkiye Cumhuriyetini yıkmak olduğu, bu güç odaklarının yerli iş birlikçi uzantıları olduğu, devletin her kademesine sızdıkları ve hatta TBMM ine girerek iktidar dönemleri bile yaşadıkları belirtilmiştir. Bu nedenlerle Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde faaliyet gösteren ERGENEKONUN daha fazla önem arz ettiği belirtilmiştir.
l/b) "KAPSAM" başlığı altında; "ERGENEKON" içinde yer alan TSK mensupları ile Kemalizm'e ve ülkesine bağlı her meslekten sivillerin organizasyonu ile ortaya çıkacak olan yeni yapılanmaya ihtiyaç duyulduğu belirtilmiştir.
l/c) "İSTİHBARAT VE ÖRGÜTLENME" başlığı altında; istihbaratın öneminden bahsedilmiş ve tarihteki bir kısım istihbarı çalışmaların öneminden bilgiler verilmiştir.
l/d) "YÖNTEM" başlığı altında;21. yüzyılda ERGENEKON'UN resmi istihbarat kuruluşlarının yanı sıra legal veillegal örgütlenmelere karşı mücadele etme zorunluluğu ile karşı karşıya kalacağı,faaliyetlerini yeni ve gelişmiş yöntemlerle sürdürmek z.erffrîda--©lduğunu ve faaliyet alanlarınıda geliştirmek zorunda olduğu belirtilmiştir. , , '
l/e) "GİZLİLİK PRENSİBİ" başlığı altında; İstihbarat örgütünde gizliliğin öneminden bahsedilmiş, bu çerçevede İsrail devletinin istihbarat örgütü olan Mossad ile ilgili örnek verilmiştir.
2) "21. YÜZYILA GİRERKEN DÜNYADA İSTİHBARAT VE ÖRGÜTSELYAPILANMA İLE FAALİYET ALANLARININ ÖNEMİ" başlıklı 2. bölümün içeriğinde;
2/a) "GENEL" başlığı altında;
Ülkelerin bağımsızlık ve devamına katkıda bulunacak en önemli unsurların (1)-ekonomik (2)-Bilimsel-Eğitimsel-Kültürel-Yatınm ve Araştırmaya dayalı istihbarat ve karşı istihbarat çalışmaları olacağı, Türkiye Cumhuriyeti resmi istihbarat kurumlarının; bilim, düşünce, kültür, sanat ve eğitim alanlarında yetişkin insan kaynaklarından yararlanmadığı, yaralanmayı da gereksiz gördüğü,
Resmi istihbarat kuruluşlarımızın entelektüel çevrelere bakış açısını bilen yabancı istihbarat örgütlerinin ise bu kontra bakış açısından yararlanmayı bildikleri, bu nedenle ülke insanımızın benimsemediği pek çok aydının dış ülkelerce en büyük ödüllerle onurlandınlarak bir anlamda Türkiye Cumhuriyetine karşı örtülü bir biçimde dokunulmazlık zırhına büründürülerek muhalif unsura dönüştürüldükleri, bu nedenle Türkiye'nin 21. yüzyılda entelektüel birikimli, yaratıcı güvenilir insan kaynaklannm istihbarat çalışmalannda yararlanması gereğinin kaçınılmaz olduğu belirtilmiştir.
2/b) "ÖRNEKLER" başlığı altında;
Devamında bu konuyla ilgili değişik ülkelerden örnekler verilmiş ve Ergenekon'un Türk Silahlı Kuvvetlerinin değerli personeli dışında entelektüel ve her meslekten seçkinlerinde içinde yer alacağı sivil personelden yararlanmasının faydalı olacağı belirtilmiştir.
Aynca dünyanın her yerinde radikal düşüncelerin entelektüel kesim arasında yeşerdiği, (Komünizm, Sosyalizm, Demokrasi vb) güçlü istihbarat örgütleri için en tehlikeli görülen grubun entelektüel kesim olduğu, kamuoyunu en çok ve kolaylıkla etkileme becerisine sahip oldukları için, bu kesimin istihbarat örgütleri tarafından ciddi biçimde kontrol altında tutulmak istendikleri, bunun yanı sıra bu çevrenin istihbarat toplama açısından da çok zengin olduğu belirtilmiştir.
3) "İSTİHBARAT ÖRGÜTLERİ VE POLİTİKALARI" başlıklı 3. bölümüniçeriğinde;
3/a) "GENEL DURUM VE SORUNLAR" başlığı altında;
İstihbarat örgütlerinde en önemli sorunun "İnsan" faktörünün olduğu, türlü özverilerle yurt dışında eğitim görmüş yetişkin insan kaynaklannm ne acıdır ki ülke çıkarlan için negatif olduklan, bu nedenle ERGENEKON bünyesinde yurt dışında eğitim görmüş personel bulundurulmaması zorunluluğu belirtilmiştir. 3/b) "TERÖR" başlığı altında;
21 Yüzyılda en önemli sorunlardan birisinin terör olacağı, Türkiye için terörün yalnızca toprak bütünlüğünün ortadan kaldınlması ve bölgesel istikrarsızlaştırma amacı taşımadığı, bunlann yanı sıra Türkiye'nin ticaret ortaklanna yönelik terörün Türkiye'nin dış ticaretine büyük darbe vurularak önünün kesilmesinin sağlanmaya çalışıldığı, bu nedenle terör gruplarının kontrol altında tutulması gerektiği, gereğinde "NAYLON TERÖR GRUPLARI" oluşturularak terör dünyasına yön verilmesi ve güçlü istihbarat örgütlerinin kurguladığı oyunun içinde mutlaka yer alınması gerektiği belirtilmiştir. 3/c) "POLİTİKALAR" başlığı altında;
21. yüzyılda dünya politikacılannı ve siyasetçilerim istihbarat örgütlerinin biçimlendireceği belirtilmiştir. Dünyada var olabilmiş tüm sistemlerin ülke çıkarlan ve mevcut rejim ilkelerine aykın ideolojilere ait siyasilcri"errgellediği. bunu ise 1-Suikast, 2-Dez-Enformasyon yöntemleri ile yaptığı belirti lnujştîy. Devamında Türk insanının okumadığı,
336^ i ■ '" •
kültürel anlamda dünya görüşü gelişmediği, bu nedenle kolayca kandınlabildiği, dolayısıyla Dez-Enformasyonun olumsuz olduğu, kişisel çıkarlar adına siyasete yönelmiş ve hedefe ulaşabilmek adına her şeyi mubah sayabilen siyasilerin engellenebilmesi için geriye kalan tek yolun SUİKAST olduğu belirtilmiştir.
Suikast operasyonlarına gerek duyulmaması için siyasi portrelerin çok ciddi biçimde analiz edilmesi gerektiği, ideallere uygun siyasilerin seçim kampanyaları organize edilerek parlamento da etkin ve güçlü bir biçimde yer alabilmelerinin sağlanması gerektiği, bu ve benzer faaliyetlerin tüm dünyada istihbarat örgütlerinin varlık ve görev nedenleri arasında yer aldığı belirtilmiştir.
4) "YENİ YAPILANMA ORGANİZASYONU VE PERSONEL ANALİZİ" başlıklı 4. bölümün içeriğinde;
4/a) "GENEL DURUM VE SORUNLAR" başlığı altında;
İstihbarat örgütlerindeki insan unsurundan bahsedilerek insanlık onurunu yitirmemiş, asalete ve yetenek donanımlarına sahip dünya gerçeklerini görebilecek nitelikte Türkiye Cumhuriyetinin temel varlık nedeni Kemalizm'e inanmış Atatürk ilke ve prensiplerine sahip çıkmanın önemini kavrayabilmiş, özveriden kaçınmayan personel kazanımmm önemli olduğu, bu nedenle ordu birlikleri içinde yer alan askerler ile üniversitenin birinci ve ikinci sınıflarında öğrenim gören gençlerden yararlanabileceği belirtilmiştir.
Ayrıca Ergenekon gibi çok özel bir yapılanma içerisinde yer alması uygun görülecek sivil personelin seçiminin de olabildiğince dikkatli titiz ve özen gösterilerek yapılması gerektiği, aksi taktirde Türkiye Cumhuriyeti resmi istihbaratı MİT in bugün içinde bulunduğu sorun ve çelişkilerin benzer versiyonlarının Ergenekon bünyesinde taşınmış olacağından bahsedilmektedir. Ergenekon'un benzer bir örneği kendi içinde Jitem gerçeği ile yaşayarak yeterli deneyimi elde ettiği vurgulanmıştır.
4/b) "GÜÇLÜ BİR İSTİHBARAT ÖRGÜTÜNÜN ANAHTARI" başlığı altında;
21 yüzyılda güçlü bir istihbarat örgütünün anahtarının uluslar arası finansal organizasyonları engellemek olacağı belirtilmiştir. İstihbarat örgütleri para politikalarının türlü senaryoları ile ülkelerdeki hükümetleri rahatlıkla devirebileceği ya da çıkar ve amaçlan doğrultusunda yönetimler uygulamaya mecbur bırakacakları, Ergenekon'unda kaçınılmaz bir biçimde çağın ve koşulların gereği olarak ekonomi alanında çok etkin faaliyetler uygulamaya koyması ve para akışını kontrol altına alma zorunluluğu olduğu belirtilmiştir.
4/c) "İSTİHBARAT TOPLAMA HEDEFLERİ" başlığı altında;
İstihbarat toplama yöntemlerinden bahsedildiği, bu çerçevede örgüt elemanlarından sağlanan bilgiler yabancı örgütlerden elde edilen bilgiler, yabancı örgütlere sızdırılan ajanlar aracılığı ile elde edilen istihbaratlar olduğu, sonuç olarak Ergenekon'un gözlerinin her şeyi görmesi gerektiği, kulaklarının her şeyi duyması gerektiği belirtilmiştir.
4/d) "SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ" başlığı altında;
Ergenekon'un kendi kuracağı sivil toplum örgütlerine ihtiyacı olduğu, sivil toplumkuruluşlarının içte ve dışta kamuoyunda kutsal bir insanlık görevi yerine getiren örgütlerolarak değerlendirildiği, Ergenekonun Türkiye'de faaliyet gösteren tüm sivil toplumörgütlerini kontrol altına alması gerektiği, çünkü bu örgütlenmelerin finans kaynaklarının dışülkeler olduğu belirtilmiştir. ^--k,-^. _
4/2) "ELEMAN VE ORGANİZASYON," başlı ğvaltmda;
Ergenekon'un merkez yönetimi ve personel profili hakkında bilgiler verilmiştir. Bu çerçevede örgüt için nedenli yararlı olursa olsun kamuoyunda imajı zedelenmiş bir elemanın örgüt içinde tutmanın ve korumaya yönelmenin sakıncalarından bahsedilmiştir.
4/2-a) "KÖPRÜ PERSONEL" başlığı altında; Seçilecek üç kişinin Ergenekon içinde ve örgüt dışında, örgütü temsilen hareket edebilmelerinin sağlanması gerektiği bu kişilerin örgüt dışında legal bir işte istihdam edilmeleri gerektiği vurgulanmıştır.
4/2-b) "AJAN PROFİLİ" başlığı altında; Ajan profilinden bahsedilmiş ve başarılı istihbarat örgütleri elemanlarının anastezi altında bilgileri açığa vurabilecekleri olasılığından ötürü doktor ve psikologlar tarafından tedavi edilmelerine izin verilmediğinden bahsedilmiştir.
4/2-c) "FAHİŞELER" başlığı altında; İstihbarat sanatında en çok yarar sağlanan fahişeler olduğu belirtilmiştir.
4/2-b) "MEDYA" başlığı altında; Medyanın en yararlı reklam aracı olduğu, 20. Yüzyılda güçlü istihbarat örgütlerinin medyadan sonuna değin yaralandıklan, 20. yüzyılın son yıllarında ise kendi medya kuruluşlarını devreye sokarak bunları uluslararası platformda güçlendirdikleri belirtilmiştir. Ayrıca Ergenekon'unda medya kuruluşlarını kontrol etme yönündeki faaliyetlerini kendi medya kuruluşlarını oluşturarak mevcut ulusal ve uluslar arası oluşumların doğal işleyişi içinde örtülü bir biçimde etkileme, denetleme ve kontrol altına alma yöntemini uygulamaya koyması gerektiği belirtilmiştir.
4/2-c) "ULUSLAR ARASI TİCARET VE BANKACILIK" başlığı altında; 21. yüzyıl dünyasında uluslar arası ticaret arenasının istihbarat örgütlerinin denedim ve yönetimde olacağını bu nedenle Ergenekon'unda doğrudan kendi örgütüne bağlı holdingler ve bankaları süratle kurup ideolojiye uygun ekonomi politik denge sağlaması gerektiği, özetle Ergenekon'un üretim tesislerine, ticari holdinglere ve bankalara ihtiyacının olduğu belirtilmiştir.
4/2-d) "İLAÇ-KİMYA SANAİYE VE TAŞIMACILIK" başlığı altında;
İlaç ve kimya sanayisinin öneminden bahsedildiği, bu çerçevede Almanya'nın çok kısa sürede gelişmesinde kimya sanayisinin öneminden bahsedildiği, özellikle uyuşturucu üretiminde kullanılan asit anhidrit maddesinin dünyanın tek üreticisi olmalarının ciddi etkisinin olduğu vurgulanmıştır.
4/2-e) "İLLEGAL İŞLER" başlığı altında;
Türkiye'nin silah üreten bir ülke olmadığı, bu nedenle Jeo-stratejik açıdan kaçınılmaz olarak uyuşturucu satışında köprü durumunda olduğu, dolayısıyla uyuşturucu ticaretinin denetim altında olması gerektiği, diğer taraftan da Türkiye'nin bir başka şansının kimyasal silah üretimi olabileceği belirtilmiştir. (Kimyasal silah üretimi ile ilgili teknik takip çalışmalarında görüşmeler vardı)
5) "ORGANİZASYON PLANI" başlıklı 5. bölümün içeriğinde;5/a) "MERKEZ YÖNETİM" başlığı altında;Ergenekon örgütünün yapılanmasından b^sçdildiğî^bu yapının ise;01-Ergenekon Başlığı, / - ?/' v
/'sfaUSh'■ , -^p,

33
02-Istihbarat Dairesi Komutanlığı,
03-İstihbarat Analiz ve Değerlendirme Dairesi Komutanlığı
04-Operasyon Dairesi Komutanlığı
05-Finansman Daire Başkanlığı (Sivil)
06-Örgüt içi Araştırma Dairesi Komutanlığı,
07-Teori Tasarım ve Planlama Dairesi Başkanlığı (sivil)
Şeklinde olduğu görülmüştür.
Burada dikkat çeken unsur bazı maddelerin karşılığında sorumluların (SİVİL) şahıslar olması gerektiğinin belirtilmesidir. Bundan da diğer bölümlerin başında muvazzaf yada emekli askerlerin bulunması istendiğini ortaya koymaktadır ki günümüzde birçok emekli askerin sivil toplum örgütlerinin başında yada içerisinde olması da dikkat çekicidir.
"KONTROL DAİRESİ" başlığı altında; Bu dairenin varlığından Ergenekon örgütü başkanından başka hiç kimsenin bilgisinin olmaması gerektiği, operasyonlarda yer alması zorunlu olan bu dairede yer alan ajanların ilk görevinin operasyon alanı içinde bulunmak, operasyon esnasında temizleme ve ortadan kaldırma gibi işlemlerde doğabilecek sorunları çözümlemek olacağı, ikinci görevinin ise karşı istihbarat örgütlerinde geçen, yakalanan veya operasyon amacına aykırı hareket eden herhangi bir ajanı öldürmek olduğu belirtilmiştir.
Kontrol dairesinde görevlendirilecek ajanların mutlaka Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinden ve özel operasyon ünitelerinden seçilmesi gerektiği, bu ajanların merhametsiz olması ve emirleri doğrudan Ergenekon komutanından alması gerektiği belirtilmiştir.
6) "KAYNAK YARATILMASI" başlıklı 6. bölümün içeriğinde ise; Finansal kaynaklar yaratılabilmesi için orta ve büyük ölçekli AŞ, yapılanmasmdaki şirketlerden yararlanılması gerektiği, onların içine sızırması, elde edilecek banka işlemleri, hesap ve şifre kodlan ile yine uluslar arası bankalar ile yurt dışındaki çeşitli ülke bankalanna sızdmlmış ajanlar aracılığı ile hesaplardan para aktanmlannm yapılması gerektiği belirtilmiştir.
6/a) "NAYLON ŞİRKETLER" başlığı altında; Naylon şirketler kurulması gerektiği, bu şirketlerin ithalat-ihracat, temsilcilik, dağıtım ve pazarlama alanlannda faaliyet göstermesi gerektiği, işlemler tamamlandıktan sonra naylon şirketlerin kurulması için kullanılan elemanlann ortadan kaldınlması gerektiği, elde edilen ekonomik girdilerin örgütün kuracağı legal şirketlerde değerlendirilerek aklanması gerektiği vurgulanmıştır.
6/b) "YURT DIŞINDAN KAYNAK AKTARIMI" başlığı altında; Çeşitli ülkelerdeki bankalara sızdmlacak bilgisayar hırsızlanndan yararlanılarak likit kaynak aktanmı yoluna gidilmesi gerektiği, bu türden kaynak aktanmlan operasyonlannm 48 saat içerisinde tamamlanması gerektiği belirtilmiştir.
6/c) "YURT DIŞI TİCARİ FAALİYETLER" başlığı altında; Çeşitli ülkelerde kurulacak ticari şirketler kullanılarak finansal güç kazanımı yoluna gidilmesi gerektiği, bu çerçevede o ülkelerdeki askeri ataşelerden yararlanılabileceği belirtilmiştir.
6/A) "SPEKÜLATİF KAYNAKLARDAN YARATILMASI" başlığı altında;
Özellikle hazine arazileri üzerinde spekülatif kazanç anlamında yararlanılarak kaynak oluşturulması gerektiği belirtilmiştir.
7) "GENEL DEĞERLENDİRME" başlıklı 7. bölümün içeriğinde ise; Türk silahlı Kuvvetleri bünyesinde faaliyet gösteren Ergenekon'un yeni bir yapılanmaya ihtiyacının olduğu, Ergenekon'un kamuoyundaki imaj ve düşünce değişiminin sağlanması zorunluluğunun olduğu, kamuoyu kafasının karıştığı, içinden çıkamadığı mantıklı ve tatmin edici açıklamalar alamadığı zamanlarda gelişen her olay karşısında Ergenekon sözcüğünü anımsayıp dehşete kapılarak içten içe Ergenekon sözcüğünü yinelediği belirtilmektedir.
Yazının sonunda sağ alt köşede "En içten saygı ve şükranlarımızla, Strateji Grubu" yazdığı, fakat "Strateji Grubu" yazısının üzerinin karalandığı görülmüştür.
DEVLETİN YENİDEN YAPILANMASI ÜZERİNE İSİMLİ DOKÜMAN
Bu doküman Şüpheliler Doğu PERİNÇEK ve Tuncay GÜNEY'den ele geçirilmiştir.
Dokümanın kapak kısmında "DEVLETİN YENİDEN YAPILANMASI ÜZERİNE" "25 KASIM 1999" yazmaktadır. 11 sayfadan oluşmaktadır.
Dokümanın incelenmesinde;
"1 Durum ve Amaç" başlığı altında;
Türkiye'nin son 50 yıl içinde Kemalist Devrim yapısından çıkartıldığı, Cumhuriyetin kurumları ve ilişkilerinin büyük ölçüde yıkıma uğratıldığı, Cumhuriyetin yeniden kazanılması için Atatürk'ün altı ok programıyla yeniden örgütlenmesi gerektiği belirtilmiştir.
Cumhuriyet'in yeniden yapılanması için silahlı gücünün olduğu, bütün meselenin, yeniden yapılanmanın diğer ayaklarını teşkil eden Meclis, Hükümet, Yargı ve Halk örgütlenmesi olduğu belirtilmiştir.
"2 Dünya merkezlerinden bağımsız yaptırım gücü" başlığı altında;
Bugün Türkiye'nin, karşılaştığı sorunların ancak güçlü bir ordu ile çözülebileceği, bir taraftan Kıbrıs üzerinden yapılan baskılan göğüslemesi gerektiği, diğer taraftan Kuzey Irak'ta fiilen kurulan Kürt devleti tezgahını bozması gerektiği, öbür taraftan da batı destekli irtica ve bölücülükle iç savaş olasılıklarına hazır olması gerektiği belirtilmiştir.
Bugün Türkiye'nin bağımsızlık ve birliği ordunun bağımsızlık ve birliğinde düğümlendiği belirtilmiştir.
"3 Devletin yeniden yapılanması için üç görev" başlığı altında;
Birincisi : Türkiye Cumhuriyeti'nin devlet egemenliği ve bağımsız karar mekanizmasını yeniden örgütlemek ve halka dayandırmak olduğu,
İkincisi : Türk Silahlı Kuvvetlerinin dünya merkezlerinden bağımsız bir yaptınm gücüne kavuşabilmesi için, bağımsız bir özel savaş, bağımsız bir ulusal istihbarat teşkilatı oluşturması gerektiği, aynca ulusal savunma sanayi inşasına hız vermesi gerektiği,
Üçüncüsü : İlk iki maddenin gereği olarak Atatürk'ün bölge merkezli dış politikasının canlandmlması gerektiği belirtilmiştir.
"4 Cumhuriyet Devrimi Hükümeti için seferberlik" başlığı altında;
Yapılan bütün saptamalann, Türkiye'yi yeniden Kemalist Devrim rotasına sokacak bir Cumhuriyet Devrimi hükümetinin kurulmasını zorunlu kıldığı,
Türkiye'nin sorunlannm, bugünkü iktidarları yönlendirerek çözülemeyecek kadar ağırlaştıği, 28 Şubat'm bir tür üçüncü meşrutiyet rolü oynadığı, meşrutiyetin arkasından Cumhuriyet'in gelmesinin kaçınılmaz olduğu ve'bugim de-öyle olduğu,
i:
/""^ 3İ0"
Cumhuriyet Devrimi Hükümetinin kurulmasının kaçınılmaz olduğu, bu hedefe ulaşmak içinde, ideolojik hegemonya ve halk örgütlenmesinin gerçekleştirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
"II. ORDUNUN CUMHURİYET DEVRİMİ MEVZİSİNDEKİ KONUMUNUN SAĞLAMLAŞTIRILMASI" başlığı içersinde;
"6. Cumhuriyet Hükümeti - Ulusal Güvenlik İlişkisi" alt başlığı altında; Emperyalist sistemin son dönemlerde hemen hemen bir çok ülkede tekelleşmenin de ötesinde mafyalaştığı, iktidarların mafya karakterinde çok dar zümrelerin eline geçtiği,
Bu mafya yönetimlerinin toplumu kozmapolitizm yanında tarikatlarla ve ortaçağ hurafesiyle kontrol altında tuttuğu, ayrıca özelleştirilmiş istihbarat örgütleri ve özel savaş aygıtlarıyla halk üzerindeki diktatörlüklerini sürdürdükleri,
Türkiye'de de Kemalist Devrimin yıkıma uğratıldığı elli yıldan beri aynı sürecin yaşandığı, özellikle 12 Eylül 1980'den sonra Turgut ÖZAL - Çiller - Demirel - Mesut YILMAZ dönemlerinde, sistemin Mafya - Tarikat rejimine dönüştürüldüğü belirtilmiştir.
"7. Genel Kurmay Başkanlığı - Ulusal Güvenlik İlişkisi" başlığı altında; Genel Kurmay Başkanlığının Ulasal güvenliğin silahla sağlanmasında birinci derecede sorumlu komuta makamı olduğu, Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesindeki herhangi bir yeniden yapılanma çalışmasının doğrudan Genel Kurmay Başkanlığının komutası altında olması gerektiği belirtilmiştir.
"8. Dayanıklılığın Temel İlkeleri" başlığı altında; Dayanıklı bir yeniden yapılanmanın iki temel ilkesinin olduğu, birincisinin; toplumun geniş kesimlerinde, sinir merkezlerinde, örgütlerde ve kurumlarda kök salmış oralardan beslenen ve desteklenen bir teşkilatlanma ve faaliyet olduğu, ikincisinin; siyaset, ekonomi, kültür ve benzer düzlemlerdeki yasal çalışma olanaklarının azami değerlendirilmesi olduğu belirtilmiştir.
"III. ÖNCÜ ÖRGÜTLENME" başlığı içerside;
"9. Milli Teşkilatın Öncü Örgütlenmesi" alt başlığı altında; Cumhuriyet iktidarının kurulması sürecinde, ideolojik hegemonyanın gerçekleştirilmesi ile halk örgütlenmesinin inşasının birlikte yürütüleceği, bu iki görevin strateji ve taktiğini belirleyecek ve eş güdüm içinde yürütülmesini sağlayacak bir ÖNCÜ ÖRGÜTLENME gerektiği,
Bu öncü örgütlenmenin sivil ve asker öncülerden oluşacağı, öncü örgütlenmenin bir ya da birden fazla partinin oluşturduğu bir güç birliği olabileceği belirtilmiştir.
"IV. CUMHURİYETİN İDEOLOJİK HEGEMONYASININ YENİDEN ÖRGÜTLENMESİ" başlığı içersinde;
"10. Cumhuriyet aydınlarının örgütlenmesi ve harekete geçirilmesi" alt başlığı altında; Kemalist Devrimin gerçekleşmesi için Kemalist İdeolojiyi benimsemiş aydınlara ihtiyaç olduğu, bu nedenle Cumhuriyet'in kendi aydınlarının uygun örgütlerde, araştırma kurumlarında ve akademik çevrelerde örgütlemesi gerektiği belirtilmiştir.
"11. Teori ve Program Merkezi: Avrasya Enstitüsü" başlığı altında;
Cumhuriyet Devrimi hükümetini kurmak ve Kemalist Devrimi tamamlayabilmek için hem sivil ve askeri öncülerin, hem de kitle önderlerinin eğitilmesi gerektiği, bunun içinde program ve siyaset üretilmesi gerektiği, bu faaliyetlerin kurulacak bir teori ve program merkeziyle olabileceği, bu merkezin de "Avrasya Enstitüsü" adı altında kurulabileceği belirtilmiştir.
"13. Cumhuriyet Devriminin sanat yaratıcılığının örgütlenmesi" başlığı altında;
Cumhuriyet Devrimi hükümetinin kurulabilmesi ve Kemalist Devrimin tamamlanabilmesi yolunda, yeni devrimci yükselişin sanat kurumlarmm oluşturulması ve örgütlenmesi gerektiği belirtilmiştir.
"14. Medya araçlarının örgütlenmesi" başlığ^altlhdaV'

Cumhuriyetin ideolojik hegemonyası ve kamuoyuna önderlik etmesi için doğrudan önderlik ettiği gazete, televizyon, radyo ve dergilerin örgütlenmesi gerektiği belirtilmiştir.
"V. HALKIN ÖRGÜTLENMESİ" başlığı içersinde;
"15. Kitlelerin örgütlenmesi" alt başlığı altında;
Halkın örgütlenmesinin iki yolla olacağı, bunlardan birincisinin; siyasal iktidar amaçlı öncü örgütlenme ile olacağı,
İkincisinin ise; öncü örgütlenmenin halka önderlik etmesini sağlayacak olan halk örgütleri olduğu, bunların ise işçi ve memur sendikaları, esnaf, sanatkar, tabip, mühendis, mimar ve avukat odaları gibi kuruluşların olacağı,
Bunların yanı sıra Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD), Cumhuriyet Kadınları Derneği (CKD), Çağdaş Yaşam Derneği (ÇYDD), Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) gibi ideolojik yönelişli örgütlerle olacağı, ayrıca gençliğin kitlesel örgütlenmesi ile gerçekleştirileceği belirtilmiştir.
"SONUÇ" başlığı altında ise;
Yeniden yapılanma için çok önemli saplamaların yapıldığı Türkiye haklının 21. yüzyılın başında ikinci büyük atılımı gerçekleştireceği, bunun içinde tarihin derinliklerinden gelen birikimin çok iyi değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
DEVLETİN YENİDEN YAPILANMASI İÇİN ÖNERİLER (MASTIR PLAN ÖN ÇALIŞMASI) İSİMLİ DOKÜMAN
Bu doküman soruşturma aşamasında ölen şüpheli Kuddusi OKKIR'dan ele geçirilmiştir.
Dokümanın kapak kısmında "Devletin ve Milletin bekası, yurt içinde ve yurt dışında milli haklann ve menfaatlerin ulus devleti anlayışı içersinde korunmasını temin etmek amacıyla" "DEVLETİN YENİDEN YAPILANMASI İÇİN ÖNERİLER (Mastır Plan Ön Çalışması)" yazmaktadır. 23 sayfadan oluşmaktadır.
Söz konusu dokümanın yapılan incelemesinde; (Power Point) sunumu içersinde hazırlanan bir çalışma olduğu, çalışmanın içersinde devletin yeniden yapılandırılması için yapılması gereken çalışmaların anlatıldığı görülmüştür.
Çalışmanın içeriğindeki anlatımlarda, 25 Kasım 1999 tarihinde Doğu PERİNÇEK tarafından hazırlandığı anlaşılan "DEVLETİN YENİDEN YAPILANMASI ÜZERİNE" isimli dokümandan esinlenildiği değerlendirilmektedir.
Çalışmanın birinci sayfası olan kapak kısmında sol köşede Mustafa Kemal ATATÜRK'ün resminin bulunduğu, orta kısmında ise "Devletin ve Milletin bekası, yurt içinde ve yurt dışında milli haklann ve menfaatlerin ulus devleti anlayışı içersinde korunmasını temin etmek amacı ile DEVLETİN YENİDEN YAPILANMASI için ÖNERİLER "Mastır Plan Ön Çalışması)" yazdığı,
İkinci sayfasında; bir şema olduğu, şema içersinde "Amacımız Nedir?" "Bizi amacımıza götürecek araçlanmız nelerdir?" "Mevcut durumumuz nedir?" yazdığı,
Üçüncü sayfasında; "Amacımız Nedir?" "Tam bağımsız milli devleti yeniden yapılandırmak" başlığı altında; "Emperyalizmin bütün kollannm kınlması" "Yeni dış ittifaklann aranması" "Gümrük birliğinin mevcut haliyle iptal edilmeli ve AB ilişkilerinin gelişimine endekslenmeli" şeklide (10) ayn maddenin olduğu,
Dördüncü sayfasında; "Mevcut durumumuz nedir?" başlığı altında; Mustafa Kemal Atatürk'ün Gençliğe Hitabesinin yazdığı,
Beşinci sayfasında; "BİZİ AMACIMIZA GÖTÜRECEK ARAÇLARIMIZ NELERDİR?" başlığı içersinde; "EKSİLERİMİZ" altoya altında; "Henüz örgüt değiliz" "Çok uluslu şirketlerin ve vakıflann fiili işgali var"^1v!"edyak^.trolümüz zayıf "Yasama ve

Hiç yorum yok: