11.8.09

2. ERGENEKON İDDİANAMESİ 901 - 950 SAYFALAR

2. ERGENEKON İDDİANAMESİ 901 - 950 SAYFALAR


- Bu seçim sonuçlarından sonra hemen ABD'nin sevinmesi, İstanbul sermayesinin sevinci desteği olayın çok geniş boyutlarının olduğunu gösteriyor. Bu orduyu da zayıflatma, etkisini azaltma girişimleri. Güçlü ama içte etkisiz bir ordu isteniyor. Biz bunun farkındayız
- AKP'nin ileride ne yapacağını hesaplamak istemiyoruz. Ne olursa ne olur diye bakmıyorum. Dileriz germezler ama herkes gibi bizim de kafamızda kuşkular var. Bizim bu açıklamalarımız zinde güçlere bir kuvvet verir diye bakıyoruz
- Bu seçimin tek yararlı yanı, Mesut YILMAZ'ın Tansu ÇİLLER'in gitmesi oldu. Yoksa onların başka türlü gideceği yoktu. Onlar yönetimiyordu. Ben MGK'da biliyorum. Her şeyi görüyorduk. Yönetemiyorlardı
- Cumhuriyet nasıl gidiyor? Tek gazete kaldınız söyleyeyim... ama bu Çapanlardan kurtulun. Onların altında çapanoğlu var bilesin... bu gazeteye Atatürk ad vermiş, size para koyanın da temiz olması lazım
- Tabii bizim kırmızı çizgilerimiz var. Onları geçmemeleri gerekiyor. Bu biliyorsunuz dışişleri tanımı ama, kırmızı çizgileri geçmelerine izin vermeyiz”
13 Kasım 2002 tarihli notta;
“13 Kasım Çarşamba
Abdülkadir AKSU'nu bulunduğu yemek. Atlıspor kulübünde. Kemal B. verdi. Doğan C., Bekir C., Yavuz D., Mehmet A.... vardı. Aksu'ya B. bir tek sana güveniyorum. Dilerim sen iyi bir yere gelirsin dedi.
Aksu, bu kadar vekili kendilerinin de beklemediğini söyledi. ANAP'ın doğrudan kendilerine aktığını söyledi...”

“14 Kasım 02-Perşembe
-Mini ehli dil... gazi orduevinde. Yener, Artuk, Aydın, Erdal, Önal..
Ev sahibi Şenel, ben çok karamsarım dedi devam etti ben Türkiye Cumhuriyeti askıya alınmıştır diyorum. Karamsarım. Çok karamsarım. Bunlar başlangıçta ılıman gelecekler, sonra usul usul girecekler. Kadrolaşacaklar. Fethullah iktidarda... Bunlar ekonomide de başarılı olur. Yastık altındaki paraları çıkarırlar, yeşil sermayeyi getirirler.. Demek ki biz patinaj yapmışız. Bunlarla mücadele ediyoruz dedik ama, boşunaymış. CHP de umut vermiyor... bilmiyorum... karamsarım...
Aynı gün Yarbay Mehmet, B.'la görüşmeyi anlattı... Tek Cumhuriyet kaldı demiş bilgi notları sadece bize..”

18 Kasım 2002 tarihli notta;
“18.11.0 Pazartesi
Dünkü pazar panoramadan sonra Erdal ŞENEL aradı. Kutladı. İyi dengelediniz dedi. Bülent ARINÇ'a soruları olabildiğince net sordum. Size her kesimden oy verildi, içinizdeki redikallerle bunu nasıl dengeleyeceksiniz dedim... O da ılımlı gibi görünmeye çalıştı.
Erdal ŞENEL'e göre, AB'nin Türkiye’de asker etkin falan demesi AKP'nin planı da olabilir. AB üzerinden istemlerini yerine getirmek istiyor olabilirler.. Orta vadede, ordunun etkisini azaltmaya yönelik hedef de olabilir dedi. Bunun usul usul başladığını söyledi.”
18-22 Kasım 2002 tarihli notta;
“Bugün Genkurmaydan Yarbay Mehmet aradı. 28 Şubatın kazanımlarının kesinlikte yitirilmeyeceğini söyledi. Dikkatle izliyoruz, hükümet kurulmladan bir şey yapsak inandırıcı olkmayacak, bunun için kurulmasını bekliyoruz. Bunların ne yapacakları belli. Elimizde bilgi belge var. Şuna kesinlikle inanın, 28 Şubattan ödün vermeyeceğiz. Türban, imam hatiplerden ödün yok. dedi..”
22 Kasım 2002 tarihli notta;
“22.11.0 cuma
Şener abi aradı. Bir dost sesi duymak istediğin söyledi. Emin’i de arayacağım dedi. Bu günler de geçer, geçecek dedi. Güç verdiniz deyince, devam edin dedi. Çok iyi gidiyorsunuz dedi.”
27 Kasım 2002 tarihli notta;
“27.11.0 Çarşamba Karkuv aradı
- İki gündür arayacağım arayacağım bir türlü olmadı. yoğundum. yazını okudum. Çok güzeldi. Aynen katılıyorum. Sen orada bin yılın sıfırları gider mi demişsin, haklı olarak endişelerin var. Ama değil. Gitmez. Gitmeyecek. Daha çok konuşacağız
- Tşk. ederim. güç verdiniz.
- Bunu biliyorum, o yüzden aradım. Güç vereceğiz. olacak. Önümüzdeki günlerde daha çok konuşacağız... Sıfırlar gitmez. Orgeneraller falan vardı burda. Onlarla ilgilendim, yoğundum
- Bu konuları mı konuştunuz”
27/28 Kasım 2002 tarihli notta;
“Sabah Mehmet aradı
- Güzel haberler var. Cuma günkü ziyarete sadece bir gidecek. Kuvvetler gitmeyecek. Öyle karar alındı.
Nasıl bu karara vardınız?'
- Daha doğru olacağı düşünüldü. Bugünkü haber çok iyi oldu. Teşekkürler. Burası çok yoğundu. Orgeneraller geldiler, toplu halde birle görüşmek istediler. O da birisi temsilci olarak gelsin yeter dedi.
Acaba bir iyileşme..'
- Anlıyorum sizi ama, çok zor. Umudumuz çok zayıf..”
Emini aradım. Kısaca konuştuk. bunlar çok ciddi dedi.. İnanamadı. O da belki yazar”
29 Kasım 2002 tarihli notta;
29.11.0
Dün KKK Telf. anadı
- Hiç mutlu değilim.. İnan ki. Benim düşündüğüm davranış tarzı bu değildi. Bu ziyaret hiç olmamalıydı. Bu Arınç''ın türban olayından önce planlanmış, randevu alınmış. Ben hiç değilse kapıda şöyle bir açıklama yapılmasını istedim son dönemde yaşanan olaylara karşın, milletimizin iradesine duyulan saygının gereği'…
Bunu birinci kabul etmedi. bir tek millete duyulan saygı gibi olabilir.. Senin iki gün önceki yazını çok dikkatle okudum. Tamamen katılıyorum. Sen benim ne düşündüğümü biliyorsun. Ama bir dönem böyle olacak... Tabii ekonomik durum var bir de AB var. Bu AB adı altında her şeyi yapacak bunlar. Çok kritik bir eşikten geçiyoruz. Biz de ekonomiyi bozan taraf olmak istemiyoruz
MGK için notlar hazırlıyorum. Kodrolaşma sorununu gündeme getirceğim Arınç'ı ziyaret gir-çık olacak. Hiç olmaması daha iyiydi ama, böyle olacak bizim bu tür mesajları içimiz yani altımız için de vermemiz gerekiyor. Anlıyorsunuz değil mi”
25-26 Kasım tarihli notta;
“25-26 Kasım,
Tüm Orglar Ankara'ya geliyorlar. Birinciyle görüşmek istiyorlar. O da, hep birlikte olmaz, içlerinden birini temsilci seçsinler' diyor. Onlar da, hayır, biz hep birlikte görüşmek istiyoruz' diyorlar. Bunun üzerine Ordu Komlar, Orglar görüşüyorlar. Kuvvet Komutanıları da ayrıca görüşüyorlar.
Birinci kabul ediyor tamam diyor, mücadele edelim, ama şu ara diyor zaten AB süreci var, zaten asker önde deyip duruyorlar, bunlara malzeme verecek bir şey yapmayalım.
İrtica birfinginin çerçevesi kendisine sunulyor bir ara. Beğeniyor, bunu biraz genişletin diyor. Önümüzdeki günlerde Kuvvet Kom ve Ord Komların konuşmasına izin veriyor. İstediğinizi söyleyin, serbest bırakıyorum, diyor yoğun bir iç değerlendirme”
“GUN1201.TXT” isimli metin belgesi içerisinde;
30 Kasım 2002 tarihli notta;
“30 Kasım cumartesi günü Jandarma Genel Komutanı Org. Şener ERUYGUR'LA 75 dakikalık sohbet..
Saat 14.25'te kapıdaydım. O da hemen önce çıktı... Yaveri ile çıktık. Girişte, jandarma heykelleri, jandarmalar Atatürk'e bakarken temsili kabartma heykel birinci katta. Üst kattaki makama çıkarken yine kabartmalı heykeller
14.29'da görüşme..
- Ben bu sabah neleri konuşabiliriz diye notlar aldım. (elindeki 8-15'lik kartın önü arkası dolu) önce şunu söyleyeyim, seninle iki yurtsever olarak konuşacağız. Bunların hiçbir şekilde güncel olarak kullanılmayacağını düşünüyorum... (ben elbette dedim) Türkiye'de birinci görev aydınlara düşüyor. Durumun farkında olmalılar. Şunu bilmek gerekiyor ki, bunlar değişmez. (AKP'lilerin kastediyor). Kimileri belki değişmiştir, şudur budur diyor ama, kesinlikle değil.
- Bunlar cumhuriyetten, cumhuriyetin kazanımlarından intikam almak için gelmişler. Bunu MGK'da da gördüm.
- Yapılması gereken nedir? Şimdi darbe olmaz. 28 Şubat benzeri durum da zor. Artık tecrübe de kazandılar. Ama, yapılacak şu, korkutup yerlerinde tutmak, kendi hedefleri bakımından bir şey yapamacakları bir yerde tutmak. Biz bunu yapmaya çalışacağız
- Bunların 28 Şubat, Refahyol gibi bir deneyimi var. Oradaki hatalara yapmayabilirler
- Burada medyanın görevini yapması önemli. Çok azsınız, bir Emin Ç.'ı biliyorum. Bekir C... Cumhuriyet yazarları genel olarak iyi. Belli bir çizgide devam ediyorlar. Bu arada sorayım; Cumhuriyet'te ne oluyor, satılıyor, Ciner, Karamehmet hisse aldı diyorlar... (ben durumu ayrıntılarıyla anlattım. İlhan SELÇUK'un altın üçgeninden söz ettim... Dikkatle dinledi. Bağımsızlığını koruyacaksa sorun yok, dedi. Sonra medyadaki bozulmadan söz ettim. Medya gücü yok, güçlerin medyası var dedim... O da tüm medya kötü olmaz ya dedi, arada çıkar sizin gibiler.
- Ben yarbaylığımda birinci ordu komutanımızla Çetin D.'la birlikteydim. 12 Eylül döneminde Yarbaydım. Çetin arada şeyleri olur ama, iyidir. Yurtseverliğinden kuşku yoktur. O zaman bizim İstihbarat Daire Başk. Suat İ.'dı. 1979 ya da 80'in başları... Neden bu hale geldik yazın bakalım dedi. Ben de bir şeyler karaladım. Başımıza ne geldiyse Atatürkçülükten saptıığımız için geldi dedim. Buna inanıyorum, bu yüzden geldi. İlhan aldı benim yazıyı, her tarafını çiziyor. Susup dinlemem lazım ama, haddimi aştım, komutanım ne yapıyorsunuz dedim. O da, senin sol elin kuvvetli' dedi. Ben de efendim kuşkunuz varsa atın dedim. O da, hayır dedi, biz ileride bizim yerimize gelecek olanlar üzerinde ayrıca eğiliriz dedi. Bana bir kitabını göndermiş. Teşekkür için aradığımda hatırlattım. Güldü. o biraz Türk İslam sentezine yakındı
- CHP adam olsa... Mecburen oy verdik. Kızım aradı, baba ne yapacağız dedi, ben de mecburen CHP dedim. Baykal... Niye yardımcı oluyorsun be adam. Erdoğan, kamu düzenini bozucu suç işlemiş. Bu hiç yok mu sayılacak. Acaba Baykal, Erdoğan dışarıda kalırsa daha kötü olur, mazlumluk devam eder diye mi düşünüyor. CHP'ye önemli görev düşüyor
- (benim sorum üzerine) seçimlerde bizim subay astsubayların oy kullandığı yerlere baktırdım. Subaylarda sorun yok. Genel olarak iyi. Astsubaylar arasında biraz var. O zaten öteden beri öyle..
- Kurtuluş bunları ya bölmekte ya da çekilmeye zorlamakta. İçlerinde bir dağınıklık var gibi görünüyor. Arınç ayrı havada, Gül yerleşmek istiyor. Erdoğan bir an önce oturmak istiyor... Böyle bir değerlendirmeyi birkaç kişiden dinledim.
- MGK'da yüzlerinde korku ve ihanet vardı. Çok net... Hem korkuyorlar hem de ihanet içinde olduklarını biliyorlar. Orada bize, efendim biz cumhuriyetin temel ilkelerine, değerlerine saygılıyız dediler ama, bunun takiye olduğu belli oluyordu. İnanmak mümkün değil. Bunların değişmesi mümkün değil. Kafa öyle yetişmiş.
- Abdulkadir AKSU'yla amir-memur bağlantımız var. Benim yanıma sürtünerek yılışarak geldi. Cumhurbaşkanı, bu tür namaz gibi, türban gibi gösterisel şeyler yapmayın dediğinde neden bir daha olmayacak demedin dedim. Gülerek, konuşturmadı ki dedi.
- Burada göreve gelince baktım yazılımlar, harfler değişik. Biri ötekine uymuyor. Yanımdakiler, bak oğlum dedim, beni manyak falan sanma ama, bu harflerin yazılımı Atatürk devrimlerinde tarif edildiği gibi olacak. Buna uyan az olur ama, yine de birkaç kişi uysa iyidir' dedim. Harf devriminde hangi harfin nasıl yazılacağı da tarif edilmiştir.
- AB'ye giriş... Şimdi bunlar bizi AB'ye almayacaklar. Bunu Erdoğan da biliyor. Ama bazı şeyleri AB üzerinden yaptırabileceklerini bildikleri için böyle davranıyorlar. Temel amaçları, ordunun işlevini zayıflatmak. ama buna biz izin vermeyiz
- Türkiye'de İslami bir yönetim konusu zaman zaman gündeme gelir. Ancak bunu biraz ABD'nin de kafasına soktular. ABD'nin de kafası karışık.
- Abd Elçisi Pearson ziyarete geldi. Öteki makam odamda, orası da güzeldir. Önü Atatürk Orman Çiftliğine bakıyor. Bakın dedim, Atatürk olmasaydı biz de bugünkü Afganistan gibi olurduk. Bunun şakası yok. Kafanızda bu ülkeyi yıkmak olabilir. Belki başarırsınız da, ama altında siz de kalırsınız. Hiçbir şey demedi. Dondu durdu. ne doğru söylüyorsunuz dedi, ne bunlar yalan dedi..
- PKK, K.Irak'ta 5 bin adamı barındırıyor. Bunlar hala Güneydoğu'da tek kişi görünce saldırıyor. Genel duruma hakimiz ama, hala varlar...
- Aydınlar belki bizi hala faşist ordu diye bakıyor. Bizim tek başına yapabileceğimiz bir şey yok. Bunu toplumun yapması lazım. Onların harekete geçmesi gerekiyor
- AKP'ye oy verenlerin dağılımı sizin de dediğiniz gibi, Zonguldak'ta sol, Rize'de ANAP, Isparta'da DYP, Konya'da Milli Görüş, Yozgat'ta MHP tabanı bunlara kaydı. Zaten yüzde 34'ün hepsi mürteciyse koyver gitsin. Yapacak bir şey kalmadı demektir. Bunlara giden oyların çoğu ödünç..
- (ben hafiften irtica basınının Özkök'ü övmesine dokundurdum... Aman bu konu çok hassas, bunu içimizde bütünleşerek halletmek gerekiyor. Onlar ikilik çıkarmaya çalışıyor. Zamanla komutanımız da görecek olanı biteni)
- (ben ziyaretleri gündeme getirdim. Arınç'a gidip 3 dakika kalma... Ben zaten gitmekten yana değildim, hiç gitmeyelim dedim. Ama bu da etkili oldu. Elini dahi sıkmadım. Uzattı hafif sıktıktan hemen sonra, haydii gibilerden elimi hafif yukarı kaldırarak çektim, dedi…
- Bu irtica propagandasının karşısına televole kültürüyle çıktık. Onlar, propaganda yaparken, Atatürkçülük eşittir televole dediler. Medyanın bu hali nasıl düzelir bilmiyorum”

2 Aralık 2002 tarihli notta;
“ 2 Aralık Pazartesi sabahı Mehmet Beyle görüşme..
-CHP'den 1950'lerin DP'ye karşı muhalefet yapan CHP'si bekleniyor. Olabilir mi? Bunu soruyoruz..
- Baykal İnönü olabilir mi? Buna bakıyoruz. Ancak kimi tutumları hayal kırıklığı yarattı.
29 Kasım cuma günü Genelkurmay'da bayrak töreni sırasında tüm subaylar harbiye marşı söylüyorlar. Herkes şaşırıyor. Yener söyledi”
11 Aralık 2002 tarihli notta;
“11 Aralık
9 Aralıkta Brifing. Katılımcıların bir kısmı uyumuş. Sadece irtica bölümünde gözlerini dört açıp dinlemişler. İki kez 15 dakika ara verilmiş
Memet, iki tokat atıp gönderdik dedi.
CA, bugün çok ters bir yerden girdi. Yeni şafak ve Vakit'te haber nasıl sızdı tartışması var. Bana, sen imzanı falan koyma, hedef olursun, askerin muhabiri derler gibi laflar söyledi. Benim iyiliğim için söylediğini söyledi. Ben de sadece Amerikan planını aldığımda imzamı koydum dedim..
Dün Erdal beyi aradım. Bozuk, işimiz zor dedi. Kös kös dinlediler dedi. Gül'ün birinci başkanı arama cesareti göstermesinin bile olayın yeni durumunu ortaya koyduğunu söyledi”
“GUN1202.TXT” isimli metin belgesi içerisinde;
22 Aralık 2002 tarihli notta;
“22 Aralık Paza
Tuncer KILINÇ'LA TRT programından sonra saat 12.00'de görüşme... Bu kez kultukların olduğu yerde değil, daha dar oturma grubunda. Pazar günü, kimi görüşmeleri daha rahat yapıyormuş. O yüzden makamda
Kıbrıs: Orada bir sürü itler, satışmışlar var. Adamların ulusal şuuru yok olmuş. Hayretle bunu görüyoruz. Tabii işin öteki ucu da Denktaş bir plan yapmamış. Bunca yıl işbaşındalar bir hazırlıkları olması gerekirdi. Planınız var mı diye sordum, Genelkurmayla hazırlayacağız, diyorlar. Olmadı ki.
Irak: Bizim ABD'yi üzmeden, Saddam'ı karşımıza almadan bu işin içinden nasıl çıkarız ona bakmamız gerekiyor. Şimdi ABD'den bazı şeyler isteyelim diyen var. (ben Baykal'ın canlı yayından sonra, Irak'taki işbirliğinin karşılığı olarak ABD'nin KKTC'yi tanımasını isteyelim, dediğini anımsattım.) Siz ABD'den ne isterseniz, ABD de mutlaka karşılığında birşey ister... Bunu unutmamak lazım. Bir asker dahi yurtdışına göndersek, bir asker dahi çağırsak mutlaka meclis kararı gerekir.
Ö.: Hilmi Ö. paşayla ben en samimi konuşabilecek kişilerden biriyim. 1965-66 yılıydı. Çorlu’da görevliyim. Bunlar, Hilmi Ö., Hüseyin K., Çetin D. geldiler. Havacı ayrılmışlar ama, havacı olarak çok yükselemeyeceklerini düşünmüşler, bu yüzden de vazgeçmişler, karaya dönmüşler. Ö., üsteğmen... ev bulamamış. Komutan beni çağırdı, Tuncer, Hilmi açıkta. Sen kiraladığın evde tek başına oturuyorsun. Seninle otursun' dedi. Benim de iki odalı bir bağ evim var. Komutanım, biriki gün düşüneyim dedim. Sonra olur dedim. İki yıl beraber kaldık. Bu yüzden ben ona istediğimi rahat söylerim. Bu TBMM başkanıyla görüşeceğinin basında çıkmaya başlamasından sonra, tam MGK öncesinde yarım saat kadar bir araya geldiğimiz sırada, komutanım herhalde bu ziyarete gitmeyeceksiniz, dedim. Soğuk baktı. Sen olsan ne yapardın dedi, ben gitmezdim dedim. Bunlar daha gelir gelmez türbanla gösteri yapmaya giriştiler, olmaz dedim... oteki komutanlar da gitmemekten yanaydı. Sonuçta ziyaretin çok kısa yapılması ama, medyanın çağrılarak makamın ziyarete yapıldığının açıklanması görüşünde birleşildi. Ama o sözleri de söylemedi. Kaygılarını anlıyorum ama, Genelkurmay'da kimse tek başına bir şey yapamaz. O bakımdan, rahat olun
İmam Hatipler: Radikal'in muhabiri geldi. Konuştuk. Bunlar sohbet dedim. Bir tek imam hatiplere kızlar alınmasın görüşümü yazayım dedi. Ben de yaz dedim. O benim eski görüşüm. Bizde imam kız var mı? Bunun ardından dincilerin yayınlarına cevap vermek olmaz. Tabii bunu başkalarının vermesi gerekiyor. Genelkurmay da burayı biraz sivil görür. O yüzden pek karışmak istemezler.
MEDYA: Bu medya ile ilgili mutlaka bir şeyler yapılmalı. Böyle gidemez. Bilmiyorum, toplayıp konuşmalı mı... Önümüzdeki günlerde belki öyle bir şey yaparız.
Gül'e: Ben senin yerine olsam, karının örtüsünü çıkarırım. dedim. Kendi kararı dedi. Ben de insan karısına hakim olamaz mı dedim. Bunlar bize iyi yaklaşmaya çalışıyor ama, değişmediler
Erdoğan: Ona da AB'ye gidiyorsun, onların ikiyüzlülüğünü yüzlerine vur dedim. yapamadı. Bunlar AB'yi kullanıyor. AKP iktidarda bölünür diyorlar. Öyle emareler de var ama bakalım
Ağar: DYP'nin başına geçti ama toparlayabilir mi bilmiyorum. Bana kalırsa zor toparlar. örneğin, sizin taban onu teper..”
“Aynı gün Kara Kuvvetleri Komutanı aradı...
Önce yoldan sonra bürodan konuştuk.
Irak konusunda: Türkiye'nin uzun vadeli çıkarlarına bakmak gerekir. Bugün için savaşa hayır demek kolay. Ben de hayır diyorum. Savaşı kim ister. Ama biz girsek de girmesek de olaydan etkileneceksek, bunun için hazırlık yapmamız gerekir
Klasik müzik konusunda hafta içinde Hürriyette röportaj çıkmıştı. Bugün de bizde çıktı. o iyi mi oldu kötü mü diye tartıyor..
Menemen olayıyla ilgili bir bildiri yayımlanmış. Bildirinin neden çıkmadığını sordu. Sadece Vatan'da varmış. Araştırdım. Bildiri Hasan Tahsin sitesine konmuş. O sitede gören almış. Gazetelere fakslanmamış. Bunu hemen kendisine bildirdim. Az sonra bildiri her yere fakslandı..”
26 Aralık 2002 tarihli notta;
“26 Aralık perşembe
YAŞ toplandı. 7 irticacı atıldı... 27 Aralık cuma günü haberi aldım
YAŞ'ta 1.5 saat tartışma yaşanıyor. Gül ve Gönül, atılmaya karşı çıkıyor. Bizim tabana mesaj oluyor. Aleyhimize oluyor diyor. YAŞ'ın 21 üyesi var. Başbakan ve Savunma Bakanı sivil. Ötekiler askeri
tartışmadan sonra oylama yapalım deniyor. Yapılıyor tüm askerler atılsın diyor, ikisi hayır diyor. Bu büyük olasılıkla askerin içinde bir diş sökebilir miyiz, biri hayır der mi arayışı olabilir
bunun üzerine, YAŞ kararları yargıya gitmediği için bunun antidemokratik olduğu yönünde bir şerh düşerek imza koyuyorlar
bunu Tuncer KILINÇ'a yaveri aracılığıyla doğrulattık Mustafa ne biliyorsa yazsın' demiş. Gece de Aytaç Y. notum üzerine aradı: sen bildiklerini söyle, doğru ya da yanlış diyeceğim' dedi. Anlattım, doğru dedi, ama dedi haberin büyüğünü henüz alamamışsınız...
9 Aralık’taki güvenlik brifinginrde, Gül'ün Özkök'ü aramasından sonra bu ikinci çıkış oldu..”
30 Aralık 2002 tarihli notta;
“30 Aralık 2002
KKK ile saat 12.04de görüşme. 12.45'te başlayabildi. İlhan SELÇUK'la. Bizden önce Gönül vardı. Yarım saat için diye gelmiş. 12.00'de görüşmesi bitecekmiş ama, uzamış. Gönül'le bu irtica işlerini konuşmuşlar. Gönül, Yalman'a, :sizin için Ahmet Emin YALMAN'IN akrabası diyorlar, demiş. Yalman, dönmeymiş de onunla ilintilendirmeye çalışıyorlarmış. Bir de, doğuda, güneydoğuda orduya dinsiz diyorlar, demiş... Bu tür propagandalara hazırlanıyorlar anlaşılan
MB'ye: çok güvenilir bir gazeteci. Bakıyoruz, yüzde yüz güvendiğimiz bir tek o var. Ötekilere de güveniyoruz ama yüzde 60,70. Bu kadarı çok az. Çok genç ve dürüstsün ve dirayetli bir arkadaş..
Irak: Orada biz belli miktar varız ama, çok da varız denmez. Türkmenlerin durumu önemli. Bizim bağlantı noktalarımızdan biri. Amerikalılar çok şey istiyor tabi ama bizim hepsini yapmamız çok zor olmaz yani..
Bakın şunu çok açık söylüyorum, Kuzey Irak'ta Kürt Devleti kurulursa Güneydoğu elden gider, Türkiye bölünür. Bunu açık açık söylüyorum. Ben oralarda yıllarca kaldım. Irak'ta federasyon da olmaz. Belki kantonlar şeklinde düzenleme olabilir..
Savaş olsun olmasın diyorlar ama, savaş sürecindeyiz. Yani savaş başladı, içindeyiz... Ben öyle görüyorum. Bu petrol, enerji kaynaklarına ulaşma savaşı. Bakın, Afganistan'dan yeni raporlar geldi, orada müthiş maden ve doğal gaz yatakları varmış. ABD bu enerji yataklarına hakim olmak istiyor
AKP: bunlar değişmedi. Bilmiyorum siz ne tavsiye edersiniz. Biz dikkatle izliyoruz. kadrolaşmalarını, devlet kurumlarına zararları çok önemli bizim için. Balbay, bunlar iki adım attılar, 1.5 adım geri geldiler, yarım adım öndeler diyor ama, önümüzdeki günlerde duyacağı haber onu da geri attırdığımızı, hatta bizim bir adım önde olduğumuzu gösterecek. Bunu ben söyleyemem. YAŞ'ta yaptıkları Avrupa İns. Hakl. Mahkemesine de aykırı..
Yolsuzluklar: Ben işi gücü bıraktım bununla ilgineniyorum. Savaş yapmak kolay. Asıl olan bunlarla uğraşmak. Ben jandarmadan beri ilgiliyim. Engin A.'yı çağırdım, ne oluyor bankalarda anlat dedim. Anlattı... Bunları bir rapor haline getir dedim, bir ay oldu getirecek... Takip edeceğim.
Karamehmet: Onun da bir beck to beck olmuş. Kendi firmasına kredi açmış. Bunun olmaması lazım. Fazla tanımıyorum adamı ama, fazla itimat telkin etmiyor. (bir rapor.....
Medya: bunu ben her toplantıda dile getiriyorum. Gerekirse, biz medya kuralım diyorum. Sadece Cumhuriyet'le olmaz bu. Aydın D. geldi buraya oturdu. Gazetene para verip almam bunu bil. Hürriyeti bu hale getirdiniz dedim. O da onlar özgür falan diyor. Aydın D. bana Tuncay'ın transferinin nasıl olduğunu anlattı. Her şey dönmüş. Ciner başka bir insan. Ben onun Suriye’de fabrika kurmasına yardımcı oldum..”

30 Aralık 2002 tarihli notta;
“Yalman'dan 13.50'de ayrılıp apar topar Köşke. Saat 14.15'te randevuya. Tam saatinde oradaydık. Hemen kabul etti. 70 dakika kadar sohbet... Sağlığı iyi değil. Şeker var. Ağzı kuruyormuş, konuşmakta zorlanıyormuş. 260'a kadar çıkmış. Tansiyon var, 16'ya çıkmış. İlaçları iki katına çıkarmış ama yine de düşmüyormuş. Yüzü kireç gibi..
AKP: Bunlar değişmedi. Hedefleri niyetleri belli. Bu düzenleme, Anayasa değişikliği tamamen kişiye özel. Kim hayır diyebilir. Soruyorum, eğer Erdoğan milletvekili olsaydı bu Anayasa değişiklikleri olacak mıydı? Hayır. Biri olacaktı desin... Referanduma mı götüreceksiniz diye sordum, siz olsanız ne yapardınız dedi. İlhan abi, siz yüce gönüllüsünüz, biraz erken. Bu hükümet zaten beceremeyecek.. dedi. CB sustu. Ben de yineledim, referandum mu görünüyor diye, o da bir şey görünmüyor, henüz toz duman dedi. Halk da olup bitenin farkında bir sürü destek telefonu, faksı geldi dedi referandum derse şaşmamak gerekir
CB: bunlar kadrolaşma konusunda çok densizler. Çoğunu engelliyoruz. En çok Milli Eğitim. Erkan MUMCU: bak dedim, beni YÖK Başkanını savunmak durumunda bırakma. O kadar söyledim yani... Eğitim bir felaket. Üniversitelerde eğitim, lise düzeyine indi. Öğretim üyesi kalitesi de öyle. Devrim tarihi dersleri verip, 13 Ekimin ne anlama geldiğini bilmeyen var...
CHP yardım etse daha kolay olacak. Baykal'a kopya da veriyorum. Örneğin, 10 Kasımdaki toplantıda hukukun kişiye özel olmaması gerektiğini söyledim. Bence CHP 1999'da değil, 2002'de bitti. Bunca elverişli ortama rağmen bu sonuç başarısızlık..
Medya uzun uzun konuşuldu. İlhan abi cumhuriyetin ilişkilerini anlattı. Tatmin olmadı, aman dedi, gazetenin bağımsızlığına gölge düşmesin. Bir kez daha anlattı. Yine, İlhan bey bunlar işadamı, ne yapacakları belli olmaz dedi. Bu kez İlhan abi bana döndü, Balbay sen ne diyorsun anlat dedi... Ben de en az zararlı bu. Yapmak şarttı gibi şeyler söyledim
Irak: ABD çok şey istiyor ama bunların çoğu olmaz. Bu uluslararası oydaşma şart. Hep bunu söylüyoruz. Ben bunu Bush'a da söyledim. 22 Kasımdaki Prag zirvesinde söyledim... Orada liderlerden iğrendim. Bunlar dışarıya ne derlerse desinler, güçlü olana ayrıca bağlanıyorlar. İçeride hep onun yanında yer alıyorlar. Bize karşı da öyleler. A ülkesi, biz sizin yanınızdayız asıl B'ye dikkat edin diyor. B, asıl biz sizin yanınızdayız ama A'dan ters çıkış olur diyor. Ben de yüzlerine bunu söyledim... Kopenhag'a gitmemeye Güney Afrika zirvesinde Prodi ile görüştükten sonra karar vermiştim. Prodi, bizim kamuoyumuzu hazırlamamız gerekir, dedi. Ben anladım. Irak'ta her şeye evet demeyiz. ABD'nin dediklerinin tümü olmaz. Orada sağlam dururuz...”

30 Aralık 2002 tarihli notta;
“Saat 16.00 Jandarma Genel Komutanı Şener ERUYGUR'la makamında görüşme... 75 Dakika
Necip HABLEMİTOĞU'nun KÖSTEBEK adlı basılmamış kitabının fotokopisini ve Ergun POYRAZ'ın PATLAK AMPUL kitabıın verdi. Bir de La Traviata oyunuyla ilgili yazısını verdi. Çok ilginç, militanca bir yazı...
Medya: çok yakınıyor. Nasıl böyle oldu diyor. Anadolu Basınıyla ayrıca ilgilenme kararı aldı... Öteki gazetkelerden olumlu olanlarla görüşmek istiyor
Irak: Hani bir şarkı var ya, kapıldım gidiyorum bahtımın rüzgarına, durum o. Kapıldık bir rüzgara gidiyoruz. Uzun ince bir yol bu. ABD kararlı. Ben ABD elçisine seçimden önce öteki binada, AOÇ'yi gören binada her şeyi açık açık söyledim. Bakın dedim, siz bölgede haritayı yeniden düzenlemek istiyorsunuz. Bu girişim TC'yi bölebilir. Ama bizim tarihimiz çok derindir, bölerseniz bu derinliğin içinde kalırsınız. Siz de çok zarar görürsünüz... Bunlar böyle. Ama istedikleri hemen olmaz.
AKP: Bu köpekler yapmak istediklerinden vazgeçmeyecekler. Mümkün değil. İki uç var, hemen erken hareket etmemek gerekiyor. Edersek bir karmaşa olursa hemen bundan yararlanmak isteyebilirler. Ama geç de kalmamak gerekiyor. Çok hassas bir denge... Dikkatle izliyoruz. En büyük kadromuz kadrolaşma girişimleri. Çok hızlı çalışıyorlar. Mesela Haşim K. gizlice İçişleri Bakanlığına geliyor, Anayasa değişikliklerine katkıda bulunuyor. Neden yapıyor? Onlardan..
YAŞ: Bunlar YAŞ'ta bir şey yaptı. Bu hiç önemli değil. Biz onu hallederiz. tartışma çıktığında.. Hemen çağırdım evladım dedim, bu 7 dosyaya ek yok mu biraz daha ekleyin, şöyle 20'ye yaklaştırın dedim... ama masum kişilerse atmak da olmayacaktı, o yüzden orada bıraktık. Biz bir dahaki sefere bu rakamı 3 katına çıkarırız görürler...
Bunu hallederiz asıl olan kadrolaşmalarına engel olmak
Ben olabildiğince insanları cesaretlendirmek istiyorum. Mesela Yaşar YAKIŞ'IN karısı AKP nedeniyle ayrılmış. Arkadaşlara faks çekin dedim. Cesaretlendirin. bunu yapacağız. Topumu dirileştirmeye çalışacağız.. Başarırız buna inanıyorum. Halkımız bu kadar da boş değildir. Öyle düşünüyorum. Zaten bunlara oy verenlerin tümü irticacı ise bırakalım gitsin. Ama değil. Her şeye rağmen 1919'dan kötü değiliz..
Ben çağdaş giyim esastır diye broşürler hazırlattım, gönderiyorum. Atatürkün zamanında kadının özgürlüğünü, giyimini gösteren fotoğlaflardan broşür yaptırrdım. MGK'da hiç yeri olmadan, lafım kesilmesin diye çıktım irticayı konuştum…
Bunları orta vadede parçalayabiliriz... Asıl iş CHP'de. Onların bir şeyler yapması lazım. Onlardan uygun olanları cesaretlendirmek lazım”

29 Aralık 2002 tarihli notta;
“29 Aralık Pazar
Akşam İlhan SELÇUK geldi. Baş başa her şeyi konuştuk
Askerler: her şey için erken. Eğer içte bir çatlama olursa hangi tarafın önde olacağı belli olmaz. Ben bu işlere hem 9 Mart 12 Mart açısıandan bakıyorum. Ne olacağını kestiremezsin, birden dönenler olur. Zayıf kalan taraf da tasfiye edilir. Ortada henüz bir şey yokken çıkış yapmak yanlış olabilir. Orduyu yalnızlaştırabilir.
Gazete: İyiye gidiyor ama atılım yapmamız lazım. İbrahim hala Yazı işleri Müdürü gibi. Genel Yayın Müdürü gibi değil. Çok açık söylüyorum, eğer başarı kazanamazsak parayı koyan kişiler, hani derler ve yeni yöneticiler getirmek isterler. Gözünüzü seveyim... Bir atılım grubu oluşturun. İçinde İbrahim, Salim, Emre K., Orhan B. olsun, sen ol... Atılım yapmamız lazım... Satış 43. biraz yükseldi ama, 36'ları görmüştük..
Ben: Şimdi sen Ankara'nın dışına taştın. Buraya sığmıyorsun. İstanbul'a gelsen de olmaz. Burayı ne yapacağız. Burada ilişkilerin de çok iyi oturdu. Ama İbrahim'le iyi konuşun, açık konuşun, her şeyi konuşun..
CA: Bu Demirel kitabını yazmakla iyi etmedi ya. Olmaz. Sen yanına danışman olarak git, herşeyi yaz..
Şükrü S. belki oturur ha... Henüz oturmadı. Yakup'u ne yapalım? Ben ilişmeyelim deyince, tamam ilişmeyelim
Senin büroda da baya gençler yetişti. Bir daha geldiğimde hep beraber yemek yiyelim”
“GUN0301.TXT” isimli metin belgesi içerisinde;
8 Ocak 2003 tarihli notta;
“8 Ocak Çarşamba
Basın kokteyli... Özkök'le uzun uzun konuşma..
Konuşmanın içeriğini biraz az bulmuşlar... 9 Ocakta Erdal ŞENEL'in katıldığı yemek... Anayasanın 125. maddesinin değişemezliğinin konması istenmiş..
3000 bin subay astsubay irticadan sakıncalı... Harb Okullarında yüzde 80 oruç tutanlar... bunu azaltmanın yolu nedir, diye bakılıyor..
12 Eylülde dini bütün, eşi kapalı aile çocukları aranmış subay olmaları için. Sonra onları atmışlar. Onlardan kalmamış. şimdikiler farklı..
YAŞ çok sert geçmiş.
Özkök: Sizi anlıyorum, tabanınızı da anlıyorum. ama..
Gül: Gündemi ben yapmak istiyorum
Askre-yapamazsınız
Gül- neden
Ask- yasa böyle... Gündemi Genelkurmay Başk yapar
Gönül- (yşansıdan sonra) ben size hak veriyorum ama, bunlar yargıya gidebilmeli. Disiplin çok önemlidir... Ama yargısız olmaz... (Gül o sırada konuşmuyor)
Doğan- (tartışma alevlenince) eğer niyetiniz 28 Şubatın intikamını almaksa pişman olursunuz. Bunun hesabını size sorarız.(Başbakana sen diye hitap ediyor)
Doğan konuştuktan sonra komuta kademesi hariç komutanlar 11'i birden el kaldırıp, konuşmayı destekliyoruz, diyor”
16 Ocak 2003 tarihli notta;
“16.
Selçuk beyy... Korlar, ikinciyi aramışlar ve biz BİRE çıkmak istiyoruz demişler. O da, önünüzde rütbeler var, geleceğiniz var, yakmayın, ben sizin yerinize gerekenleri söylüyorum, demiş. ikna olmuşlar..
- Belki de cumhurbaşkanı olma hayali var birin. Ona yormaya başladı. Ben de Mustafa B. de benzer beklentide dedim.
-Yazı etkili olmuş. iki, etrafına bakıp bu ne nasıl yorum falan demiş..
-İçerde, Osmanlı döneminde Enver Paşaları Almanlar kontrol ediyordu, şimdi de bizim biri Amerika yorumu
-Artık tespit ettik, aradaki haberleşmeyi bir Tuğg. sağlıyor. Onunla da Akif GÜLLE, Diyarbakır mv. atılacağını hissedince emekliliğini isteyen..
- Bir numara Kıbrıs’ta da istediklerin yapsınlar havasındaymış, etrafı durumu anlatınca, tamam demiş”
Ocak 2003 tarihli notta;
“İS'le Aydın D. dün Uğur D.'ın onuncu yıl kokteyinde buluşmuş. Ağırlamışlar. Hava iyiymiş... Önümüzdeki günlerde ortak yemek…
İS bunları buluşturmak lazım. Karteli kırdık, şimdi de bunların arasını bulmak lazım' demiş..
-İS aradı, 27'sinde gelecek. Randuvular al dedi.”
13 Ocak 2003 tarihli notta;
“13 Ocak pazartesi günü
Baykal, komutanlarla ayrı ayrı görüştü. Şener ERUYGUR
- Bunların kafasının bir tarafı çürümüş. Bunların normal olması, normal kararlar vermesi mümkün değil. olanaz... Baykal’a da söyledik., siz yüzde 65'siniz dedik..
Bunlarla yılmadan mücadele. Biz jandarmaya gönderdiğimiz dergide çağdaş bir hayat için mücadele ediyoruz..”
23 Ocak 2003 tarihli notta;
“23.1.0
- Fatih, H.Ç.'den randevu istemiş. Bugün saat 17.30'da görüşme. HÇ beni aradı, sıcak bakıp bakmamayı sordu. İY'de yanındaydı. Bugün Fatih aradı
-Aslında ben seninle ne yapacaksam yapmak istiyorum. Bunu bil. Bana doğru adres söyle. Sen ne istiyorsan, nerede çalışmak istiyorsan. Ankara’ya geleceği konuşalım..
H.Ç. aradı yeniden. Seninle konuştuğumu Fatihe söylemeyeceğim dedi. İ.Y.'le, H.Ç. Mustafa P. yemek yemişler. Pamukoğlu, Ciner gazeteyi ele geçiriyor. İşlem tamamlanınca, M.B., İ.Y., H.Ç. atılacak. Böyle konuşuyorlar, bilginiz olsun demiş..
Aslında iş bana bakıyor gibi.. İ.S., aslında T.Ö.’ye olumsuz bakılmamasını istemiş. İyi oğlan demiş, hem bize bu iş bitti diyor. Hem sonradan iyi oğlan diyor. Karamemetle konuşmuş, bunu biraz erteleyelim demiş. Onlar da olur demiş. TÖ bunu istediğini kendisi söylemiş”
27 Ocak 2003 tarihli notta;
“27.1.0 pazartesi
Saat 18.00'de Şener ERUYGURLA görüşme... 19.10'a dek. Komutanlık kapısından, meclisin karşısından giriş. Jandarma heykelleri... Döner merdivenden çıkış. Görüşme..
ABD: Görüşmelerde çok açık konuşuyorum. Bize bir türlü operasyon sonrası planlarını söylemiyorlar. Yazılı verin diyoruz yapmıyorlar. Ben onlara Türkiye'nin nasıl kurulduğunu anlatıyorum. Dikkatle dinliyorlar. Bu ülkeyi böldürmeyiz diyorum.. Büyükelçi geldi ona dedim ki biz eğer çok zorda kalırsak delilik de yaparız. Ne yapacağımız belli olmaz. Eğer bülünürsek, siz de altında kalırsınız… Gerçekten söylüyorum. Türkiye parçalanırsa, ABD altında kalır. Bunların niyeti petrol. Bu belli oldu.
AKP: Bunların kafalarının bir bölümü çürümüş. Bu yüzden bunlardan sağlam fikir çıkmaz. Arada bir iyi fikir gibi görünse bile mutlaka sapıtırlar. Mümkün değil. Bunları orta vadedede, hatta çok vakit kaybetmeden parçalamak lazım. Şimdi bazı emareler var ama, doğrusu onlara kesin gözüyle bakamıyorum. Biraz zaman tanımak lazım görüşü var. İyi güzel de bu zaman içinde ne tür kadrolaşma yapacaklar, devleti nasıl yıpratacaklar, bunu bilmiyoruz. Bu kadrolaşmanın önüne mutlaka geçmek gerekiyor
Davos'a gittiler, kepazelik. Bunların derdi türbanı kabul ettirmek.. Bunlara karşı biraz sabırlı da hareket etmek gerekiyor. Şimdi eskisi gibi müdahale et.. Olmaz... (gülerek) keşke olsa, öyle bir ortam... gerekirse...yani..
CHP: çok şey bekliyoruz. Baykal’ı dikkatli, kararlı, ne yapmak istediğini bilen bir havada buldum. Kararlı görünüyor. Dedim ki, siz yüzde 65'i temsil ediyorsunuz. Öyle davranmanız lazım... onun da kendine göre değerlendirmeleri var
MEDYA: çok önemli nasıl bizim tarafa çekilir bakmak gerekiyor. Bu sizce nasıl olabilir... Tuncay ÖZKAN geldi buraya. Nasıl biri tam olarak bir not veremedim. cumhuriyette yetiştim dedi.
İtrica Operasyonu: Bu İstanbul Sultanbeyli deki operasyon. Önce alt ediyorlardı, neden dedim, üzerine gidin. Gittiler.
Biz bunlara karşı sağlam duracağız. Ama toplumun da sağlam durmasının yolunu bulmak onları birbiriyle irtibatlandırmak lazım..
Bir dosya ve CD verdi..
İlhan abi Cumhuriyette olanları, ittifakları, Akşam-Sabah Grubu ile kurulan ilişkileri anlattı..
Suriye ile ilişkiler iyileşmiş. Türkiye aleyhine bir film varmış, onun kaldırılması için rica etmişler kaldırılmış”
28 Ocak 2003 tarihli notta;
“28.1.0 salı
Cumhurbaşkanı ile görüşme... 15.35-16.55 arası. Randevu 15.40'ta idi. gelir gelmez hemen aldılar. Bu yüzden 5 dakika erken başlamış oldu. Bizden önce ANAP Genel Başkanı Ali T. Ö.'le randevusu vardı. 30 dakikayı geçmiyordu..bize ucu açık randevu verdi... istesek daha da kalabilirdik..
İlhan abi devlet hizmetini çok iyi yaptığını, üstüne CB. görevinin de iyi gittiğini söyledi. CB, yok dedi bu kadarı fazla oldu. Aslında bu fazla oldu. İşte verildi görev yapıyoruz. 3 yıl 5 yıl yapacağız... İlhan abi, belki devamı olur deyince de, kesinlikle başka bir görev almayacağını söyledi.. Karşılıklı gülüşmeler..
AKP: bunlar tam takiyeci. Bana geliyorlar, sayın cumhurbaşkanım çok haklısınız diyorlar, biz de inanmış gibi yapıyoruz. Abdullah GÜL geldi. Açıkça söyledim, bakın dedim, değil 363, 550 kişiyle gelseniz dahi yapamayağınız şeyler var. Bunu unutmayın. Devlet çarkını olumsuz etkilemeyin, dedim. Dikkatle dinledi ama, yine bildiklerini yapıyorlar
Kadrolaşma konusunda çok dikkatli hareket ediyorum. Ne yapıyorum? En az kötü olanı tercih ediyorum. Yapabildiğimiz o. Birini alacaklar yerine gelen kişinin kim olduğunu ayrıntılı olarak inceletiyorum. Bilgiler geliyor, hakkında olumsuz bir şey varsa olmaz diyorum. Bundan hiç kuşkunuz olmasın. Bunda sonuna kadar direneceğim. Burası o konuda sağlam duruyor...(ben kuşkuşu gibi bakınca) kesinlikle sağlam. Kuşkunuz olmasın..
CHP: CHP malesef dolduramıyor. başarısız bence.. Zaten bu ortamda aldığı oy da başarısız. Genç Parti kadar olamıyorlar.
MEDYA: İlhan abi anlattı. Cukurova, Ciner... Çok dikkatli olun. Sözleşme yaparsınız ama, öyle bir inceliği olur ki, kritik bir anda işin içinden çıkamazsınız. Buna dikkat edin. Ben ne hukuki anlaşmalar gördüm. Çok sağlam gibi duruyor ama, bakıyorsunuz iş içinden çıkılmaz hale gelmiş
Anayasa Mahkemesi: Sayın Balbay pazar günkü yazınız çok ağırdı. Yargının bu hale gelmesini istemezdim. Eğer bunlarla ben karşı karşıya kalsam o gün istifa ederdim.
Görüşme sonrasında Şov TV binasında Karamehmet ve kurmayı Osman B.'le görüşmeye gittik. Bana, sen de gel, adam görsünler' dedi. 10 dakika kaldım. Karamehmet ilginç bir kişi. Mutevazı oturuyor. BDDK ile anlaşma olursa, işlerine bakacaklarını söyledi. Irak'ta petrol sahaları varmış... Boğazın yerine geçecek bir boru hattı düşünüyorlarmış. Gemi alıp satacaklarmış... Medyada ilerleyeceklermiş..”

29 Ocak 2003 tarihli notta;
“29.1.0 salı
Sabih KANADOĞLU ile görüşme.
AKP: felaket... Bunlarla bir yere gidilmez. Ama daha kötüsü bunların yapacağı olumsuzluk nedeniyle birilerinin (askerlerin) sabırsızlanması ve bir şey yapması. çok uzun gidemez..
Cumhurbaşkanı: sabah beni acil çağırdı. Çok sağlam bir kişi. Burası benden sonra da sağlam olacak. Mayısta emekli oluyorum. Senden sonra gelcek kişiyi CB sececek. Sağlam arkadaşlar var
Askerler: Şener ERUYGURLA görüşün. Sağlam... j başkanları sağlam mı? Sağlam..
TC Başsavcılığı: bunun Türkiyeye gelmesi lazım. Bu yasa benim için değil. Ama bu hükümet kabul eder mi? bilemem..
Medya: cumhuriyetin kendisini koruması lazım. İlhan bey, söyledikleriniz yaptıklarınız geçmişinizle biraz ters gibi ama, cumhuriyet için şart anlaşılan.. Aman dikkat edin ben bu medya patronlarının hiçbirine güvenmiyorum.
Yargı: Yargı bir felaket. Hani diyor ya Özdemir ASAF, bütün renkler aynı anda kirlendi, birinciliği beyaza verdiler. Biz beyazız. Bizim kirlenmememiz lazım. Ama hem Anayasa Mahkemesi hem Yüksek Seçim Kurulu tarihin hiçbir döneminde bu kadar kötü olmamıştı”

30 Ocak 2003 tarihli notta;
“30.1.0 Perşembe
KKK Aytaç YALMAN'LA görüşme... Önce 10 dakika sohbet sonra karavanaya. Çatıdaki Marmara Salonuna geçtik. Uzun bir generaller yemekhanesinin ötesinde. Kayu sarı kahve ağırlıklı renkler çok şık
Salonun önünde yemyeşil küçük balkonumsu yer. Duvarlarla deniz kıyısı ve insan resimleri... Ressamlarını okuyamadım havuç maydonoz çorbası, levrek, özel patlıcan... tatlılar..
Almanya gezisi: Bu gezimi sizinle paylaşmak isterim. Almanya KKK'nin davetlisiydim. Hava kötü olunca savunma bakanı helikopterini vermiş. Bana, bunu sizin için yaptı, çok önemlisiniz' dedi. Ben normal bulmuştum. Sonra bir sorun daha oldu, bunu da buradaki Amerikan komutan çözdü. Herkes için yapmazlar dedi. Bana da normal gelmişti. Almanya Türkiye'nin AB'yi kişiliğini yitirmiş olarak girmesini istiyor. Fransa ise ulusal değerler bozulmadan girilsin, eklemeler olsun istiyor. Almanya ile Fransa AB'nin nasıl büyüyeceği konusunda anlaşamadı. Almanyanın büyük bir askeri gücü yok. Küçük güçlerle sorunlara müdahale edebileceklerini düşünüyorlar. Askeri güçle desteklenmeyen bir politikanın geçerliliği de yok. Türkiye'nin ne ABD'ye teslim olmasını ne de tam AB içinde yer almasını istiyorlar
Medya: modeliniz güzel, oturmuş olmasına sevindim. Ama dikkat edin. Hatta onları kendi yanınıza çekmeye çalışın. Medyanın kesin adam edilmesi lazım. Burada işbirliği yapmamız lazım
AKP: Bunların kesin bölünmesi lazım. Bu kadar bütün bir parça olmaz. İçlerinde değişik sesler var. Bu bize de geliyor. Erdoğan gelince daha da gerginlik olacak. Öyle tahmin ediyorum. Erdoğan devleti tanımadan konuşuyor. GÜL da YAŞ'ta askerlerle tanıştı. Orada ciddi bir hata yaptılar. Anayasaya karşı çıkmış oldular..
Bizimle uğraşıyorlar. Benim aleyhime, ordu aleyhine, dinsizdir demeye çalışıyorlar. Ama halk bunları yemez diye düşünüyorum
CHP: Deniz beyin kendine göre hesapları var. Ben şunu gördüm, CHP'liler devlete çok yakın durursak oy kaybederiz havasında görünüyor. Sezdim bunu. Mesela son görüşmemizde bir şey dediler sonra verdiği demeçle bunun tersine düştü. Ben ona açık açık her şeyi söyledim. sizden çok şey bekleniyor dedim..
CB: ona çok saygı duyuyorum. Kendisine de söyledim. TSK olarak sizinle gurur duyuyoruz, sizin gibi bir CB ile olduğumuz için çok mutluyuz dedim. Görüşlerimizi kendisine açıkça söyledim. Yalnız olaylara sadece hukukçu gözüyle bakıyor. Olmaz ama kadrolaşmada falan çok hassas..
Irak: ABD'nin hesabı kesin işi bitirmek. Bir günde bitirmek... 1 Şubat 03 tarihli yazım, onun söylediklerinden esinlenerek... Meclis işin en kritik ayağı. Bakalım orada ne olacak. Biz şu değerlendirmeyi kesin yapıyoruz, eğer K. Irakta bir Kürt Devleti olursa bu domino etkisi yapar ve bizi de etkiler. Buna izin vermeyeceğiz
Kıbrıs: Gittik Denktaşa destek verdik ama, şu da var ki, Denktaşla toplum arasında bir uzaklık oluşmuş. Bu çok acı. Ortada gezinip duran bir başbakan bir hükümet var. Etkinliğini yitirmiş. Muhalefet gelişmeleri belirliyor. Böyle olmaz. Tabii muhalfetin küstahlaşmasında AKP'nin rolü var. Onlar Erdoğanı dinledikçe cesaret alıyor... Abdullah GÜL bir paketle adaya gidecek. Bir harekat yapılacak. 28 Şubattan sonra ne olacağına karar vermek gerekiyor”
“GEKU.TXT” isimli metin belgesi içerisinde;
28 Mart 2003 tarihli notta;
“Yaşar B.'la 28 Mart Cuma günü saat 17.00'da karargahta görüşme.
Karargaha girişte her zamanki gibi tam karşıda Atatürk... Onu geçince meclis'te Atatürk, onu geçince yine meclis önünde Atatürk, onu geçince tam karşıda yine mareşal üniformasıyla portre Atatürk.
Bekleme odasında Kıbrıs Güvenlik Komutanlığının gemi, üzerinde Kıbrıs'taki birliklerin bulundukları yerleri gösteren bayraklar yelken gibi işlenmiş...
Camlı bölümde Osmanlıdan bu yana asker üniformaları... Duvarla sanırım 30 Mayıs 2001'de çekilmiş Kıvrıkoğlu'nun da olduğu genelkurmay önünde toplu hatıra fotoğrafıl.
Kısa bir giriş sohbeti... Kasımpaşa'dan önce Sultahanmet önemlidir. Benim dayım eski kabadayılardandı. Biz Sultanahmet'te büyüdük.
- Sizin bu yazı çok ciddi bir durum. Bu orduyu çatlatır. Çatlatır. Çok ciddi. eğer altta böyle bir durum öne çıkarsa TSK bundan büyük yara alır
- Ben komutanı 1970'lerden beri tanıyorum. Beraber çalıştık, ayrı yerlere gittik, yine çalıştık... komutan öyle biri değil.
- Yazdıklarınızın yüzde 95'ine katılıyorum. Ama bu Aziz A.'le görüşmesi yok. Sadece bir kez, 3 Kasım seçimlerinden sonra Erdoğan ve Aksu'yla geldi. O kadar. Ben buranın muhtarıyım. Siz bana 3 yıl önce burada şöyle bir görüşme olmuş deyin ben hemen çıkartır, bilgisayara bakarım. Öyle bir görüşme yok. (ben, görüşme, karargahta değil başka yerde olmuş, deyince)... aaaa, eee, onu bilemem. Tabi o ayrı. Yani olduğunu sanmıyorum. Aziz AKGÜL'de Harp Okulundan gelen dostluğu doğru ama, öyle görüşme falan yapacağı bir durum olacağını sanmıyor
- Komutan çok üzüldü. İnanın çok üzüldü. Tyson'dan yumruk yemiş gibi oldu. Şaşırdı. Bana sordu. Ben Mustafa beyi tanırım dedim. Öyle tanımadığımız biri değil dedim... Çok üzüldü. Neden, dedi.
- Siz eğer bunu uygun bir dille, bilirsiniz onu, şöyle bir uyaklı bir şekilde düzeltirseniz, bir nebze, iyi olacak... (ben de yeri gelirse, öyle bir durum olabilir, deyip başka bir şey demedim
- (Ben bunların kadrdolaşmasından, bunun tehlikesinden söz edince) çok haklısınız... Bunlar gitse bile kalıntıları yıllarca temizlenemez. Öyle kadrolaşıyorlar. Mücadele etmek gerekir ama, bakın 28 Şubat farklıydı. Orada bunlar hükümet ortağıydı. Öteki ortakla işbirliği yapılabilirdi. Şimdi bunlar tek başına geldiler. Öyle bir güçle geldiler. Hem 28 Şubatta iktidara geldiler 6 ay sonra ilk adımlar atıldı. Bunlar geleli 4 ay oldu. Bunun da nasıl geçtiğini görüyorsunuz
- Bana küfredin. İstedğinizi söyleyin. Musatafa bey öyle düşünmüş der, keserim. Ama TSK'ya zarar verecek bir şey yaparsanız çok üzülürüm. Hemen duruma bakarım. Bundan TSK çok zarar görür. İçinde bulunduğumuz koşulları biliyorsuzunuz
- Bunlarla mücadele sadece bizim işimiz değil. Bu seçmen iradesi. Bunlara oy veren 10.5 milyona da sormak lazım. Hep bize güvniyorlar. Ama nereye kadar..
- Bugün medya desteği olmadan hiçbir şey yapılamaz. Bakın medyaya sizin dışınızda laiklikle ilgili hassasiyeti olan yayın organı yok. Artık bu konuda sizden başka kimseye bilgi notu da göndermiyoruz. (ben, kesildi, azaldı, deyince)... Evet orada bir kaza oldu. Bir hasar meydana geldi. Düzeltiyoruz, yeniden yoğunlaştıracağız
- Aydın D. geldi söyledim. Her gün milliyetin birinci sayfasında bir türbanlı fotoğraf koymaya mecbur musunuz, dedim. Farkında değilim, bakayım dedi. Ertesi gün de birinci sayfaya Hülya A.'ın p…. koydular. Ben ille onu yap demiyorum ki
- Bu Abdullah GÜL, Erdoğan'dan daha tehlikeli. Öyle güleryüzlü durduğuna bakmayın. ingilizcesi de gakguk ingilizcesi. Powel'la telefonla konuşuyor. Ne dediği belli değil..
- Benim bunlarla bir temasım yok. Eski hükümet döneminde işleri Hüsamettin ÖZKAN'la halederdik. Şimdi o yok. Öyle bir ortam yok. Hiç temasım da yok.
- (Özkök'ün eşi Gül'ün eşinin 8 Mart davetine mesaj çekmiş, deyince) yaa, sanmıyorum. Yapmaması lazım. Bana davetiye geldi, eşim iade edelim, dedi. Öyle yaptık. Tabii o ailevi bir durum, bunun olmaması lazım
- Türkiye'yi daha zorlu günler bekliyor. Bakın, nisan ortası AB süreci diye yeni durumlar başlayacak. Ordunun siyasetteki ağırlığına gelecekler. Oysa ne ağırlığı var. (ben, int her trbü'de çıkan reform için ordunun gerekli olduğu, yazısını anımsatınca)... ama her şey ordudan beklenmemeli. Şili Büyükelçilğinde çalışan zarif bir hanım var. Eşi Şilili. 3 Kasımdan önce korktuğunu söyledi, sonra neyse ki ordu var dedi. Ben de sana bir yumruk çakarım dedim. Güldük. Ama 28 Şubatta üniversiteler vardı, toplum ayaktaydı... Bunlar daha akıllı gidiyor, onların yaptığı hataları yapmıyor..
- (Benim benzer sözlerim üzerine) Başbakanlıkta Kürtçü-Şeriatçı bir yapı oluşuyor. çok endişe ediyoruz..
- (Yeri geldikçe yazıya döndü) bunu ne olur düzeltin, haberin kaynağını sormaya hakkım yok. Bizim içimizden de sabırsız arkadaşlarımız çıkıyor. Bazı şeyler yanlış anlaşılabiliyor..
- 1960'ları, 70'leri, 80'leri yaşadık. Her şeyi gördüm. Ordunun birlik beraberliği çok önemli. Bu nedenle sizden haseten rica ediyorum”
31 Mart 2003 tarihli notta;
“31 Mart Pazartesi Mehmet Beyle görüşme
- Elinize sağlık... Adresini buldu. Arkası gelebilir... Çetin'in ameliyat olmasının nedeni hazırlık. O güne hazırlanır... Röportajda sürekli ben emekli olacağım demesinin nedeni, bazı dedikodular çıktığı için kimseyi ürkütmemek. Ama fazla emekli olacağım, dedi.”
31 Mart 2003 tarihli notta;
“31 Mart Pazartesi akşam Fatih’le Sheraton'ın barında..
- Kaptan sen çok büyük bir iş yaptın. Bu çok önemli. Y. paşa, bu eğer doğruysa diyor, bize de doğru söylemiyor, diyor
- Kaptan şu söyleyeceğimi duy unut... Aydın D., Y. paşaya gelmiş, bu Ertuğrul bizi size kötü tanıttı diyor. Yerine Fatihi getirsek diyor... Y. paşa, siz demek ki Fatih'in burayla ilgisini anladınız diyor... Benim sözleşmem Haziran'da bitiyor. sonra serbestim..
Eğer böyle bir şey olursa, sana gelir misin bile demem, tutar kolundan, beraberiz derim, haberin olsun..
Sana çok güveniyorlar, çok seviyorlar. Ben de o kardeşim gibidir, pırıl pırıldır dedim”
1 Nisan 2003 tarihli notta;
“1 Nisan Salı, 03... Aslan Paşayla telefonda..
- Sayın Balbay, komutan şu düzeltmeden ses çıkmadı diyor. Acaba bir yere sıkıştıramazmısınız. ( ben de görüşmenin yerini, zeminini söyledim) ooo dedi, devam etti... Ben emekliliğimi istesem bir kıyı kasabasına gitsem, buraları artık sizlere bıraksam en azından o zatın açıklamasını haberleştirseniz.”
“14NIMGK.TXT” isimli metin belgesi içerisinde;
31 Mart 2003 tarihli notta;
“Em. Tüm. Orhan A., 1986-87'de eğitim öğretim yılında Kuleli Maltepe ve Işıklar Askeri Liselerinde Fetullah yanlısı öğrencilere yönelik olarak başlatılan operasyonun yarım kalmasını sağlamış.. O gün Kara Kuvvetleri Okullar Daire Bakanlığı görevinde bulunmuştu. Tümgeneralliği sırasında görev yaptığı illerde irticai unsurlarla ilişkisi tespit edilmiş ve daha üst bir makama gelmesi engellenmiş. Em Tümg A., halen Fethullah GÜLEN nurcu grubunun yurtdışındaki eğitim öğretim faaliyetleriyle ilgili koordinatörlük görevini sürdürüyor. Orduevlerine girişi yasak olan Ateş'in kadın eli sıkmadığı da bilinmektedir.
Aynı yazıda Em Kürkmaz T., Zaman Gazetesine yazıları çıkıyor. Bunun da orduevlerine giriş yasak
ABD 1998'de bir su savaşı orta doğuda. Hedef Arap ülkeleri tarafından Türkiye alınıyor. Savaşa karşılık ABD Türkiye nin yanında yer alıyor. ve Türkiye askeri güç gönderiyor. Arap ülkelerine karşı. ABD iki şey hedefliyor, bir askeri güç bulundurararak Türkiyeyi deki etkisini arttırmak. Diğeri, savaşa dahil olarak kontrol altına girmemiş Arap ülkelerine müdahalede bulunmak. Planının özü buy. İki mad6de. Genelkurmaydan da albay düzeyinde dört kişilik bir heyet tatbikata katılmış.
ABD sınır aşan sularla ilgili bir çalışması var. Böyle bir planı da iki üniversiteye yaptırıyor. O radordan sonra bu tatbikat yaptırılıyor ABD de yüzde 3 boşa akıyor, bizde 75 boşa akıyor
Ç. Paşa Aktüeldeki yazıyı okuduktan sonra demiş ki
- Ameliyattan önce tabancam yan tarafımdaydı. Şimdi çapraz tutuştayım
O hazır. Onunla ilgili gidişte bir sorun yok. Ameliyattan hemen önce İzmir’de ordu komutanlarıyla konuşmak, toplanmak üzere hazırlık yaptı. Orada yapacağı konuşmayı hazırladı. Bunu bilgi olsun diye, Genkura da gönderdi. Y. Paşa bir üste iletmedi. Konuşması ağırdı. Türkiye böyle gitmez, hükümet bu işi götüremiyor. türündeydi..kesin konuşmayı yapacaktı A. Paşa yap demiş..”
“IRAK17.TXT” isimli metin belgesi içerisinde;
“10.4.0 Perşembe 17.00..
Recep, Siirt’ten sonra Feridun Ç.'i arayıp, teşekkür ediyor. Kandil dağındaki arkadaşlara da teşekkür ederim diyor. Bunun gereğini yapacağını söylüyor bunlar PKKMK üyesiyle Osman ÖCALAN arasındaki görüşmenin dinlenmesinden elde edilen bilgiler.
Bunun hemen ardından Adalet Bakanlığına emir veriliyor ve geniş kapsamlı bir pişmanlık yasasının çıkması için düğmeye basılıyor
Erdoğan'ın sitelerinni tümü hackerleniyor ve İsrail bayrağı çıkıyor
Baba İhsan A. Hizbullaha ve İrana yakın. Eskiden zaman gazetesine maddi destek sağlıyordu. Ama daha radikal düşündüğü için vazgeçti. AKP Genel Merkezini o inşa etti, ama bina onun üzerinde görünüyor tüm ihaleleri Mir Dengir Mehmet FIRAT'la birlikte dağıtıyorlar.
Cüneyt ZAPSU, Ali BABACAN ve Yaşar YAKIŞ'a ABD'ye gitmeden önce şunu söylüyor
-ABD, kuzey cephesi açılmazsa, 150 milyar dolara mal olacak. Bu yüzden siz 100 milyar dolar isteyerek başlayın. En çok da 75 milyar dolara düşün pazarlık için de Amerikan gemilerinin Türkiye karasularına girdiği dönemi hesaplayın.
Yakış ve Babacan, ABD elçimizle birlikte günlerden pazar olmasına karşın Powell'ın evine gidiyorlar. Hal hatırdan sonra konu pazarlığa geliyor. P. rahatsız oluyor. Onları kovarcasına beyler, ben pazar günleri evimde iş, resmi konular konuşmam' diyor resmen odadan çıkmalarını istemiş pazartesi günü tekrar Powell'la görüşüyorlar. P. karşısında yine pazarlık etmek isteyen kişileri görünce dinliyor, ben bu tür pazarlıklarda yetkili değilim, isterseniz Bush'la görüşün. Ancak Bush'un size ne yanıt vereceğini, sizi nasıl karşılayacağını, bilemem' diyor P. ikaz ediyor. Ters yanıt verebilir diyor sonra bilinen diyalog yaşanıyor
Yeni hükümetin kurulması aşamasında , RTE Gül hükümetinin büük bir bölümünü değiştirmek istemiş. Ancak Gül buna yanaşmamış. O sırada Ertuğrul YALÇINBAYIR’ın benim performasınımım kimse değerlendiremez çıkışını yapması üzerine RTE, A. Gülün karşı çıktığı geniş çaplı hükümet değişikliğini gerçekleştirmek istiyor. Bunu koz olarak kullanıyor bunu öğrenen Abdullah GÜL eğer benim kabinemde büyük bir değişikliğe gidersen bu durum kamuoyunda ve partide benim 58. Hükümetin başarısızlığı anlamına gelir. Yine de böyle bir şey yaparsanız partiden kendi ekibimle birlikte istifa ederim diyor RTE de yapacağı değişikliği kendi kabinesinden bir süre sonra istifa ettirmek ya da değiştirme şeklinde yapayım önerisinde bulunmuş bunu Gül, makul görmüş. Bu çekişmede Abdullatif ŞENER'in de Gül den yana tavır koyması A. Gülün gerçekleşmesine neden oluyor RTE yaz aylarında bir değişiklik yapacak”
6 Nisan 2003 Pazar günü saat 12.30'da Genelkurmay Karargahında Aslan Paşayla görüşme...
“45 dakika sonra, Yaşar Paşa geldi, ona günü anlatmam lazım, isterseniz bekleyin, en çok yarım saat sürer' dedi sonra ikisi birlikte geldiler..Y. Paşa, sivildi. Kırmızı ağırlıklı bir tişörtü vardı. Konu H.Paşayla ilgili yazıya geldi..
- Söyleyin Sayın Balbay, bu medya yapısıyla bugün darbe yapılır mı? Yapılmaz. Bugün medyayı arkanıza almadıktan sonra bir şey yapamazsınız. Laikliği konu edinen bir tek siz varsınız. Öteki gazeteler her gün bir türbanlı kadın fotoğrafı koyup, neredeyse sempatik hale getirdmeye çalışıyorlar
- Sizin yazı bizi çatlatır. Bundan endişe ediyoruz. Komutan ısrar ediyor. Görüşmedim diyor. neredeyse ikisini yüzleştireceğim diyor..
- Biz Başbakanlık Takip Kuruluna yine bilgi belge gönderiyoruz ama, kime ne göndereceksiniz
- 28 Şubat, öncesi... Geçmişe bakarak bir şey olmaz. İleriye bakmamız lazım. ileriye, geçmişe takılıp kalmamak lazım..
- Uğur MUMCU benim arkadaşımdı. Buraya çok geldi gitti. Bizim arşivde çalıştı. En sevilen yazardı... öldürülmeseydi ertesi gün, pazartesi buraya gelecekti. Arşivde çalışıyordu. Öcalan'ın karısının babasının MİTE çalıştığını saptamıştı. daha derin araştırmalar içindeydi
— Adamlar kadrolaşıyorlar. Bunu görüyoruz. Bir şeyler yapmak lazım. Kabul ediyorum ama, 28 Şubat hükümet kurulduktan 6-7 ay sonra patladı..
(Öcalan İmralı'da, Sezer Çankaya'da tecrit. Aslan bey”)
2 Nisan 2003 tarihli notta;
“2 Nisan Pazartesi 15.30 Şener ERUYGUR'la görüşme..
Şunu iyi bilin, MGK da şu dendi irtica böyle giderse, demokrasi tehlikeye girer.' bunu ben söyledim komutan YÖK'le ilgili ağır konuştu. O da böyle bir planımız yok dedi
Çok dikkatli olmak lazım. (sizi Güven ERKAYA'ya benzetiyorlar) bak bu hoşuma gitti. Benden haz etmediklerini biliyorum. Bu karolaşmayı mesele yapmak lazım. Ben Diyanet İşleri Başkanını çağırdım konuştum..”

9 Nisan 2003 tarihli notta;
“9 Nisan Çarşamba...saat 14.30
ŞEN'le görüşme... Plaka önceden verildi. Kışla havasında girişi... Hiç renk vermeyen bir düzenleme. ortada kağıt benzer hiçbir şey yok..
-Turgay'la ilgili bizde olumsuz, özenle çalışılmış bir dosya yok. Biz bir kişi mafya tarafına bulaşmışsa, terör örgütleriyle bağlantısı var mı, ona bakarız. O yok. Ama çok muteber olmadığını siz de haberlerden görüyorsunuz.
- Önceki kadar olumsuz bir durum yok. Ama kendisini devletin bir tarafı seviyor nedense.
- AKP felaket kadroşalıyor. Çok hızlı. Bu konudaki tüm kaygılar doğrudur. Biz takip kuruluna gerekli bilgileri veriyoruz ama, komik bir durum tabi.. Kimi kime şikayet ediyorsunuz
ABD bizi güvenilmez, dağınık bir ülke olarak görüyor. Çok zik zak çizdik. Böyle devlet olmaz. Ama biz işimizi tam yapıyoruz. Bu kurumu siyasetin tamamen dışına çıkardık
Irak'la ilgili 3 diplomat konusunda biz kısa bir rapor ilettik dışişlerine. kullanmayacaksan göstereyim..26.3.2003 tarihli üç paragraf. Birincisi, kişilerin adları ve görevleri. İkincisi onlarla ilgili her hangi bir ipucu bulunamadığına ilişkin. Türkiye aleyhindde. Üçüncü, Türkiye aleyhine çalışan kişişlerin batı elçiliklerinde bolca olduğu.. altında Emre T. imzası..
Gülenle ilgili bir sürü iddia var. Bir ara durumu kötüydü. Ama 3 aydır haber yok. bunların yatırım Türkiye'ninkine yakın desem abartma olmaz..
Barzani Talabani... Bunlar, kullanıla kullanıla kullanmayı öğrendiler. Bize karşı İran'ı onlara karşı bizi, hepimize karşı ABD'yi kullandılar. İkisi de buraya çok geldi gitti. Bize rağmen fazla şey yapabilceklerini sanmıyorum.
Bugün bir başkan gider yarın öteki başkan, ben bu bölgeyle bu kadar ilgili değilim diyebilir..
Türkiyede ekonomiyi düzeltmediğiniz sürece terör bitmez. Bitti görünür yinebaşlar... Biz 3 Kasımdan önce bunu söyleyemeye çalıştık. Medya büyük sorun. Kimler kullanıyor, biliyoruz. O Sabah gazetelere bakınca kimin ne demek istediğini biliyoruz.
Siz gelmeden önce baktım 5 yılda bizimle ilgili 15 yazı yazmışsınız 10'u nötr, 5'inde bizi tırmalamışsınız.”
“23NISU1.TXT” isimli metin belgesi içerisinde;
“21 Nisan 2003 pazartesi günü
Emin Ç. ile birlikte Şener ERUYGUR'la yemek. Beşevler, Anıttepedeki Jandarma Tesislerinde.. Başlangıçta imam hatip okullarına ve irtica yuvalarına operasyonlar. Bazı videolar gösterdi. Bunlarla kararlı mücadele. Ç. biri sordu. O da bunlar önemli değil, bir blok olmak önemli dedi. İleri gidene biraz dur, geride kala yürü diyeceğiz ve bir blok olarak ilerleyeceğiz dedi..
Bunların azgınlığından söz etti. 23 Nisanda ne yapmak gerektiğini konuştuk. Mutlaka bir duruş göstermek gerektiğini söyledi. Olamaz dedi. Bunlar böyle dedi..”

22 Nisan Salı günü
“Aslan G. Paşayla Tlf. görüşmesi..
23 Nisan resepsiyonuna katılmama eğilimi... İzleme, takip, değerlendirme safhası bitti. Bundan sonra uyarı ve duruş aşaması başladı dedi. Bunun ısrarla altını çizdi.
23 nisanda Meclisteki resmi törene katılırız ama, akşamki resepsiyon özel sayılır bunu öyle değerlendireceğiz..”
23 Nisan çarşamba
“Fatih ve ŞENEL'le Şharatonda sohbet
- Yav biz bu işi 28 Şubatta bitirecektik. Bunu o gün üç kişi planladık, Bir, Fevzi Ben. Her şeyi hazırladık. Bakanlar kurulunu dahi. Müsteşarları bulmak zordu onları da tamamladık. Karadayı bizi uyuttu. Az sonra dedi, hemen dedi. Hükümet devrilsin ondan sonra dedi..
Artık gelip 10-15 yıl gitmeden işleri hallettmek gerekiyor. Üstelik o ara AB de yoktu. Kopenhag olmamıştı. Şimdi her şey çok daha zor
Bugün durum çok kötü. Çok. Bir numara teslim olmuş durumda. Bunu lami cimi yok.
Onunla Recep arasında hat var. Hat var. Bunlar AB yasalarını tümüyle kendi çıkarları için uygulayacak. İşte imar yasası. Apartmanların altına mescit yapmanın yolunu açacak değişiklik planlıyorlar
Birin altı sağlam. Blok. Ama orası çok önemli.”

25 Nisan 2003 tarihli notta;
“25 Nisan cuma Şener Paşa..
- İyi oldu Katılmamamız iyi oldu ama, neler çektik, sorma... O gün Baykalı aradım. Sonra o beni aradı. Sizde bir sarsılma var dedi, ben yok dedim. Derken onlar da öyle davrandı. Olur mu canım, Atatürk’ün partisi sen oraya nasıl gideceksin..
Şimdi bir dönem başladı denebilir. Bundan sonra uygun platformlarda gereken şeyler söylenir. MGK da da gereken söylenecek, MGK iyi geçecek. Tek neden türban değil. Ama bunlar ona indirgiyor. Yahu bunlar seks manyağı mı? Kadını görünce akıllarına hemen açık-kapalı yerleri geliyor
MGK de millet affetmeyecek, ne demek (Erdoğan söylemişti) onu da soracağız işimiz zor ama, bunlarla mücadele edeceğiz.
resepsiyona 5-6 kişinin türbanlı gelmesi isteniyor. Onlar emir almış gibi türbanlı geliyor.. Balıkesir’e gittim, babam orada öğretmendi. Akçakaya köyü... Orada aynı sınıfta okuduğumuz kadınlar geldi. Bana sarılıyorlar. Anadolu insanı budur. Görseniz.”
25 Nisan 2003 tarihli notta;
“25 Nisan
Aslan GÜNER’le görüşme
Artık izleme, takip dönemi bitti. Eğer anladılarsa iyi, anlamadılarsa yeniden söylenir. Biz bunları kapalı ortamlarda hep söylüyoruz. Ama artık kamuoyuyla paylaşmanın gerektiği bir durum doğdu. Tek neden türban değil. Kadrolaşma, Milli Görüş, siz de biliyorsunuz... Bundan sonra da gereken uygun platformlarla söylenecek
--geri adım
hayır.. Olamaz. Artık belli bir duruş gösterildi. Son dönemde kimileri TSK'yi başka türlü göstermeye çalıştı. Hassasiyetlerinin değiştiği izlenimi verilmeye çalıştı. Ama öyle değil. TSK bir bütündür ve hassasiyetlerini korumaktadır.
Atatürk’ün kurduğu bu rejimi korumak bizim görevimizdir.”

25 Nisan 2003 tarihli notta;
“25 Nisan saat 14.00 sıraları Tuncer KILINÇ'la görüşme
Avrupa’dan dönüş. Orada söyledikleri. Onlara, bir olun buraya ayak uydurun diyoruz,. bunu yapmadıtktan sonra senin bana yararın yok, zararın var.
Hürriyet ayrıca üzerime geliyor. Hali Burhan Felek söyler haber saman alevi gibidir, yanar söner ama bunlar hemen yanıp sönmesin istiyorlar. Sürekli diri tutmak istiyorlar. Halbuki söyediklerim ortada. Viyana’da halkı da çağırmlışlar. onların içinde tabi bunlar da varmış. Tabii böyle laflar olunca ben de masaya vurdum. Siz yobazsınız dedim. Bu tür şeylere alışık olmadığımız için..
Yurtdışından döndüm, baktım davetiye.. 23 Nisan. Hemen ikinci başkanı aradım, ben gelmiyorum dedim. Siz ne yaparsanız yapın. O gün Gürcistandaydılar. dönrdüyor... onlar da gitmemeye karar vermişler..
Bu yıl böyle de bakalım seneye burası sadece bizim deyip, hepsi türbanlı mı gelir.
-geri dönüş
Yok bu aşamadan sonra olmaz artık. Bir duruş gösterildi. Bugünkü açıklamayı yapmasa iyiydi (Özkök, Baykalla görüşmemizde siyaset konuşulmadı diye açıklama yaptı)”
“28NIGUN.TXT” isimli metin belgesi içerisinde;
Nisan/Mayıs 2003 tarihli notta;
“Memet İLHAN’la sohbet
Her şey planlandğı gibi. 30–60 gün içinde ilk hareket. Sizin tahmininizden de öte. Çok öte. BİRİN yanısıra 59un da gitmesi gerek..
İçe kapandılar.2 aydır öyle. Aytaç paşa çok ağır konuşacak. MGKda konuşacak. Son tümce şu olsun demiş bunlar yapılmazsa kırılma yaşanır.' çok hazırlıklı gelecekler. Bunu biliyoruz. Ona göre konuşmak lazım. Aslında onlara konuşma diye de değil, doğru neyse o. söylenip tamam denmesi lazım. bunlar cevap veriyor. Öyle görünüyor
Tümüyle bir temizlik. SBF mezunu, yerel yönetimleri bilen, eğitim almış subaylar var bu son şans olabilir. Yoksa daha kötü. Tümüyle bir yenilik. her konuda.. AB sürecini de engellemeyecek bir süreç. böyle olmalı..
Medyanın durumu bizi çok düşündürülüyor. Çoğu satımlı
ABD ne yapar bizim harekete o belli değil. Acaba... BİR Numara en çok ona mı güveniyor. Olabilir.
Öz ÖR, Çetin, Tamer emekli edilirse bu iş bitmiş demektir. Ya da 27 benzeri bir şey olabilir demektir. O da kanlı olur. Komlar da öyle düşünüyor.
Irakta başarısızlık, Kıbrıs’ta son durum biraz rahatlattı ama o da başarısızlık. Olay sadece irtica değil, Türkiye kayıyor bizi örnek Müslüman ülke olarak tanıtıyorlar İslam dünyasına olmaz..
CHP’den bir şey beklenmez. Bu hareket onu hesaba katmadan yapılacak.
STK ler orduyu çekince güçsüz kalır. Bu sistemi koruyamaz. Onlar da bunun farkında. Kemalizm’i bir ideoloji olarak gösteremediğimizi biliyorlar. Bunu söylüyorlar bize.
İrtica zaferinden emin. Çok emin. Geliyoruz diyorlar
Ankara’da resepsiyona katılınmadı aman Anadolu’da katılırdı. Düştü Anadolu. Belki 19 Mayısta bir genelge çıkarıp türban varsa toplantıya katılınmaması
1-bunlar değişmeyecek
2- bir numara değişmeyecek
3- CHP’den bir şey umulamaz
4- vakit kaybetmemeli
5-bu kez tümüyle halletmeli
MGK bir istişare yeri haline geliyor. O hale getiriyorlar. Bu kabul edilemez. Yaptırımı yok. Baktım A. paşa MGK da hep konuşmuş, ama o kadar. Yaptırımı yok”
“MILLI6.TXT” isimli metin belgesi içerisinde;
“1- Milli Eğitim BAKANLIĞINDAKİ çalışmalar... İmam hatiplerin durumu, imam hatiplilerin bir yerlere getirilmesi
2- İrticadan atılanların af kapsamına alınması. Öğretim üyeleri ve öğrenciler
3- MGK'nın yapısının değiştirilmesine yönelik çalışmalar. Gen Kurm Başkanının başbakana bağlanması
4- Önceki dönemlerde Genelkurmayın istemesiyle düzenlemeler yapılmıştı.
5- 28 Şubat sürecinde başlatılan değişikliklerin değiştirilmesine sessiz kalkmaması gerekiyor
6- Genelkurmay bunlara sessiz kalırken... Eski Genelkurmay Başkanları Ö. Paşayla ilişki kurmuyorlar. Görüşme isteğini geri çeviriyorlar. Emekli Orgeneraller Ö. Paşaya AKP iktidarının laik yapıyı bozmaya yönelik çalışmalarına sessiz kalmasına yönelik ağır mektuplar yazıyorlar. Özgen Paşa ile görüşme.
7- Kuvvet Komutanlığı Arınç'ı ziyaret etmek isteyiyişi... Sonra 3 dakika ile anlaşıldı.
8- Tepkinin arkası gelebilir. Şu andaki aysbergin ucu bile yok. Hafif dalgalanma var. İlerisi daha farklı olabilir
9- Ö. benim demokrasi anlayışım olabilir. ama bir iktidarın da laik yapıyı bozucu. Hali. En demokrat en anti laik yönetimde... Ben batıda çok kaldım, oradaki gibi olması..
10- İrtica basında övgüler, Nazlı I. muhterem paşam diyor. O birine böyle diyorsa..
11- Ramazan T. Silahlı Kuvvetler tabanında tepkiye rağmen... Acaba Ö. bu kişi DHKPC den atılmış olsaydı ne yapacaktı”
“ATES.TXT” isimli metin belgesi içerisinde;
24 Mayıs 2003 tarihli notta;
“24 Mayıs Cumartesi
Atila A. aradı, bu ne dedi? Görevini yaptın dedi.
Bir numara için: ya görevini yapar ya gider. Bunun ortası olmaz. İşin özeti budur
Ben sizler emekli olup elbiseyi çıkarırsınız ama ben emekli olmazsınız deyince evet öyledir dedi. Gereğini yapıyor musun deyince, evet dedi. Yapılıyordur dedi. Herkes böyle gitmeyeceğini görüyor, dedi”
26 Mayıs 2003 tarihli notta;
“26 Mayıs Pazar
Kemal aradı, yalanlanmayacak dedi. En üstten en alta kadar, binlerce milyonlarca teşekkür dedi. Bu kadar etkili olacağını belki siz de bilmiyorsunuz dedi. Bugün iki üç kuvvet komutanı ile toplandı ve nelerin yapılacağını, söyleneceğini konuştu dedi. Yalanlarsa ne olur sorusuna bu beni buradan alın, anlamına gelir.'
Mayıs 2003 tarihli notta;
“16 Mayısta ve 19 Mayısta T. ERDEM geldi. 45 er dakika konuştuk. Ona ulaşanlar
- Böyle gidemez diyorlar. Bu kez daha farklı diyorlar. Mesela, kesin çözüm için kaç yıl kalmak gerekir sorusuna yanıt arıyorlar. Bugüne kadar 2-3 yıl kalındı yetmedi, acaba daha uzun mu kalmak gerekiyor diye düşünüyorlar” demek ki bu durum tartışılıyor. Öncekiler olmadı ne olur? Geçmişte denenip başarını olunmayanı başarmak diyorlar. Aydınlanma... Güvenlik kavramının içine her şeyi koymak? Enflasyon da güvenlik kavramının içindedir, ekonomi ülke güvenliğini ilgilendirir... Aydınlanma hareketini başarıya ulaştıracak, bugünkü olumsuzlukları kökünden silip süpürecek bir durum. Gidiş, bundan sonraki adımların CHP’siz atılacağını gösteriyor gibi.”
29 Mayıs 2003 tarihli notta;
“29 Mayıs
Kemal’le sohbet ettik. Milat oldu. Gerçekten milat oldu. Her şeyi hızlandırdı. İyi oldu. Genel değerlendirme böyle. MGK, Irak ve AB çok konuşuldu. AB daha yoğundu. 8. madde, Kürtçe Propaganda, Kürtçe Yayın, İbadethane... Konularında çekişme”
“MIT.TXT” isimli metin belgesi içerisinde;
“30 Mayıs 2003 Cuma günü MİT Müsteşarlığında yeme
Şenkal A. (ŞA), Emre (EM).... İlhan SELÇUK (İS), İbrahim Y. MB
Konutta... Güzel bir salon. Alman kurdu köpekleri arada dolaşıyor. Koklayıp gidiyor. Sonra gezdirmeye götürdüler. Tablolarda deniz, ara, yarımada ağırlıklı. Güzel biblolar vardı... İki tane büyük Benjamin salonu süslüyordu. Ağaç gibiydiler.
Beyaz koltuklara oturduk. İçecekler söylendi. Daha birkaç dakika geçmeden ŞA konuya girdi efendim bizim sizi çağırma, görüşme nedenimiz hazırlanmakta olan yeni yasa. Buna pişmanlık yasası adını taktılar ama öyle adlandırmak istemiyoruz. Şu anda güçlü tarafız. Nasıl bir adım atarsak atalım bu ödün olarak değerlendirilemez. Bizim bir lütfümüz olur. Burada endişemiz, şehit anaları ve benzer kesimlerin tepkisi. İşte bu noktada medyaya gereksinmemiz var. Beni hükümetler ilgilendirmiyor. Türkiye'nin durumu ilgilendiriyor. Biz nasıl geçmişte olanlardan ders aldıysak, terör örgütü de aldı. Yeni bir terör dalgası başlarsa bu kırsal kesimde olmayacak. Metropollerde olacak. Aponun yakalandığı dönemde 60'ın üzerinde kendini yakma eylemi oldu. Bunlardan 30'dan fazlası ölümle sonuçlandı. Demek ki, intihar eylemcisi bulmakta zorlanmayacaklar
- Burada hükümetin durumu bizi doğrudan ilgilendirmiyor. İktidarda o olmuş, AKP olmuş bu olmuş ilgili değiliz, biz ne yapıp edip teröristleri eritmek istiyoruz. En uygun konjonktür budur diyoruz
İS- ben buraya karamsar geldim. Bugün Turhan'la da konuştuk. O da diyor, memleket ayağımızın altından kayıyor. Bana göre asıl tehlike irtica. Bunlar devleti ele geçiriyorlar. Sonra bu yasa yanına başka sağlamlaştırıcı şeyler eklemeden bir işe yaramaz ki...
ŞA- İlhan Bey, ben sizin kadar karamsar değilim. Bunları biz tanıyoruz. Türkiye'de çark tersine, önce ben sonra partim en son ülkem. Oysa bunu tersine çevirebilsek... İnanın bunlar da öncekilerden farklı değil, önce kendilerini, ceplerini düşünüyorlar. Yolsuzlukla mücadele edeceklerdi ne oldu? Yok. Bunlar da çıkar peşinde. İdeolojiyi öne aldıkları falan yok. Haa tabii kadrolaşma önemli bir tehdit, bir şey bilmeyen insanları olmadık yerlere getiriyorlar... Bana göre laiklik tehlikesine karşı en büyük güvence Türk Silahlı Kuvvetleri. Ama inanın bunlarda öncelik ideoloji değil, kendi Bekaları. Kadrolaşma ciddi sorun, diyeceğim bir şey yok. Ama bunların çoğu bir yere gelmek isteyen insanlar. Bakın bana neler dediler, Mesutçu dediler, adamı dediler... Adamı birkaç kez ya gördüm ya görmedim. Bir atanacağım zaman Londraya çağırdı, otel odasında konuştuk, o kadar.
MB- Öcalan buna ne diyecek
ŞA- (gülümseyerek) tabii bunu yazmayacağınıza inanarak söylüyorum... O da buna ikna edilecek. Bunun ön emareleri var. O da zaten bugünler için tutuluyordu. Siz Öcalan'ın getirilişinin 7 dk. Bölümünü izlediniz. Geride 1,5 saatlik bölüm var. Oralarda neler diyor. Beni istediğiniz gibi kullanın diyor. Aman buradan aşağı atmayın diyor.
MB- Öcalan Avrupa ile dışarıyla istediği gibi haberleşebiliyor mu
ŞA- tabii haberleşiyor. Avukatlar gelip gidiyor. Aslında iyice entelektüel oldu. 150 kadar kitap okudu.
MB- Belki daha önce okuduğu kitapların toplamı bu kadar değildir. Bir de Almanların bir girişiminden söz ediliyor. Almanya, Öcalan İtalya'dayken iki diplomat göndermiş, bundan lider olur mu baktırmış. Olmayacağına kanaat getirince peşine düşmemiş.
ŞA- Yok böyle bir şey. Almanya kendisinden korkuyor. Biliyorsunuz, Öcalan yakalandığında en çok eylem Almanya'da oldu. Onlar kendi kamu düzenlerini her şeyin önüne alıyorlar. O etkileniyorsa, adamlara hiçbir şey yaptıramazsın
Şimdi biz ABD ile Irak'ta komşu olduk. Dediğim gibi bu girişim kime yarar yaramaz hiç ilgilenmiyoruz. Örneğin, Öcalan'ın getirilişi Ecevit'e yaramıştı. Burada da olumlu şey olursa Erdoğan’a yarar, ama asıl olan bu teröristlerin eritilmesi. Buna bir ad bulalım, pişmanlık demeyelim.
MB- Evine dön olabilir.
ŞA- Olabilir, biz eve dönüş dedik... O da olabilir.
İS-Bu güzel bir ad.
MB- Irak'ta nasıl bir düzen kurulacak
ŞA- Bunu belki ABD de bilmiyor. Ama terör gruplarını kullanmak istiyor. Biz halkın mücahitlerine karşı tavır değişince tedirgin olduk. Başta onları yok etmek üzere plan yaptılar. Sonra baktık, halkın müc. İle anlaşmışlar, İran için kullanmayı planlıyorlar.
ABD-Irak
ŞA- Aba ile komşu olduk. Çok hızlı gidiyorlar ama, böyle devam edebilirler mi? Bence zor görünüyor. Kafalarındaki planların tümünü yaşama geçirmeleri zor bence.
MB- Bir imp. Sorunları sadece silahla çözmeye başlamışsa, çökmeye başlamış demektir..
ŞA- Aynen öyle. Ben ABD'nin çökebileceği kanaatindeyim... Bizimle iş yapma istekleri konusunda bir kararlılıkları vardı. Yani her şeyi hazırlamıştık. (MB- yaka kartları bile basılmıştı) evet... Ama bu 40 bin adam nasıl çıkarılacak, bu konuda da herkesin kafasında bir endişe vardı
İS-ABD bu Kürtleri ne yapacak
ŞA- her şey ortada... Kürtler baştan beri ABD ileydi. Bize Barzani Talabani geldiğinde hep, ABD Saddam'ın adamlarını satın aldı. Savaş uzun sürmeyecek, bütün planlarınızı buna göre yapın' dedi ama doğrusu biz bu kadar olduğunu düşünmedik. devrim muhafazalarının komutanlarını satın almışlar..
Cumhuriyet'in manşeti
ŞA- cumhuriyet'in manşeti çok etkili oldu. Bu haber başka yerde çıksa başka değerde olur, bir de sizin imzanız var... Kaynağınız ne bilmiyorum ama önemli olmalı... Eğer mektuplarsa bize de geliyor. İstanbul'dan birinci ordudan geliyor. Oraya baksan birinci orduda her şey hazır, ihtilale hazırlanıyorlar.
MB- Kaynaklar sağlamdı.
ŞA- Gazetecilik olarak diyeceğim bir şey yok. Bu haber hangi gazeteciye gelse, önemli haber... Ama inanın bu haberle TSK içindeki çatlak derinleşti. Zarar verdi. Bunun devamında olumsuz bir şey olursa bundan AKP yararlanır. Bunu sammimiyetle söylüyor. Ö. Paşayla ilgili değişik şeyler konuşuluyor. Doğrusu ben kendisini biraz tanıyan biri olarak bunların çoğunun doğru olduğunu sanmıyorum. Bir görüşmenizde yarar var bence.
İS- Bu ilginç bir öneri.
ŞA- Evet. Ben her perşembe kendisiyle görüşüyorum. Olağan görüşme. Orada söz ederim. Biz TSK'nin hiçbir şeyine karışmıyoruz. Onlar eğer bir şey isterse yapıp çekiliyoruz. Ben de perşembe günü gider söylerim. Hem tanırsınız.
MB- Olabilir.
İS- Tamam biz bunu değerlendirelim, sizi arayalım
ŞA- Önümüzdeki salı, çarşamba beni arayın. Eğer olumlu düşünürseniz, devreye girerim. (gülümseyerek) tabii sizin de görüşeceğiniz kişiler vardır... Önümüzde çok kritik bir, iki ay var... Bu dönem çok önemli. Testi kırılırsa iyi olmaz. Belki de kendi içlerinde tamir etmeleri daha iyi olur. Bunu yapabilirler. Ben sizin haberinizin bu bakımda hiç de iyi olmadığı görüşündeyim
Medya
ŞA- bugün Türkiye'nin en birinci sorunu medyadır. Ben buna izin verirseniz medya terörü diyorum. Bugün Türkiye'de herkes medyadan korkuyor. Gündemi o belirliyor. Bürokrat, hakkında bir şey çıkacak diye ödü kopuyor. Bu ülkeye medyanın yaptığı kötülüğü kimse yapmaz.
Biz biliyorsunuz geçen sefer devreye girdik. Konuştuk. Onlar siz aramıza girip İstanbul'a gelin diyorlar. Biz daha ileri gidemeyiz ki. Biz bu AKP'nin gelişini görüyorduk ve medyanın tele vole yayınları buna çanak tuttu
Emre- yani PKK'yı dağdan indirdikten sonra medyayı dağdan indireceğiz. (gülüşmeler)
Cumhuriyet
ŞA- cumhuriyetin tirajıyla ters orantılı bir etkinliği var. Satışınız az ama devlet katında etkin. Bu ortaklarınız iyi anılmıyor. Çapanların ardından Ciner, Karamehmet... Daha farklı bir çalışma yapamaz mısınız. Siz durumu nasıl anlatırsanız anlatın, dışarıdan Ciğer-Karamehmet cumhuriyet'te etkin diye görünüyor
İS- Bizim altın üçgenimiz var..
ŞA- bunu daha açık anlatmanız lazım... 70'lerde birbirimizi yanlış anladık. O günlerde sizi, etrafınızdakileri hemen karşımıza almak yerine, ya bunları bir dinleyelim, nedir ne değildir deseydik, ona göre hareket etseydik bu günlere gelmezdik. Böyle olmazdı.
Çapa
ŞA- Gürbüz'ün dalgalı bir gençliği geçmiş. Ermenistan'a gitmiş. Sık gittiği söyleniyor. Bunlar ayrı da bizde hala bu adamın kafasının arkasında ne olduğu konusunda kesin bir kanı yok. Yani şüpheler geçmiş değil. Belki sadece popüler olmak için gündemde kaymak içindir. Bilemem.
Ermenistan-Orta Asya
ŞA- biz çıkarlarımızın nerede olduğunu bilen millet değiliz. Şimdi Ermenistan’a ambargo uyguluyoruz, Azerbaycan'ı ürkütmeyelim diye devam ettiriyoruz. Ama bizim malları İran sokuyor Orta Asya'da da akıllı hareket etmedik. İçlerine gereğinden fazla karışmaya kalktık... Bütün bunlar için plan yapabilen ülke olmak lazım.
(CA’ ya verilen metin”

30 Mayıs 2003 tarihli notta;
“30 Mayıs Cuma günü Konutta akşam yemeği
- Temel konu, hazırlanmakta olan pişmanlık yasası... Ne olursa olsun K.Irak'taki 5 bin kadar teröristi eritmemiz gerekiyor. En uygun dönem bu dönem. Güçlü durumdayız. Bir adım atarsak, bu taviz olarak değerlendirilmez. Çünkü terörü en azından sindirmişiz.
- K.Irak'a ayda 25-30 yeni terörist katılıyor. Bu düzenli olarak devam ediyor. Kesin sayıyı inanın biz de bilmiyoruz. Bir ara 4500 dedik. Zamanla 5 bini geçti. Orada silahlı eğitime devam ediyorlar
- ABD'nin İranlı halkın mücahitlerini korumaya başlaması, bizi de ayrıca endişelendiriyor. PKK'yı da önümüzdeki dönemde şu anda bizim öngörmediğimiz hedeflere dayalı olarak kullanabilirler
- Şu günlerde bir bölümünün basına da yansıdığı pişmanlık yasası diye adlandırılan bir hazırlık var. Biz buna kesinlikle pişmanlık yasası demek istemiyoruz. Bu örgütte değişik yorumlanıyor. Kim pişmanmış deniyor. Başka bir adla çıkarılabilir
- Biz bu aşamada medyadan yardım bekliyoruz. En azından şehit aileleri başta olmak üzere toplumdan gelebilecek tepkileri sağduyu ile göğüsleyebilirler
- Eğer bu teröristleri eritemezsek, önümüzdeki dönem terör metropollerde başlayabilir. Kırsal alanın yeterince etkili olmadığını değerlendiriyorlar.
Önümüzde Filistin örneği var. İntihar eylemcisi bulmakta zorluk çekmezler

Cumhuriyetin Manşeti
- Kaynağını bilmiyorum ama belki mektuplardır... Kimlerle temasınız var bilmiyorum ama bize de bazı mektuplar geliyor. Bu her dönem olur
- Tabii bu dönem biraz farklı. Benim şahsi düşüncem irticaya karşı en büyük güvence ordu. Sizin haberler... Orduda derin bir dalgalanmanın olduğu anlaşılıyor. Bir gazeteci olarak, haber olarak diyeceğim yok... Kaynaklarınızı sormak tabii hakkım değil, ama nasıl bir kaynak onu da bilmiyorum... Önümüzde kritik birkaç ay var... Eğer bu dalgalanmanın devamında dışa yansıyan bir başarısızlık olursa, bundan AKP yararlanır... Belki kendileri tamir edebilirler diye düşünüyorum... Biz, özel bir istek gelmedikçe ordunun hiçbir şeyine karışmayız.”
31 Mayıs 2003 tarihli notta;
“31 Mayıs öğleyin evinden JGK Eruygur aradı.
- Görevinizi yaptınız. Rahatsızız. şunu sorun soranlara siz rahatsız değil misiniz...köpek... Bunlar korkak Kasımpaşa kabadayısı."

31 Mayıs 2003 tarihli notta;
“31 Mayıs Çalgan'da yemek sırasında Kemal aradı. Anlattım, çok şaşırdı. Ben sizi arayacağım dedi
Aynı gün akşam, İS'le durumu değerlendirdik uzun uzun... O biraz tedirgin ben olsam bunu yazdırmazdım, gibi şeyler söyledi... Yemekte can sıktı... Yıldızımız dedi sonra Naouma gibi gösterdi deyip güldü.
Mümtaz S.'ın da olduğu ortamda... Soysal, görüntü değiştirmeye çalışmayalım, dedi. Duruşumuzdan geri adım atmayalım, dedi.”
2 Haziran 2003 tarihli notta;
“2 Haziran Pazartesi Kemal aradı... Tamam dedi. Bu durumu görmüyor musunuz türü sorular... Olumsuzluk olursa çok çok kötü olurcuları anlattım
- Merak etmeyin... Mermi çok... Her şey hesaplanıyor.”
“GUN1.TXT” isimli metin belgesi içerisinde;
13 Haziran 2003 tarihli notta;
“13 Haziran Cuma saat 20.00'de Marmara Köşkü'nde yeme
Katılımcılar: İlhan SELÇUK, İbrahim Y, Cüneyt A., Mustafa B., Şenkal A., Cevat Ö., Emre B., Cem .
Önce Marmara Köşkü'nün bahçesinde 30-40 dakika oturma
(Bu bölümde MİT Başkanının Milli İstihbarat Teşkilatı ile ilgili açıklamaların bulunduğu görülmüştür.)
“CAN.TXT” isimli metin belgesi içerisinde;
14 Temmuz 2003 tarihli notta;
“14 Temmuz Pazartasi Şener’le görüşme.
Geçen günlerde Manisada baskın. Evde yakalananlar nerede eğitim gördüklerine ilişkin bilgi veriyorlar. Eve gidiyorlar. Ev Bülent Arınç’ın. Selviler caddesi no 5.
Bölge Jandarma Komutanı Albay Edarl S.... Durumu Ankaraya bildiriyor. Savcının arama emri vermesi... Arınç savcıyı arıyor. Bani annemin eşyaları var. Zarar verilymesin diyor. Sonradan arama emri kaldırılıyor. 5 katlı bir ev. Baçzı katları bir vakfa veriliyor. Vakıf irtica işlerine bulaşmış”
“YASAR.TXT” isimli metin belgesi içerisinde;
10 Ağustos 2003 tarihli notta;
“10 Ağustos Pazar akşamı Yaşar B’nin, Genkur bahçesinde veda kokteyli vardı.
Birinci orduya gidiyor. İkinci Başkanlğı devredeceği B.'la karşıladı. B. yanında özel kalem müdüründen hallice duruyor. Az ileride zırhlı birliklere giden genel sekreter Aslan G. vardı. Ona, siz zırhlı birliklere biz de hırslı birlikler olarak devam' dedim. güldü. Sizin bu başlıkları toplayıp kitap yapacağım dedi. Onun yanında da görevini devralacak olan D. vardı. Onun görünümü de farksızdı. Demek ki Ö. ekibini kuruyor
Büyükanıt önce kürsüden kısa bir konuşma yaptı. Bir grup gazetecinin kendisine yemek verme istemi üzeriyor. O, kısımsal olmasın, herkese veda kokteyli olsun demiş. O çerçevede düzendindiğini söyledi.
Güzel bir bahçe. Burada Erol Ö., zırhlı birliklere giderken de veda kokteyli verilmişti. Öyle anımsıyorum. Orada Hüsnü Albay, yav, bu cumhuriyet'in tirajı niye düşük' diye sormuştu. Bir askerden bunu duymak hoş bir şeydi.
Y. Paşa, askerliğin içine siyaseti ve diplomasiyi de yerleştirmiş. Bulunduğu görevler bu olanağı da vermiş görünüyor genel havası, önünün açıldığını hissettiği yönündeydi. Önümüzdeki yıl Kara Kuv. Kom, burada iki yıl kaldıktan sonra Genkur. Başk... Bunu anımsattığımızda, kısmet, dedi. Bu tür sorulara hep, kısmet diye yanıt verdi. Komutanların adlarının geçmesinden hoşlanmadığını vurguladı.
Bana karşı hiç renk vermedi. nötr durdu. Sorularıma ayrıntılı yanıt verdi bu sırada da renk vermedi
IRA
Bir karara varmışlar. Asker göndermek istiyorlar. Bu belli. Her tümce bunu gösteriyordu..ABD ile askerden askere birkaç gün önce görüşme başlamış. Sordum
- Bu gidiş bir mart öncesini anımsatmıyor mu
Hayır. tarih hiçbir zamar tekerrür etme
- Tekemmül eder. Gelişir. Hiçbir koşul önceki gibi değildir. O kez savaş katılma durumu yoktu. Bu kez daha karmaşık bir durum var. Ama dibimizdeki duruma bigane kalamayız. Bu kez daha riskli bir durum var. Onu kabul ediyoruz
- Cumhurbaşkanın BM kararında ısrar ediyor
Bir karar beklerseniz karar veremezsiniz. Ben hep söylerim en kötü karar bile kararsızlıktan iyidir..
- ABD'ye nasıl bir sualname gönderdiniz
Nerede, hangi koşullarda ne görev yapacağımızı sorduk. Yanıt için kesin bir tarih yok. Kendi altyapılarından bizi yararlandıracaklar mı? Bu önemli. Bunları tek tek kağıda döktük
- Hükümet devlet kararı istiyor. topu atmak istiyor..
Öyle şey olmaz. Tabii bize danışılır ama karar hükümetin getireceği tezkere üzerniden meclisindir. Bir tane meclis var. Devletin meclisi, milletin meclisi diye bir şey yok ki. Şunu özellikle vurgulamak istiyorum. Asker üzerinden siyaset yapılmasın. Kimse bu yola girmesin. Bunu özellikle vurguluyorum. (iki üç yineledi)..
Hükümet
- Yaş’ta durum nasıldı.
Her zamanki gibi geçti. Yapılması gerekenlerin zaten bir listesi vardı. Onlar yapıldı. İçinde neler konuşuldu bunu size söyleyemem. YAŞ kararları YAŞ kararıyla açıklanır. (bu sözleri bir anlamda benim haberi de doğrulamış oluyordu.
- Hükümet, orduyu hizaya getirme.
TSK’yi kimse hizaya getiremez. O kendi doğrultusundadır. Onu doğrudur. Kendi doğrultusunda gitmektedir
- 7. paket Atatürkçülüğe darbe, karşı devrim... Deniyor
Yok. Öyle şey mi olur. Anayasa mı değişti. Oradaki özel hükümler mi değişti. Yok. Atatürkçülüğü ne yasayla ne zorla değiştirebilirler.
Terör- PKK
- Yeni yasa bir işe yarayacak mı, dağdan inenler ne kadar olacak
Henüz erken ama verilen rakamların ayrıntılarına bakmak gerekli. 900'e yakın başvuran var deniyor. Ama başvuranların çoğu cezaevinden. Onlar tabii başvuracak. Bizim asıl beklediğimiz dağdan başvuracak olanlar.
- Dağdan ne kadar oldu
14 tane. Biri Habur'dan girdi. Onu hemen serbest bıraktık. Ötekiler dağdan. Bunlardan 5'ini hemen serbest bıraktık. Ötekilerle ilgili araştırma sürüyor. Çok az rakam. Ama bir ayı görmek gerekli. Terör örgütü bir eylülde diyor, eylem diyor. Onu izliyoruz
- Irak'a asker göndermekle PKK'yı bitirmek arasında bağlantı. ABD ile bunu görüşme var mı
İkisi ayrı şeyler. Bizim terörle mücadelemiz zaten devam ediyor.”
“ILSEL.TXT” isimli metin belgesi içerisinde;
14 Eylül 2003 tarihli notta;
“İS, 14 Eylül Pazar akşamı Ankara’ya geldi.
Akşam Kent Otele gittim. Başbaşa görüştük.
- Diyelim ki ben bir gün bir karının üzerinde çöküp kaldım, öldüm. O gün ne olacak. Karar verin. O gün gazetede herkes bir tarafa gidecektir. Kimi, Koç'a Sabancı'ya gidecektir. Kimi, Çapan'a zaten gazete içinde adamları var. Benim yaşardıklarım, tecrübem, en güvenilir olarak Turgay'ı gösteriyor. Hiç beni aldatmadı. Ne dedimse yaptı. Gözü kara, dediğini yapıyor. Bana Sabah'ın bilânçolarını gösterdi hep karda
Reklâm işini de halledeceğiz. Biraz zaman istiyor, o kadar sen, İbrahim, Alev, alın götürün
Çukurova’yı biraz isteksiz buluyorum. Onların eli kolu bağlı gibi duruyor. Bakalım
Ben askerlerin biraz daha az konuşmasından yanayım. (ben uzun uzun 23 Mayıs sürecini anlattım. Hürriyet işi kaşıdı dedim... Ben olsam o haberi koydurmazdım... Ben bu işleri zamanında Nadiye danışmadan yapmadım. Hep onun izni olunca yaptım) sanki bana, sen benden habersiz haber yaptın der gibiydi..”
15 Eylül 2003 tarihli notta;
“15 Eylül Pazartesi saat 14.00'te gittim. Yarım saat kadar sohbet ettik. CBye neler aktarılması gerektiğini tarttık. Medyayı anlatacak, hükümetin gidişini vs.
14.55'te Köşke girdik. Bu sanırım 4 ya da 5. görüşmemiz. CB hiç basın mensubu ile görüşmüyor. Bizim iyi bir ayrıcalığımız var. İnsanın hoşuna gidiyor. Bakalım bundan sonra buraya kim gelecek
Tam 15'te Atacanlıyla birlikte girdik. Bizi bir öncekinin aksine konuk odasının bize göre sağındaki bölmede ağırladı. Daha önceleri böyleydi. Kırmızı koltuklar. Yerde güzel ahşap döşeme halının altından belli oluyor
İlk sözleri huzursuzum, gerginim, rahatsızım. Bence en tepedekinin üç kelimesi devleti özetliyor devamını açık açık getirdi bu koşullarda ne kadar rahat, huzurlu olunur. Adamlar geliyor. Muhatap olmak zorundasın. Sevmemene rağmen bunu yapman gerekiyor. Buradaki görevin bir olumsuzluğu bu. Ben Anayasa Mah Başk iken istemediğim kişiyle görüşmezdim. Burada öyle olmuyor. Adam geliyor, yüzüne yalan söylüyor. Bunu hissediyorsun. Hissettiğini hissettiriyorsun, yine pişkin. Sonra geliyor bir şey istiyor. Onu hangi koşularda yapabileceğimi söylediğim halde o koşulları yerine getirmeden yine istiyor.
Hasıl en az zararla çıkılır ona bakmak lazım. Bu dönemi böyle atlatacağız. Başka bir yolu yok.
Benim Meclis'te bir arkam da yok. Bir karar aldığımda orada dayanak yok. (önceki görüşmelerde bundan söz etmezdi
Bunlardan kurtulmak için halkın bunları görmesi lazım. Bunun için de biraz daha süre lazım
YSK-29 Eylül- ortada tam bir kanunsuzluk var. Açık. Verilecek karar belli aslında. Yargıtay'dan öyle geçer ama YSK’ de ne olur bilemiyorum. Olması gereken barajın iptali, DYP'nin girmesi. Eğer Yargıtay onalar da YSK durumun aynen devamında karar kılarsa, bu meclis'in üzerinde büyük bir gölge olur. Meşruluğu tartışma konusu olur.
Irak konusunda benim görüşlerim değişmedi. Sık sık görüş mü değiştirilir. Hava durumu mu bu? Ben ta başından beri böyle söylüyorum. Uluslararası hukuk olmadan bir adım atamayız. Bunu Bush’a da söyledim.
Ben hükümete söylüyorum, bir Martta aldığınız karar önemlidir. Onda çekinilecek bir şey yok. Arkasında durun. Bence en büyük olumsuzluk o kararın arkasında durmamaktı.
Medya büyük felaket. Giderek kötüleşiyor. Buradan yapabilecek bir şey yok. Ben bunların arasındaki kavga bitmez demiştim. Bakın haklı çıktım. Kavga giderek büyüyor. Siz cumhuriyeti koruyun. Cumhuriyet, zayıflarsa biz de zayıflarız”
“Akşam Erdost, Hıdır O. Erdoğdu, Metin D. ile Göksu'da yemek. Bol bol şiir konuşuldu. Erzincan'da bir kuş var... Orada Fransızca şiir dergisinin çıkması vb”
16 Eylül 2003 tarihli notta;
“16 Eylül Salı günü saat 16 sıralarında buluştuk. CB değerlendirmesi. Tedirginliği.
17'de eski binada Şener’le görüşme. Tam zamanında aldı. Müfit Yarbay Albaylığa terfi etti. Bu rütbede ilk ziyaret
Şener Paşa bizi her zamanki gibi güler yüzlü, ayakta, kapının hemen yanında karşıladı
Heyecanlı, gergin, kızgın, umutla kötü haberlerin kızgınlığı arasındaydı. Sık sık, ben zaten konuşmaya başladım, adımımı da attım. Geri çekmek devam ederim dedi. Sık sık bu yönde değerlendirme yaptı.
İS, bunlardan kurtulmak için biraz zaman dediğinde, bunların bir saniye kalması zarar dedi. Yineledi, bir saniye durmamaları gerekir aramızı sıkı tutmalıyız. Arkada kalanları yanımıza çekmeli, ileri gidenleri yavaşlatmalıyız. Karşı tarafa malzeme vermemek için gerekirse aramızdaki ölüyü bile aramıza sıkıştırıp, bizimle ve ayakta göstermemiz lazım bunlar felaket. Bazen kendimi zor tutuyorum o 28 Şubatta, 12 Eylülde bu rütbemde olmayı isterdim
Medyada bizden”
“YAS.TXT” isimli metin belgesi içerisinde;
“YAŞ toplantısında Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanları ile Jandarma Genel Komutanı da söz alarak değişik konulardaki görüşlerini dile getirdiler. Cumhuriyet'in edindiği bilgile göre komutanların altını çizdiği konular satırbaşlarıyla şunlar oldu
- İslami terör tanımı kanıma dokunuyor sözünüz, terör eylemlerini görmek ve anlamak istemediğinizi ortaya koyuyor
- Türkiye Batı katında, El Kaide gerçeğini kabul etmeyen ülke konumuna düşmüştür
- İçten ve özellikle uluslararası alandan gelen tepkiler nedeniyle, birkaç gün sonra dini motif demek zorunda kaldınız. Bunun yerine İslamın yanlış algılandığını ve bu tür eylemlerin yapıldığını vurgulamanız daha gerçekçi olurdu
- Kadrolaşma çok daha büyük bir hızla devam etmektedir. Ancak antidemokratik ülkelerde dahi rastlanmayacak derecede medyanın suskunluğu söz konusu kadrolaşma hareketlerinin gözden kaçmasın neden olmaktadır
- Özellikle Anadolu'daki il ve ilçelerde parti yöneticileri irtica faaliyetlerini alabildiğinde teşvik ediyor, yönlendiriyor. Bu gerçek Refahyol'dan daha belirgindir. Bu noktada Ramazan ayı kullanıldı ve siyasalalaştırıldı.
- Atatürkçülüğün laik ve demokratki bir anlayış olduğu gerçeği gözardı ediliyor. Atatrükçülük demokrasi karşıtı bir anlayış olarak yansıtılmak isteniyor. Bu konuda AB çevrelerinden destek alınmak istenmekte ya da bu çevrelerin sözleri Türkiye'de kulanılmaktadır
- Belediyelerin faaliyetleri yerel seçimler öncesinde siyasallaştırılmakta ve belediye kaynaklarını zorlayacak noktaya sürüklenmektedir
- AB uyum yasaları çerçevesinde bölücülüğe ve irtica faaliylerine hiçzmet edebilecek tüm yasal düzenlemelerin gerçekleştirilmesine rağmen 2004'te tarih alınamaması sorumlulğu hükümete ait olacaktır
Levent: çok ciddi çıkıştık. Uzun bana, zaten sizinle fazla bir ortak çalışma yok gibi laf edince... Her şeyi paylaıyoruz. Bunların bir şey yaptığı yok. Birinin başındaki M gitmiş, gerine O kalmış... Bunlar gerçek tehditleri izlemezler seni beni izlerler. Gidin bakın sizinle ilgili her türlü bilgi vardır Ama, Hizb yoktur. böyle..
Bu kadar memleketi satan bir ekip bir araya gelmemiştir..Reconun büyük annesi Rum. 3 kuşak gerisi. Potemya zaten Kıbrıs Rum kesiminde. Aksunun da 3. kuşak anne ermeni. işte böyle..
İst bel 2 bin İran, Suriye, SSCB toprakları öğrencisine burs verdi”
“16 Ekimde Şenerle AOÇ'deki binada yemekli görüşme... başbaşa... bilgibelge... en tepedekini gerekirse aramıza alıp birlikte yürüyoruz havası verme. O ölü bile olsa ayakta ve bizimle göstermemiz gerekli... Güleni getirme girişimi olamaz. Bunların bir saniye verdiği zarar fazla..

13 Kasım Perşembe.. Aynı yerde bu kez sadece neskafe... Bir saatten fazla...tepedekine biraz dokunmak lazım artık. Hafiften... Bunun ikisine gidişimizde bir duruşu vardı, hani sustalı maymun gibi..”
“GUNOY.TXT” isimli metin belgesi içerisinde;
“Düşsel bir öykü..
Mehmet sakin, başı yarı öne eğik, yakasında Atatürk rozetiyle gelir. Rozetin alt kısmı uniformasal çizgilidir. Beyaza çalan gri saçları Ediz HUN gibi taranmıştır. Kısık sesle fısıldar gibi konuşur kaygılıdır..bizi en büyük başkanımız der, bizim gibi düşünmüyor. Durum ciddidir.
-Sadece o mu
Evet sadece o diyebiliriz. Bir de üçüncü arkadaş var. Sessiz kalır o kadar. Ötekiler sağlam. Deniz gidiyor. Onun için bir şey demeyebilir. Ama bize karada havada olumsuzluk yok
-Nedir durum
Biz öyle sanıyoruz ki, onu etkilediler. Avrupada çok kaldı oradan etkilendi. Bir de buradaki muhafazakarlardan etkilendi. Biz önüne durumu koyduğumuzda hafif gülümsüyor. 97-98'lerde de önüne bir şey koyduğmuzda içimizdeki bu durumlarla değil de etrafımızda öyle alanlarla ilgilenin. İçimizdekiler de bunu anlarlar, azalırlar, diye düşünüyordu.
-Değişmezse ne yapacaksınız
Değişme olasılığı yüzde 50'nin altında. Öyle düşünüyoruz. Ama değişik gayretlerle olabilir diyoruz. Mesela o yazsa diyoruz. Durumu anlatsa diyoruz. Sallanır burası. Bunun devamında siz öteki arkadaşlarıza da söyleyebilirsiniz. Bizim takvimlememiz marta kadar. Martta bunların gerçek yüzleri de ortaya çıkacak. O zamana kadar değişmezse bir değiştireceğiz. Ya değişecek ya gidecek. Biz başkanla ters düşersek kötü olur. Mesela emekli olur. Bu da hoş olmaz ama, böyle devam edemez.
-Yalnız mı
Evet evet. Örneğiz bir haber vardı, o haber. Yalanlanır denen haber. Kim verdi bunu bulun demiş. Telefon etmelerini istemişler, o telefon edilmedi. Yani öyle... Sonra bazı bilgiler geçiyor. Onun bilgisi dışında... Bizi en çok rahatsız eden Kasımın ziyareti. KASIM yanında emekliyle gelmiş. Olacak şey değil. dayatıyor... Bunun olmaması lazımdı. Bizi dinlemeden yaptı. Kutlamayı da bizim yanı kurumsal bilginin dışında yaptı. Durumu bildiği için yaptı. Biz bunun yerine birincinin olması için çaba harcamıştık, o dönem böyleydi. olmadı. AHNEC olmaz dedi, geleneklere uygun değil dedi. Zaten başkan da benim için dua edin, zor durumdayım gibiş şeyler söylemiş
-Ayrılanlar ne düşünüyor
Bir tek ÇEBİR var. Onun dışında olumsuzluk yok. O da Amerikaya gitti. Sonra 13-14 Avrupa ülkesine gitti. Hepsime KASIM iyidir dedi. Destekleyin dedi. Ama ötekiler çok iyi hatta başkana mektup yazdılar. Böyle davranma dediler. Özü genli bir başkan da aynı şekilde yazdı. Ötekiler de yazdı. Ama dinlemiyor
-ÇEBİR neden böyle bir davranış içinde olmuş olabilir
Bu konuda siz ne düşürünsünüz. Biz tam çözemedik. Herhalde ona öyle dediler
-Burada Doğanlara ne dersiniz
Onlar olumsuz. Bu açık. Hatta doğrudan 100 milyon dolar aldıkları yönünde sağlam bilgi var. olur ya misyon ya neden bilemem. Görevliler mi diye düşünüyor insan. Örneğin mayısta manşet attılar ki, psikoloji.
-Peki marta kadar başkanın olumsuzluğu devam ederse ne yapacaksınız
O zaman Ege denizinden başlayıp konuşacaklar. Tek tek. Hani organize bir durum yokmuş gibi. Tek tek... Onun sonucunda artık ne olur? Karışır... Öyle olsun istemiyoruz burada ona gittik. Nasıl tercih edildi. Zor oldu. Herkes kendi içinde düşündü. Tüm JİLETLER. Aynı düşündüler. Tek isim oldu. Başka yok. Tek isim.
-Yanki ne yapar
Onlar çok kararlı. Bunu biliyoruz. Kesin Iraklayacak. Ama bir ay, ama iki ay, ama üç ay, ama bir yıl. Mutlaka ve buraya yerleşecek. Zaten bir misyonerlik faaliyeti olan yerlere baktık, hepsi enerji alanları içinde. Haritaya bakınca bu ortaya çıkıyor. Adamlar limanları istiyorlar. İskender, Trabzan... Buraların gücünü, kapasitesini soran yazılar yazıyorlar. Trabzandan Gürcana vaziyet eyleyecekler. Şimdi Armanı Russodan ayırmaya çalışıyorlar. Sonra Şiiyi parçalayacaklar. Bize oradaki Azerler sizin olur ya da Azere bağlarız. Ya da kendileri bağımsız olur, siz tercih edin diyorlar. Bizi 7-8 yıl öncesine kadar bölmek ve Kürdüsü kurmak istiyorlardı. Şimdi bunu gereksiz görüyorlar. Ama Hansın derdi yine bu.
Bizim en büyük kaygımız başkan. Kasım derse ki, başkan bakana bağlansın belki de evet der. O zaman ip kopar. Kopar. bunu kabul edemeyiz. İşte o zaman kopar. Geçen gün Gönülsay geldi. Başkanı ziyarete. 20 kadar GENPA vardı. Hiçbiri yüzüne bakmadı. Kimi sırtını döndü. Kimi sigarasını içmeye devam etti. Kimi içeri girdi. Çok bozuldu. Yanıt da o sırada bilerek toplantıyı uzattı ki, uğurlamayayım, diye... Durum böyle yani
-Kalbaşkanı nasıl buluyorsunuz
Bizim gibi hareket eder diye düşüyünoruz. O 50'lerin önüsü olabilir diye düşüyüruz. Olmalı diyoruz, olmalı. Tabi bir hareket olmadan hemen şöyle böyle yapmak olmaz..
-Gidişi nereye kadar görüyorsunuz
Bunlara da alttan baskı var. Bir kişi neden takamıyoruz diye e-mail çekti. Hemen yanıt geldi, sizinle röportaj yapalım, yayınlayalım. Baskı yapalım. Alttan baskı var diyelim, dediler. Onların da altı durmayacaktır. Onların yayınlarında başkanla ilgili çok övücü yayınlar var. Bu ilginç..Biz şundan eminiz; 57. nin başının düşmesi özel bir planlamaydı. Başındaki Irak'a saldırıya hayır dediği için mi değiştirmek, bitirmek istediler diye düşünüyoruz. Ama özel olarak parçalandığını düşünüyoruz bir önemli durum daha var. Başkan, listeye atılan almak istemiyor. Hiç çıkmasın diyor. Israr ettik var çünkü. Ülkede olan ne varsa bir miktar da bizde vardır. Toplumda yüzde 1 ise bizde binde birdir. Ama vardır. Sonunda ısrarla 8 tane aldırmayı başardık. Bu malum Güven Kurul Toplantılarının neden erken bittiğini düşünüyorsunu? Çünkü başkan altındakilerin konuşmasını istemiyor. Bundan sonra da böyle devam eder mi, bilmiyoruz. Ama biz etmemesi için çaba harcayacağız.”
“GUNAR.TXT” isimli metin belgesi içerisinde;
18 Aralık 2003 tarihli notta;
“18 Aralık 200
KKK ile makamda 11.05-12.45 arası 100 dakikalık görüşme... Hemen arkamızda Kosova meydan muharebesini gösteren dev bir tablo... Kremit rengi koltuklar...Biz ikilide o teklide.
- Her şeyden önce şunu söyleyeyim, tatsızım, gerginim, huzursuzum. Gidiş iyi değil
- 80 yılda adım adım bir yerlere getirdiğimiz Türkiye Cumhuriyeti'nin önümüzde mum gibi eridiğini görüyorum. Buna tahammül etmek çok zor.
- Şu anda Türkiye'nin durumu 1920'dir. Hatta şartlar daha zordur. Bu söylediğime dikkat edin, 1920. Atatürk o dönemde ne yaptıysa bizim de onu yapmamız gerekiyor
- AMA PAŞAM BAKIN BİR ADINIZ OLDU, HERKES SİZİ TANIYOR, SİZDEN BİR ŞEY BEKLİYOR.
- Tamam, bir adımız oldu. İnsanlar bizi tanıyor ama keşke ülke normal koşullarda olsaydı da ben bir Meteoroloji Genel Müdürü gibi görevimi yapıp, sessiz sedasız emekli olsaydım
- OLUP BİTENLERİ SİZİNLE PAYLAŞMAYA GELDİK... MEDYAYI.
- Sormayın medya bir felaket, felaket, felaket... Bir tek siz kaldınız. Karım soruyor emekli olunca hangi gazeteleri alacağız diye. Ben tabii ki cumhuriyet diyorum. O da yeter mi diyor, ben de bizim o kadar paramız yok, diyorum. Şimdi 6 gazete okuyor. Ben burada tümünü okuyorum. İşim gereği. Ötekilerin gazetelerini okuyorum. Onlardan birkaç yazarı mutlaka okumak gerekiyor. Onların ne düşündüğünü bilmek için. Fehmi KORU, Taha AKYOL, Ali BAYRAMOĞLU, AKDOĞAN...
Medyada yoğun bir ayıklama dönemi var. Tuncay Özkan'ı tasfiye ettiler. Balbay'ın programını bitirdiler. Üstelik yerine de ne geldi. Ben pazar sabahları sırf Balbay'ın TRT'deki programını izlemek için plan yapıyordum. Tek tek hedef seçiyorlar ve bitiriyorlar. Ben her şeyi biliyorum. Karamehmet teslim oldu. Hükümetle masaya oturdu. Onlara parayı bile hükümet buldu. Londra'dan para buldular. Kara para da aklayan bir yerden para buldular. 5 milyar dolar kredi buldular. Teslim oldular. Ciner de öyle. o da teslim oldu
-PAŞAM CİNER BİZDEN YANA... BİZ KUŞATMAYI YARDIK. KARŞIDA DOĞAN GRUBU VARDI. YANIMIZA CİNER VE KARAMEHMET'İ ÇEKTİK VE BAŞARI KAZANDIK. BUGÜN ÖYLE DAVRANIYORLAR AMA, YARIN DEVRAN ŞÖYLE BİR DÖNSÜN BAKIN FARKLI HAREKET EDECEKLERDİR.
- Söylediğiniz doğru ama, o zamana kadar ne olacak. Verecekleri zarar ne olacak. Bunlar öyle bir kadrolaşıyor ki. 1400 üst düzey yönetici atadılar. Bu rakam Ecevit hükümetinin 3 yılda yaptığı atamaların yüzde 70'i. yüzlerine söylüyoruz. En ağır biçimde söylüyoruz. Önceki hükümetler yapıyordu biz de yapıyoruz diyorlar. Pervasızca gidiyorlar. Bunları demokratik bir sistem içinde engellemenin bir yolu var mı ona bakıyoruz. Buyrun siz söyleyin var mı böyle bir yol... Balbay sen söyle.
-ARIYORUZ EFENDİM. BULSAK, OLABİLİR, DİYE DÜŞÜNÜYORUZ.
-Ben Jandarma Genel Komutanı oldum oradan buraya geldik. Artık kendim için yapabileceğim bir şey yok. Ülkem için, tümüyle ülkem için çalışıyorum. Bundan sonra böyle. Kimileri bizim emekli olunca konuştuğumuzu söylüyor. Ama ben şimdiden söylüyorum. Bunları biz bu durumda söylemeyeceğiz de ne zaman söyleyeceğiz. Ben iyimser olamıyorum.
-PAŞAM, ERDOĞAN'IN İKİ FOTOĞRAFI VAR. BİRİ BUSH'LA BİRİ HİKMETYAR'LA. İKİSİNDEN BİRİNİ TERCİH EDECEK. HANGİSİNİ TERCİH EDERSE KAYBEDECEK... SONRA AMERİKA, SONUÇ OLARAK İSLAMI KARŞISINA ALDI. ADAM İSLAMI KARŞISINA ALMIŞKEN, TÜRKİYE'DE NEDEN ILIMLI İSLAMI DESTEKLESİN... GÖKECEKSİNİZ VAZGECEEK.
-Aynı şey AB için de geçerli. Doğru ama, bir de şu var. Adam köpekleşmiş bir iktidara istediğini yaptırıyor. Bunlar ABD'ye köpekleşiyor. Laik adam köpekleşmez, dik durur. ABD dik duran bir iktidar istemez ki.
Medya çok önemli. Bakın çok önemli hpareketler geçmişte de hep bir dergi, bir yayın etrafında oldu. Bugün böyle bir şey yok. Sadece cumhuriyet yetmez. Bunun yanına mutlaka bir televizyon olmalı. Daha önceki gelişinizde TV. kanalından söz etmiştiniz. Ne oldu? Eskiden hiç değilse Perinçek'in bir kanalı vardı. Hiç değilse insan deşarj oluyordu. şimdi o da yok.
-ŞİMDİ ASKERİN DE BİR ÖLÇÜDE HÜKÜMETE TESLİM OLDUĞU İDDİALARI VAR AMA, BEN İNANMIYORUM.
En önemli şey bizim için birliktir. Askerin birliğidir. Bunu bozmuyoruz. Bizim her konuda görüşümüz belli. Laiklikle ilgili belli. Bu değişmez. Ben bunu KKK olarak söylüyorum. Deniz de hava da benim gibi düşünüyor. Aslında TSK, KKK'dır. Burasıdır.
Haa tabi sizin söylediğiniz havanın (yani en tepenin pasifliğinin) yayılmasına neden olan varsa ona da ayrı bir konu... Yani. Toplumda da bir bencillik var. Bizim okullardan mezun olanlar çok iyi yetişiyonlyar. Tümü mühendis olarak mezun oluyor, sistem mühendisi olarak. Ama kendilerine dönük gibi duruyorlar. Toplumsal konulara kafa yorma daha az.
YAŞ'ta her şeyi yüzlerine söylüyoruz. Herkes yapıyor biz de yapıyoruz, kadrolaşıyoruz diyorlar. Sonra bu dokunulmazlıklar. Avrupa Ceza Hukuku Sözleşmesini onaylamadılar. İşlerine gelmiyor diye.
Sıra Doğan Grubuna da gelecek. Bu onlara çok uygun bir dille söylendi. Bir kez daha çok daha güçlü bir şekilde söylenecek. Onlara söylüyorum. Buraya geldi söyledim. Ben onlara, ekonomik durumlyarından söz ediyorum. Tabii sizinle konuştğum gibi Atatürk ilkelerinden söz etmiyorum. Nerede ne söyleneceğini biliyoruz... Sıra Doğan Grubuna da gelcek, o gün teslim olması yetmeyecek. Hükümet onların yerine Albayrakları hazırlıyor. Ana medya grubu Albayraklar olabilir. Buna hazırlanıyorlar.
- AKP toplumu değişik bir biçimde bölmeye çalışıyor. Etnik gruplara ayırmak istiyorlar. Böylece üst kimlik olarak Türk olmak gidecek, yerine müslüman olmak gelecek. Heedfleri bu. Toplumu bir buzlu cam gibi dağıtmak istiyorlar. Bunu da özgürlükler adı altında yapmak istiyorlar
- Toplum nasıl? Ben şöyle görüyorum... AKP iktidarının ilk zamanlarında bir rahatsızlık, tedirginlik vardı. O yerini, yılgınlığa, bezginliğe bıkartı. Bu da yerini şimdi teslimiyete bırakıyor. Gidiş bu yönde. Ben bu ortamda toplumdan fazla bir şey beklemiyorum.
CUMHURBAŞKANI NASIL
Mükemmel, mükemmel, mükemmel... Kaç rakımlı tepe diyorsunuz ona, orası sağlam.”
19 Aralık 2003 tarihli notta;
“19 Aralık Cuma günü saat 15.00'de Köşke gidiş.
Bu kez 5 nolu kapının hemen karşısındaki girişten girdik avizeli büyük salonudan küçük bekleme salonuna geçtik. Belki 10. kezdir geliyorum buraya. En çok Sezer dönemi. 3-4 kez Demirel döneminde gelmiştim. Duvarlardaki resimler değişmiş. Atatürk sigara içerken beyaz pantolon şık takım bir duvarda. Ötekinde Türkiye haritası.
Görüşmede önce sağlık konuşuldu. 10 dakika kadar. Bel fıtığı. Doktarlar 2 yıl önce, karın kaslarının güçsüz olduğnu bu yüzden tüm ağırlığı belinin çektiğini kendi aralarında konuşup bel fıtığı olabilir demişler 29 Ekim ve 10 Kasım döneminde çok kötüymüş. Doktorlar çıkma, birkaç adımdan fazla atmaman gerekir demişler ama o ölsem çıkmam gerekir. Bu iki gün çok önemli demiş ilaçla iyileşibelceği bir süreçteymiş. Konya şeyi aruz a bu yüzden gidemememiş
Medya: ben size söylemiştim Sayın SELÇUK, tartışma daha da hızlanacak diye. Bakın öyle oldu. Bence daha da hızlanacak. Acımasızlaşacak. Bu medyayla doğru dürüst konular tartışılamaz.
Hükümet: ben gerekli uyarıyı yapıyorum. Ama bakıyorum yetersiz kalıyor. Bakanlar geldiğinde tek tek konuşuyoruz yine öyle.
YAPTIKLARI REJİMİ TEHLİKEYE SOKUYOR. BUNU SÖYLÜYOR MUSUHNUZ
Söylüyorum ama, anlamıyorlar
ANLAYACAKLARI ŞEKİLDE SÖYLEMELİ BELKİ
Evet gerekirse daha uygun dille söyelenebilir. İşte bu dönemi en az hasarla atmatmak lazım. En önemlisi bu bence. Çok zarar vermekte oldukları kesin. Ama bunları biçtiniz mi alttan daha güçlü geliyorlar. Geçmişte de böyle oldu. O yüzden halk bunları bir görsün. Bunu beklemek lazım. Ekonomi iyi diyorlar ya aslında öyle değil. Ben konuşuyorum. Alt düzey esnafa yansıyan olumlu bir şey yok aslında.
ASKERİ TEDİRGİN GÖRDÜK.
Evet öyle.. Huzursuzlar. Tümü huzursuz... Hep söylüyorum bunları halk görmeli. Bunlar yıpranmadan yapılacak bir şey sonuç vermez. İstenne sonucu vermez.
YOLSUZLUKLA MÜCADELE... Bunların yolsuzlukla mücadeel ettiği yok edeceği yok. Bakın Vakıfbank olayı.. Doğan Grubu borcunu ödemiş gibi yapıyor, sonra yeniden kredi çekiyor. Kağıt üzerinde oluyor her şey... Onun durumu da iyi değil İş Bankası da iyi gitmliyor... O çoçuk başarılı biri değil, Ersin Ö.... Onu oradan almaları lazım.”
21 Aralık 2003 tarihli notta;
“21 Aralık... PAZAR... Saat 16.00.
Mehmet düşünüyor...hayal bu ya. Bir numara söz veriyor bu hükümeti düşüreceğim. söz veriyorum. Bitirecek. Yerel seçimlere kadar yapacağım bunu. Bunu Kuvvet Kom ve Tolona sölüyor... Biraz süre diyor. Bunnu dışındaki arayışta da... Önce deniyor biri indirelim, sonra hükümeti...Bir inmeden bir şey olmaz. Aslında bir yukarıdaki görüşlerini söylerken samimi değil. Oyalıyor. Öyle düşünüyorlar. Yerel esçimlerler sonra hükümet daha da güçlerecek böylece ben de güçlenirim diyor bir. İçimizdeki karış taraf da bana bir şey diyemez. 4 yılımı gayet sakin yaparım... Böyle düşündüğünün düşünüyorlar
Yeniden çalışmalar başladı. BÇG’nin yerine yine sanırım... Yine karargah bünyesinde Recep Paşa sorumlulğunda... Çalışma Grubu kuruldu. O aynı çalışmaları yapmaya başladı. Planlar hazırlanıyor. Yaşar’ı harcayabilirler. Biraz kızgınlar. Kolon, bire inanmıyor. Bize yalan söylüyor. Yerel seçmiden sonra bak işte bunlar çok güçlendi şu aşamadan sonra bunlara ne yapılabilir diyecek.”
29 Aralık 2003 tarihli notta;
“29 aralı
Şener’le görüşme... Müthiş gergin.
- Yahu ben demokrat biriyim. Yaşamım boyunca en demokratik şeyleri istedim ama bunlara hazmedemiyorum. Bu kadar olmaz... Bakın bir kuran kursunda visayetname ele geçirdi. Adam telvizoyon izlemeyin, şeirat gibi yaşayın diyor. Biz 80. yıla bunlarla mı girecektir.
- Asıl Çankaya’ya bakıyoruz. Ne ölçüde güvenenibiliiz. Çok kritik bir durumda ne yapar. Bunu bilmemiz lazım... aslında laikliğinden hiçbir kuşkumuz yok.
- Yapılması gereken diye düşünüyorum, çıkış yolu arıyorum... Sanki, yeni bir par... mevcudu bırakıp... bir şekilde bunu gerçekleştirip.
- En önemli unsur içimizdeki durum, birin durumu. Artık onu da içimizde göstereceğiz. Aramızdaki bir kişi ölü bile olsa, aramıza alıp, ayakta gösterip, bunu kanıtlamamız lazım.”
“MEDY.TXT” isimli metin belgesi içerisinde;
“Neler yapılabilir
- Erdoğan fiili olarak başbakanlık sistemini oturtmuş durumda. Bu yüzden medya sahipleri devletle de iş yapmaya devam ettiği sürece kısa sürede olumlu gelişme beklemek zor
- Devlet sorumluluğuna sahip uygun kişiler, medya sahipleriyle görüşmeler yapıp, onların içinde bulundukları durumla ilgili uyandırıcı rol oynayabilir
- TRT ayrıca önemli... AKP henüz buradaki kadrolara nüfuz edemedi. Ancak halen yönetimde bulunanlar konumlarını korumak için AKP'nin istemlerine göre hareket ediyorlar
- Toplumda bir hareketlilik olduğunda bunların haber olarak verilmesi konusu kısa sürede yapılabilecek en etkin çalışmalardan biri olabilir. Medyanın bu tür haberleri görmemezlikten gelmesi halinde en azından, bunlar da haber değeri taşımaktadır' denebilir
- Orta vadede şu sorunun yanıtını aramak gerekiyor alternatif bir medya yaratılabilir mi belli grupların bir araya gelmesini sağlayarak, tek tek kişilerin hükümet karşısında hedef olmasıyı engelleyip bir girişim düşünülebilir
- Yerel basın sanılandan etkili bir unsur haline geldi. AKP bunu iyi gören ve kullanan bir parti. Örneğin, sadece AKP Muğla Milletvekili Hasan Ö.'in Muğla-Fethiye hattında 4 yerel gazetesi 2 yerel televizyonu var. Bu kesime karşılık yerel basında da alternatifler yaratılabilir mi, araştırmak gerekiyor”
“GUNOC1.TXT” isimli metin belgesi içerisinde;
9 Ocak 2004 tarihli notta;
“9 Ocak Cuma günü Genelkurmay İkinci Başkanı Org. İlker B.'la görüşme.
Saat 09.55'te karargaha giriş. Bekleme odasına geçiş. Koltukların hemen yanında sehpa üzerinde 40x40 ebadında bir arajman var. Zemini oval tahta. Üzerinde Kıbrıs Güvenlik Kuvvetleri Komutanılığı yazılı. Onun üzerinde 15 kadar flama bulunuyor. Her birinin üzerinde Kıbrıs'taki sancakları amblemi ve adı var: Lefkoşa Sancağı, Baf Sancağı, Girne Sancığı, Moğusa Sancağı, Lefke Sancağı... Bunların hemen üstünde de yan yana Türkiye ve KKTC bayrakları bulunuyor. Odada, birkaç tablo ve komutan fotoğrafı dışında başka bir şey dikkati çekmiyor. 10.02'de görüşmeye giriş. Sıcak bir karşılama... Karşılıklı hal hatır... Ben konuya girmek için, şükür görüştürene' dedim.
İlker BAŞBUĞ(İB): Sayın Balbay, biz sizi seviyoruz. Cumhuriyet'i seviyoruz. Kendi içimizde yaptığımız değerlendirmelerse sizlerin Türk Silahlı Kuvvetlerinin zarar görmemesi gerektiğine inanan, yurtsever insanlar olduğuzu konuştuk.
MB: bundan hiçbir şüpheniz olmasın.
İB: sizinle daha önce niye hiç konuşmadık biz.
MB: bilmem, herhalde uygun durum olmadı.
İB: TSK'ya zarar vermek isteyen bir yığın çevre var. Bunları siz de biliyorsunuz. Şimdi karşıda onlar varken, sizim sizi karşımıza almamız, cumhuriyet'le karşı karşıya gelmemiz istenmeyen bir durum.
MB: ben de aynen böyle düşünüyoruz.
İB: son olay bizi çok yaraladı.
MB: biz de sizin açıklamanızdan çok etkilendik, üzüldük.
İB: olayı şöyle alın, devam eden bir süreç var. Bizim çalışmalarımız var. Ve tam bu sırada sizin haber çıkıyor. Ben sizin bunu kötü bir niyetle yapmadığınızı biliyorum ama, biz çok yaralandık.
MB: kesinlikle kötü bir niyetle yapmadık. Biz Kıbrıs sorununa cumhuriyet olarak çok duyarlıyız. Dışişlerinin bir çalışma yaptığı haberini verdikten sonra, askerlerin bu konuda ne düşündüğünü de haber olarak vermek istedik. Bu konuda ulusal çıkarları öne alan bir ortak noktada buluşulması bizim de dileğimiz. Ama askerlerin, dışişleri çalışmasını irdelemesi bizce önemliydi. Zaten bu konuda kırıntı niteliğinde de olsa bazı haberler çıkmıştı.
İB: iyi de Mustafa (sohbetin 10-15. dakikasından sonra Sayın Balbay yerine Mustafa demeye başladı) biz öne çıkmak istemiyoruz. Sen bizi tuttun manşetlere çıkardın.
MB: Efendim konu Kıbrıs, ulusal güvenliğimiz açısından da önemli bir konu. İç politikayla ilgili bir yasa çalışmasında sizin görüşlerinizi alıp manşet yapsak, haklısınız. Biz bu konularda öne çıkmak istemiyoruz, diyebilirsiniz. Ama Kıbrıs konusunda öne çıkmayacaksınız da hangi konuda öne çıkacaksınız
İB: Mustafa sen biliyor musun biz aylardır Kıbrıs'la yatıp Kıbrıs'la kalkıyoruz. Bu konuda kesinlikle kabul edemeyeceğimiz şeyler var. Elbette bizim çok hassas olduğumuz bir konu. Ama biz bunu öne çıkmadan, kamuoyu önünde tartışmalı hale getirmeden çözmek istiyoruz. Yoksa Kıbrıs'ta bizim kesin çizgilerimizin dışında bir şey yapılmasına izin vermeyiz. bu konuda bize güvenin yav.
MB: tabii ki güveniyoruz ama dışişlerinin bir çalışması şekillendikten sonra, bunlar medyayı arkasına alırsa, geri dönülmez bir noktaya gelebilir. Yani, sizin kırmızı çizgilerinizi kapalı kapılar ardında ifade etmeniz sonuç vermeyebilir. Açıkçası bunun endişe içindeyiz... Bunları ben sadece Mustafa BALBAY olarak söylüyor değilim, gazetemizde Cüneyt ARCAYÜREK'ler, Mümtaz SOYSAL'lar var. Genel hassasiyetimizle ilgili sıcak bir konu olduğu için biz durumu manşete çıkardık.
İB: biz şu aşamada tamam kapalı kapılar ardında götürüyoruz çalışmayı ama sizin dediğiniz gibi iş geri dönülmez bir noktaya gelirse, tutumumuzu değiştiririz. Gerekirse ben çıkarım, Kıbrıs konusunda olması gerekenler şu, ama hükümet şöyle davrandı derim. İnanın buna. Ama çalışmalar sürerken, şu aşamada, biz hükümetle, dışişleriyle çatışan durumla olmak istemiyoruz... Şimdi, olan oldu... Sonuç olarak biz zarar gördük. Size sormamam gereken bir şey olduğunu biliyorum ama bu haberi size kim verdi
MB: sormamam gerektiğini biliyorum dediniz, iyi dediniz. Lütfen bu konuda bir şey sormayın.
İB: bu bizim için çok önemli. Bir kaçak var. İçimizde bir durum var. Bunu bulmamız lazım. Bize yardımcı olun. Size bu belgeleri kim verdi
MB: Sayın Başbuğ, size yalan söylememi istemezsiniz. Hoş da olmaz. Lütfen konunun yu yanına girmeyelim.
İB: Mustafa biz bunu bulmak için, bak, nasıl diyeyim, kıvranıyoruz... bulmamız gerek... Size bunu veren üniformalı mı
MB: Sayın Başbuğ bu çalışma bu karargahta yapıldığına göre, biz size ne diyeyim... Şimdi tutup, Meteoroloji Genel Müdürlüğünden biri verdi mi diyeyim. Gerçekten konunun bu yanını kapatalım.
İB: elinizde başka ne var
MB: Kıbrıs konusunda çok şey var... Bir bölümünü yayımladık. Siz de biliyorsunuz... Kıbrıs Türkiye'nin genel güvenliği açısından önemli olduğu için Hava Kuvvetlerinin çalışmaları, Deniz Kuvvetlerinin çalışmaları var, tabii Kara Kuvvetlerinin var... Bütün bunların üstünde Genelkurmay Başkanlığı Plan Prensipler Dairesi Kıbrıs Şubesinin de çalışmaları var.
İB: sen bunlardan haberdar mısın
MB: evet.
İB: elinde belge olarak ne var.
MB: Sayın Başbuğ ben bu konunun merkezinde olan kişi olmak istemiyorum. Şuna inanın ben kişi olarak öne çıkmaya meraklı biri değilim. Ama bize, gazetenin hassasiyet gösterdiği konularla ilgili bilgi belge çok gelir... Örneğin, irtica ile ilgili, laiklikle ilgili, Kıbrıs'la ilgili doğal olarak çok kaynağımız var.
İB: Mustafa size bunu veren, bakarsınız casusluk yapar, başkalarıyla da temas kurar... Bizim bunu mutlaka bulmamız lazım. Lütffen bize yardımcı ol. Bak, lütfen diyorum sana..
MB: bizim kaynaklarımızın yurtseverliğinden en ufak bir şüpremiz yok. Biz de bu haberleri yaparken doğal olarak işin gazetecilik yönündeyiz ama, başta da dediğim gibi ulusal çıkarlarımızı da gözeten bir hassasiyetimiz var.
İB: yav bize güvenin. Sizin hassas olduğunuz konular bizim de üstüne titrediğimiz şeylerdir... Sizin haberi yaparkenki samimiyetinizden en ufak bir şüphemiz yok. Zaten şüphemiz olsaydı, siz burada olmazdınız. Biz 5 Ocak günü o açıklamayı yaparken de sizi yalanlayan bir üslup kullanmadık.
MB: o açıklama bence çok talihsizdi. Eğer siz o açıklamayı yapmasaydınız biz de işte belgeler diye ertesi gün tam sayfa yapmayacaktık. Dışişlerinin açıklaması o kadar da dikkatimizde değildi. Ama onlar saat 13.30 gibi açıklama yaptı. Çok paralelini siz saat 16.00'da yaptınız.
İB: bizimki yalanlama değildi, açıklayıcıydı.
MB: ama oradaki gerçekleri yansıtmıyor' sözleri hemen medya tarafından yayanlama olarak algılandı. Zaten buna müsaitler. Üstelik sadece yalanlama da demediler, cumhuriyet yalanlandı dediler.
İB: getirelim açıklamayı, birlikte okuyalım... (emir subayı açıklamayı getirdi. okuduk, baştaki tümcelerin haberi onayladığını konuştuk) biz bu kadarını yapmak zorundaydık. Çünkü orada ağır ifadeler de vardı... Bir defa bu çalışma, sizin elinizdeki çalışma bizim sonuç çalımamız değil. o çalışma bana geldi.
MB: zaten hitab bölümünde sizin adınız var.
İB: nasıl
MB: yani belgenin, Andıçın, ya da çalışmanın diyelim, kime' bölümünde Org. ilker BAŞBUĞ yazıyor, kimden' bölümünde de, Genelkurmay Plan Prensipler Dairesi Kıbrıs Şubesi yazıyor. Altında da şube müdürü Albay Hayri B.'in adı var.
İB: Mustafa kim verdi bunu sana
MB: efendim lütfen dönmeyelim buna tekrar... Bakın güzel güzel konuyu aydınlatıyoruz.
İB: benim söylemeye çalıştığım şu, bu belge bizim en son görüşümüzün aynısı değil. Bu belgeyle paralel yanlar var, paralel olmayan yanlar var. Ama, aynısı değil.
MB: hangi yönlerini paylaşıyorsunuz, hangi yönlerini paylaşmıyorsunuz, onu da yazalım.
İB: yok, aman aman, zaten bu görüşmemiz tamamen özel... Hiçbir şekilde yazılması için bir şey söylemiyorum. Ben tek tek gazetecilere açıklama yapmam... Şimdi biz bu belgeyi size kimin verdiğini söylemeyecek minisiniz, en azından yardımcı olmayacak mınısız
MB: Sayın Başbuğ, yapmayın. Beni kendini naza çeken, bir şeyi söylemek için nazlanan ya da sizi refüze eden kişi durumuna düşürmeyin. Ben kaynak söyleyemem, kaynağı ima edemem.
İB: peki şu benim üniformayı mı giyiyordu, onu söyleyin bari
MB: sizin kaç beden giydiğinizi bilmiyorum. O yüzden sizinle aynı üniformayı giyip giymediğini bilemem.
İB: yani üniformalı diyorsunuz
MB: sayın Başbuğ bu belge Genelkurmay Karargahında hazırlandığına göre, sanırım sizin de akıl yürüterek vardığınız bazı sonuçlar vardır. Şimdi ben bu belgeyi Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünden aldım desem, inanacak mısınız
İB: (bir saati aşmıştık) paki şunu konuşalım... Bunu durumu nasıl düzelteceğiz
MB: bir öneriniz var mı
İB: birlikte konuşalım... Şimdi sizin elinizdeki belge, bizim son çalımamız değil.
MB: isterseniz belgeler diyelim.
İB: anladığımı kadarıyla ciddi bir kaynağınız var.
MB: yani kaynaklar.
İB: sizin elinizdekiler bizim bir katımızda yapılmış, yararlanılmış çalışmalar. Bizim bunu kamuoyuna böyle açıklamamız gerekiyor. Yani, evet bu tür çalışmalar vardır. Bunlar genelkurmay karargahında yapılmıştır. Komuta kadamesi bundan yararlanmıştır, ama sizdeki çalışma belli bir katta kalmıştık.
MB: Sayın Başbuğ böyle bir açıklama yaparsanız, bu kez karargahın altı ile üstü ayrı mı düşünüyor sorusu daha derin sorulur. Tabii yine de siz bilirsiniz. Bendeki belge, sıradan bir kıta çalışması değil, Genelkurmay Plan Prensipler Dairesi Kıbrıs Şubesinin. Yani sizin buradaki uzmanlarınızın çalışması. Üstelik onlar bu çalışmayı yaparken yanlarına Deniz Kuvvetlerinden bir Amirali de aldılar. Yani belgede onun da imzası var. Üstelik, hitap bölümünde sizin adınızın olduğu bir belge çok da alt düzey bir çalışma olarak algılanmaz. Kesinlikle yanlış anlamayın ama eğer siz bu belge alt düzey bir çalışma diye açıklama yaparsanız, biz bu kez belgelerin tamamını da açıklayıp, başındaki sonundeki isimleri de kamuoyuna duyururuz. Bunu, belgenen çok sıradan, alt düzey bir çalışma olmadığını kanıtlamak durumunda bırakmayın bizi.
İB: anlıyorum. Şu anda sizinle konuşarak bir yere varmaya çalışıyoruz zaten. Başta da söyledim biz sizi TSK'yi seven, iyiliğini isteyen kişiler arasında görüyoruz... Belki karşı taraftakilerle de temas kurmalı.
MB: yani kimlerle
İB: bizim gibi düşünmeyenlerle... Belki görüşmelerle, diyalogla onlar da bizi anlar... yani bir düşünce olarak söylüyorum.
MB: tabii sizin kararınız ama, karşı tarafta bir kemikleşme olduğu da dikkatinizi çekiyordur.
İB: konumuza dönelim... Peki biz açıklama yapmasak da, siz elinizdeki belgenin komuta katının görüşü olmadığını, yararlanılan bir belge olduğunu yazamaz mısınız
MB: diyelim ki yazdım. Bunun hemen ardından, az önce söylediğim gibi, o zaman kamuta katı ne düşünüyor, sorusu gündeme gelmez mi
İB: tabii bu konuşulacaktır. Zaten kimileri öyle yazıyor... Ama ne yapmalı, bir şekilde bu belgeyle ilgili aydınlatıcı bir şey söylemek gerekiyor.
MB: kime
İB: yani herkes bunu soruyor. Gazeteler... Mustafa saat 11.30, ben bu görüşmeyi bir saat ya da bir saat 15 dakika olarak planlamıştım. Akşam tekrar görüşebilir miyiz... mesela 19.00 gibi.
MB: tabii olabilir... ben 19.00'da buradayım..
Saat 18.58'de karargaha giriş.
19.02'de emir subayı bekleme odasına geldi. Sayın Balbay, bu program dışı bir görüşmeydi, komutan traş oluyor. Buradan bir yere geçecek, birkaç dakika rica ediyoruz' dedi. 19.08'de odaya giriş.
MB: efendim tam traşın üstüne geldim... Ben de aslında traşı uzatacak değilim.
İB: (gülümseyerek) nerede kalmıştık... siz ne yapabilirsiniz, diyorduk.
MB: ben bir günlük yazı taslağında istediği tümcenin olduğu yeri gösterdim, Genelkurmay Karargahında Kıbrıs Şubesinde hazırlanan bir çalışma' dedim. Hazırlanan ve orada kalan bir çalışma, dedi... Üstünde konuşurken, kapı açıldı. Özkök geldi. Pardesüsünü de giymiş. Eldivenlerini takmamış. Ayağa kalktım. Enini sıktım. Nasılsınız, dedik karşılıklı. ne yapıyorsunuz, dedi. Malum konuyu konuşuyoruz, buyrunuz siz de dedim. Gülümsedi, siz enine boyuna konuşun, dedi. gitti
İB: bu kaynak bizim için çok önemli.
MB: ben görüşlerimizi söylemiştim.
İB: gün boyu siz de durum değerlendirmesi yapmış, bizi anlamışsınızdır
MB: sanıyorum siz de bizi anlamışsınızdır... Ben yineliyorum, sizin söyleyeceğiniz her şeye, yapacağınız her açıklamaya açığım. Bunu yazabiliriz
İB: yok hayır, siz tek başımıza öne çıkmak istemiyoruz. Hükümet bir yerde biz bir yerde görüntüsü vermek istemiyoruz. (sohbetin 15. dakikasından sonra artık konuyu değiştirdik... ırak'ı konuştuk. abd'nin durumunu konuştuk...)”
16 Ocak 2004 tarihli notta;
“16 Ocak Cuma... İS'le ŞE'yle görüşme... sabah 9.30-10.4
İS: kritik bir dönem... Bunlar devletle tanışıyor. Bakarsınız, iktidarda kalmak için ne yapmamız gerekir diye düşünebilirler.
ŞE: yok efendim, siz kendi akıl ve mantık çizginiz içinde bunu söylüyorsunuz ama, benim bunlardan umudum yok... Bunların beyni uyuşmuş... Benim umudum yok...bunların yetişmesi böyle.
İS: tabii biz sizinleyiz. Siz bir bütün olarak hassassınız... Ama sizi bölünmüş göstermek isteyenler var. Bu çok önemli.
ŞE: ne dediğinizi çok iyi anlıyorum. ona dikkat ediyoruz.
İS: ben çok şey yaşadım. 9-11 yaşadık. Yani öyle bir şey olmasın isterim. Bir kez daha biz yenilen tarafta olursak, hiç istemiyorum. Bundan korkuyorum
ŞE: korkunuzu anlıyorum, endişeniz olmasın. Ona dikkat ediyoruz.
İS: burada uluslararası dengeler çok önemli. Çok önemli... ABD ne yapar? Bunlara destek veriyor.
ŞE: anlıyorum. Biz de ona dikkat ediyoruz. Bakıyoruz, şu aşamada öyle görünüyorlar ama, onlar düzeni kim sağlayacak ona bakar. Bizim onlara, bunların o kadar güçlü olmadığını anlatmamız lazım.
İS: MB önde şimdi. Onun kendisine çok dikkat etmesi lazım. Özel hayatına özen göstermesi lazım. Her türlü çamuru atabilirler
ŞE: evet, yakaşıklı ama, her yaklaşanın salt bu özelliği nedeniyle yaklaşmadığını bilmesi lazım... İşte CHP biraz hareketlendi. Geç oldu ama, iyi oldu. Şimdi KOÇU da arayıp tebrek edeceğim.
“SENER.TXT” isimli metin belgesi içerisinde;
5 Nisan 2004 tarihli notta;
“5.4.0 Pazartes
- İlhan abi aradı, yarın Turgay C.'in (TC) önerileri görüşülecek. Yeni bir şirket kuralım, önceki tüm yapıyı bitirelim diyor. Bu aynı zamanda gazeteyi tümüyle ona teslim etmek anlamına da gelebilir. Zekeriye T.’ le birlikte gideceğiz Temizel'le 31 Mart çarşamba günü öğle yemeği yedik. Abdullah Cevdet sokak Sava restoranda. Sonrasında bürosunda (Türkiye'nin Sorunları Vakfı) Cumhuriyet için yaptıkları hazırlıkları anlattı. Durum vahim. Verdiği bilgilerin özeti şöyle
1- TC'nin Cumhuriyeti ele geçirmesine ramak kalmış. Adam her şeyi mahsuplaşmayla çözmüz ama, bunu Cumhuriyettekiler iyi incelememiş. Adamın şirketteki payı yüzde 47 gibi. Yani yüzde 50'ye geçmesine az kalmış.
- TC cumhuriyete para koymuyor. Cumhuriyetin sırtından para kazanıyor. Size faturayı günlük kesiyor. Ama sizin gazete için bastığı kağıdı üç ay vadeyle alıyor.
- Gazete başına siz 413 bin lira fatura kesiyorsunuz. Oysa 403 bin lira kesmeniz gerekli. Gazete başına günlük 10 bin lira yılda milyarlar eder
- İlan işi rezalet. Bunu nasıl kabul ettiniz. Öncelikle adam sizi Yeni Asır, Takvimin yanına koymuş. 3. sınıf olmuşsunuz. Cumhuriyete bu yakışır mı? İlan geliri ağustos ayından itibaren yüzde 50 azalmış. Daha önce ayda ortalama 300 milyar lira ilan geliri varmış. Bu Gülbin E.nin yürüttüğü dönemde. Şimdi ortalama 150 milyar. Hatta daha altı. Bir ara 85 milyara kadar gerilemiş
- Gazetede ne kadar ilan çıktığını bilen yok. Çıkartıyoruz dediler. Geçen hafta 3 gün saatlerce çalıştık ve bilgileri ortaya çıkardık. Bir de baktık aslında gazetedeki ilan sayısı azalmamış, gelir azalmış. Bu nasıl oluyor, anlamak mümkün değil
- Vakfın durumu o kadar vahim ki, şu anda sizinle özel olarak ilgilenmek isteyen biri çıksa yönetim kuruluna işten el çektirebilir. El koyar. Devamında da ne olacağı bilinmez. İşin bu kadar vahim olduğunu bilin. Örneğin, vakıf gazetenin adını kiralamış. Ayda sanıyorum 15 milyar. Bu para yatmamış. Yatsa çok büyük bir gelir olacak. Yasaya göre bunun gecikme faizi ile birlikte yatması gerekiyor
- Gazete şu anda ayda yaklaşık 150-200 milyar lira zararda. Kabaca 800 milyar gelir bir trilyon gider var. Eğer reklam gelirinizi korusaydınız, başa baş geliyordu. yani adam size zarar ettirmiş..
- Kurtuluş var... biz plan yaptık. yeni bir yapılanma ve ek ürünler gerekli. Ek ürün ne olabilir. Buna kafa yorun... ek gazete, dergi ve benzer... eğer bununla ilgili bir plan sunarsanız ben sermaye bulabilirim. Ben iyi işletme kurarım. Benim geçmişte kurulmasına katkıda bulunduğum şirketler bugün iyi kar elde ediyor. Bunlar eski solcular... onlar bizim adımız önde olmasın, ama parayı da nereye, kime, niçin verdiğimizi bilelim diyorlar. en doğal hakları..”
4 Nisan 2004 tarihli notta;
“4.4.0 Paza
Büyük Anadolu Otelinde Mustafa ÖZBEK'le yemek... Ciddi beklenti içindeler. Askerin bir çıkış yapabileceğini düşünüyorlar. Ne olabilir, bilmiyorlar. Avrasya TV'nin kabloya girmemesine yanıyorlar. Denktaşın daha sert konuşmasını bekliyorlar. iş referanduma kalırsa evet çıkacağını düşünüyorlar..
Memetle de konuştuk... Merak etmeyin biz inanıyorum, planlıyoruz hayır çıkar diye düşünüyoruz. Zaten arkadaşlar gittiler. Çalışmaya başladılar. İlk gelen bilgiler de zaten bu yönde.
Yarınki toplantıda da BİRLE BİR bir görünüyor. Dört ayrı görünüyor. Her şey daha iyi ortaya çıkabilir. O durumdan sonra. Biz artık rahatız. İsviçredeki süreci etkilemek istemiyorlardı. Şimdi o bitti.
Onlara gelen bilgiye göre İsviçrede Türkiyeden giden gazetecilerle BM birlikte çalışmış. Nasıl sunulursa Türkiyeden olumlu hava çıkar ona bakmışlar. Yunanlı gazetecilerle de konuşup karşılıklı ne tür manşetler gerektiğini kararlaştırmışlar. kendi aralarında konuşup şöyle manşet atalım demişler..”
16 Mart 2004 tarihli notta;
“16.3.04 sal
Ç. le konuştuk... Tuncay ÖZKAN aramış, abi ben İstanbul TV yi alıyorum. Orada sizin üçlüyü aynen yapalım demiş. O da dur bakalım her şey belli olsun demiş. Özkök onu aramış önce emir subayı sonra kendisi. Üzüldüm demiş”
14 Mart 2004 tarihli notta;
“14.3.0
Mehmet İLHANLA uzun uzun konuştuk... Genel durumu kendi açısından iyi görüyor. Kesin olacak diyor. Bu karar verildi, şu aşamada bunu engelleyecek bir şey görünmüyor diyor. Bu durum bir karşı devrim hareketi ise, dünyanın hiçbir ülkesinde karşı devrim bu kadar kolay olmaz. Bunun bedelinin olması gerekir
Hürriyetteki haberi yapanla ilgili bilgiler verdi. İLGİNÇ..”
17 Mart 2004 tarihli notta;
“17.3.0
Levent abiden önce öğrenci Kürşatla görüştük..ahh ah, 28 Şubat yarım bırakıldı. Birini yaralı bırakmak kötüdür... O zaman pek kesim küstürüldü..amma kazanan biz olmalıyız..sizin arkanızda kim var kardeşim... bunu soruyorlar... şu Nurettinle konuşsan da o iddialarını bir de biz dinlesek..”
“Martın ikinci yarısı... Ziraatçi İbrahim... bu günlerde hareketli..Rıfatı çekmişler. Bak demişler böyle olmaz. O da tamam demiş. Galiba biri devre dışı bırakmışlar..
Martın ikinci yarısında İlker abi, Amerikaya gitti. Orada pek çok kesimle görüştü. Orada eşiti olabilecek bir kişiyle yemek yerken, karşı taraftaki dedi Artık ülkenizde laikliğe bu kadar katı bakmayın. Biz böyle düşünmüyoruz. Bu böyle olmaz. Biz de tutumunuzu biraz değiştirin. Bu anlamda biz Amerikan Karalar Partisini destekliyoruz.' Bizimki hemen buna karşı çıktı. Geleneksel durumu anlattı. O da ısrar edince yemek bitti. Hemen ardından telefon ettirip, son bölümü tutanaklardan çıkaralım dedi. Karşılıklı kabul edildi ama, ertesi gün hemen elçilikte bir basın toplantısı düzenleme gereği duydu..
Mart sonu...Kıbrıs'ta referanduma gitme olasılığına karşı önlemler alınıyor. Oraya belli gruplardan insanlar şimdiden gitmeye başladılar bile..artık karar tamam, baktılar ki olmuyor, diyecek ki arkadaşlar olmuyor. o zaman ben çekileyim, diyecek..
- Tabii bütün bunlardan Ahmet abinin de haberi olması lazım. Zaten uygun şekilde onu da bilgilendiriyorlardır”
“10 Şubat 2004 salı günü
Etimesgut Jandarma Eğitim ve Spor Tesislerinde (JEST) sohbet..saat 17.15-20.00 arası..
ŞE- arkadaşlar şöyle bir araya gelelim, ne oluyor, ne yapabiliriz, enerjimizi nasıl birleştirebiliriz, bir konuşalım dedim... hepimiz farklı yerlerde aynı şeyleri düşünen insanlarız ama, gücümüzü birleştirmediğimiz için bir sonuç alamıyoruz... öte yandan da bu iktidar yapacağı her şeyi yapıyor..
- Nedir, nasıl bir şey düşünüyorsunuz
ŞE- benim düşüncem şu... Birçok dernek var, gazeteciler var, memlekette olup bitene duyarlı insan var... Bunları bir araya getirmek gerekiyor... Mesela siz öncülük etseniz, burada üç kişi bir araya geldi, bu on olur, sonra 20 olur... Derneklere yön verilir... toplumu biraz duyarlılığa sürüklemek lazım..
- Valla paşam bu dediğiniz zor. Bu kuruluşları, kişileri bizlerin bir araya getirmesiyle alınacak bir sonuç göremiyoruz biz... Bir de bu iş gazete anlamında yazarlardan çok gazete yönetimlerinin işi... Şimdi biz yazdık, şu gazetede şu kadar yazar, ötekinde bu kadar yazar... Köşelerinde yazarlar, ama sonuç alınabilmesi için gazetenin bir yayın anlayışı olarak buna sahip çıkması lazım. O zaman çoğalır bu iş... Geçmişte de böyle olmuştu... 28 şubat döneminde mesela..
ŞE- arkadaşlar haklısınız da, ne yapacağız, ülke batıyor, size söyleyeyim... her şey kayıp gidiyor... ne yapacağız, bu batışı hep birlikte izleyecek miyiz? Olamaz böyle bir şey.
- o konuda haklısınız. Bizler de yazıyoruz... melesa Kıbrıs, gitti gider..
ŞE- evet Kıbrıs gidiyor... İş onunla da kalmayacak, arkasından Ege gelecek, sonra Güneydoğu'yu tartışılır hale getirecek... Gidiş bu... Ama öte yandan da Anadolu’da bir potansiyel var. Bana gelen tepkilerden, gidince karşılaştığım manzaradan bunu görüyorum... Bunu harekete geçirmenin yollarını bulmak lazım..
Kıbrıs’ta ne yapılabilir
ŞE- şimdi biz Rauf D.'a büyük destek veriyoruz. Adam hakkını yememek lazım kahramanca mücadele ediyor. hem içeriye karşı hem dışarıya karşı... örneğin ben ayda en az 2-3 kez arıyorum kendisini, aman ha sağlam durun diyorum..
New York’ta bir şeyler oluyor... bu aşamda ne yapmak lazım
ŞE- tabii oradaki gelişmeleri izliyoruz. Çıkan sonuca göre bir şey yapmak gerekiyor. Belki yazılı bir metin, belki bir bildiri gerekir, öyle bir şey olabilir..
Paşam sizi çok iyi anlıyoruz. Belki bizimle her şeyi bütün açıklığıyla paylaşamayacaksınız ama, şöyle bir gerçek var ortada; sizin bir numara ile sizin kafanızdakileri yapmak çok zor... önce orada bir şey yapmak..
ŞE- öyle mi görüyorsunuz..
Evet... Bu bir tek bizim görüşümüz değil. inanın buna. Sokakta her yerde insanlar böyle konuşuyor..
ŞE- nasıl konuşuyor
Yani sizin de kulağınıza gelen şeyler... İşte cumhurbaşkanlığı adaylığıyla tavladılar deniyor... Hükümetle anlaştı deniyor..
ŞE- bütün bunlar söyleniyor öyle mi
evet, her yerde... Burada bizim gördüğümüz bir şey var. Siz tamam, bütün kuvvet komutanları tamam, bloksunuz, ama üstünüz olmayınca olmuyor..
ŞE- işte dediğiniz gibi, kuvvet komutanı arkadaşlar bakımından bir sorun yok. Aynı düşünüyoruz... Benim sizi çağırdığımdan, şu andaki sohbetimizden öteki arkadaşların haberi var... Türk Silahlı Kuvvetleri sizin kafanızdaki şeyleri düşünüyor. inanın buna... öte yandan şu da var; yüzde 1, yüzde 99'a uymak zorunda. Uyar... Öyledir. O yüzde bir. kalan yüzde 99... uymak zorunda..
Zorunda da, öyle olmuyor işte... En tepe böyle olunca, altındakiler ne yaparsa yapsın, işte öyle bir çıkış deniyor... Olmuyor, istenen sonucu vermiyor. Biz yıllardır ülkede olup bitenleri izliyoruz. Bir genelkurmay başkanının değil yüksek sesle görüşünü anlatması, şöyle kaşını çatması yeter. Biz darbe falan yapın demiyoruz ama, şöyle bir duruş paşam... o yok, o kalmadı... o zaman da her şey havada kalıyor... siz bir araya geldiğinizde kendisine bunları söylemiyor musunuz
ŞE- söylüyoruz... inanın en açık şekliyle söylüyoruz..
Söylersiniz de, acaba şöyle açık açık konuşuyor musun
ŞE- Konuşuyoruz, söylüyoruz... Bizde tabii bir kıta disiplini terbiyesi vardır. bir arkadaşım anlattı. Tümgenerallikten emekli... bir üstü ile pek çok görev yerinde birlikte olmuş. her seferinde komutan o olduğu için yanında pek konuşmamış... binbaşı olmuş öyle, Albay öyle, General olunca çıkışmış, ya komutanım hiç konuşmadan emekli olacağım' demiş... o hesap, biz artık general olunca ayrıca konuşuruz. Bu aşamadan sonra benim kaybedecek neyim var? O yüzden her şeyi açık açık konuşuyorum..
Olur, olmaz ayrı konu, şöyle bir senaryo düşünüyorum... Şimdi siz de söylediniz kuvvet komutanları blok, 4 kişi... Altında ordu komutanları, orgeneraller, korgeneraller blok, onun altında tümler, tuğlar blok, hepsi bir araya gelse ve dese ki; sizinle olmuyor... İşte Kara Genelkurmay olur, siz Karaya geçersiniz, İzmir'deki Jandarma olur, İstanbul'dakini de artık ne yaparsanız..
ŞE- ya o, siz gidin derse..
Diyemez... Tümünüzü karşısına nasıl alır
ŞE- evet, diyemez, ama...(uzun süre sustu, düşündü...
Siz şimdi yüzde 1 diyorsunuz, yüzde 99'a uyar diyorsunuz ama 4 yılı var. Kadrosunu yapar... Mesela biz fazla tanımıyoruz, İlker BAŞBUĞ nasıl biridir
ŞE- o... o karargahta, genelkurmay'da artık... (gülümseyerek) başka bir söze gerek var mı..
- Siz Ağustos'ta emekli oluyor musunuz
ŞE- evet, (iç çekerek) benim görev sürem doluyor... Aytaç paşanın da doluyor...bir şeyler yapmamız lazım arkadaşlar... bu medya çok önemli..
paşam bu konuda sizi anlıyoruz ama, inanın bu iş yazarlardan çok gazete politikalarının işi... Mesela Genel Yayın Yönetmenleriyle de konuşun, patronlarla konuşun..
ŞE- doğru da mesela bu Ertuğrul Ö.'le ne konuşulur, konuşulur mu
haklınısınız.
ŞE- (gülerek, özkök soyadını kastederek) soyadlarda bir sakatlık var..
patronlarla zaman zaman görüştüğünüzü biliyoruz... onlar etkili oluyor, bilesiniz..
ŞE- evet, görüşüyoruz, bize gelince başka bir halde oluyorlar... Bir de tabii şaşırıyor insan, mesela o Akşam Grubunun sahibi geldi, adam zavallı bir adam gibi oturuyor... ama yine de onlarla da konuşmak lazım..
Gazete patronlarının tümü teslim... Sabahınki de öyle.
ŞE- evet, ilhan beyle de konuşup, olunla bir konuşmak lazım... Orada da kardeşim adamlar resmen haberleri çarpıtıyorlar. Son Suriye olayı... Gazete haberlerine göre operasyon tamamen Emniyetin işi... Oysa biz yaptık. O Sabahın temsilcisini çağırdım, kardeşim yalan yazıyorsunuz dedim. Yüzlerine söyledim... Ne aşağılık iştir... Bu kadar teslimiyet... Biz bu gidişe tamamen seyirci kalamayız..
SE- bir anlamda şöyle bir durum... Bunların Kıbrıs’ın altında kalmasını sağlamak ama, Kıbrıs’ı da kaptırmamak... çok ince bir durum.
SE- hepimiz elimizi taşın altına sokmamız gerekir... Ne demiş Nazım HİKMET, sen yanmasan ben yanmasam nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa..
“18.2.04... Meclisin karşısınd 10.30-12.0
SE- benim bir önerim var, birbirinden bağımsız, bölük pörçük hareketlerler var. Bunları bir araya getirip çoğaltmak lazım diyorum..
İS- Aynen biz de öyle düşünüyoruz. ADD'ler var. Üye sayısı 100 bini üzerinde şube sayısı 503 olmuş... Bunlar Anadolu'da çoban ateşleri gibi duruyor... Ben Aydın'a gittiğimde dönerken bu aklıma geldi..
SE- Biz bir çalışma yaptık. Öteki üç arkadaşımla birlikte konuştuk. Bu kararı aldık. Artık yürüyeceğiz. Kararı aldık. Burada arkadaşımız Plan Prens. Ali her şeyi notc ediyor. Bilgi de verecek... İlk iş olarak 3 Mart Hilafetin Kaldırılışı ve Tevhidi Tedrisat Kanunun yıldönümü. O gün büyük bir toplantı yapılacak. Biz de çağrılı olarak geleceğiz. Öteki arkadaşlarım da gelecek... Konuştuk onlarla da. hani dedim ya yüzde 1 yüzde 99'a uymak zorunda. Biz artık ona bakmıyoruz. Kendimiz yürüyoruz
İS- Bizim çalışmamız da şöyle, (çizerek) bir üçgen, en tepesinden teğet olarak yana bir çizgi, ucunda bir diktörtgen. Ortasında bir yuvarlak, çekirdek. Üçgen ADD, dikdörtgen ortak bildiriye imza atacak derneklerin temsilcileri, ortasındaki çekirdek de bildiriyi kaleme alacak olan dar grup... (metin Aliye verildi
SE- Mutlaka bir şey yapmak lazım... Zaman geçiyor... İlk iş olarak mart ayında 3 martta bunu yaparken, Denktaş’a da omuz vermek gerekli.. Belki onu da çağırırız, bizler dinleyici bölümünde otururuz..
Kıbrıs'ta ne oluyor sizce
SE- işte orada ne olduğu tam olarak bize de bilgi vermiyorlar
- Bir bildirinin söz konusu olacağını söylemiştiniz..
SE- İşte onu biraz yazılıp çizildikten sonra yapmak istiyoruz. Şimdi, komutana, Köşk'e bilgi verildiği onların kabul ettiği söyleniyor. Bizde böyle bir bilgi yok. Yani böyle olduğuna ilişkin bir bilgi yok. Öymen'in konuşmasındaki o bölüm çok önemli..
İS- Tabii burada dengeler çok önemli. AB karşımızda ABD karşımızda, ona göre hareket etmek gerekiyor..
SE- Evet onlar karşımızda ama bizim de gücümüz var. Dayandığımız bir güç var. buna inanıyoruz. Bunu harekete geçirmek lazım. Biz kimlerle görüştük, bilgi verelim. Anıl ÇEÇEN, Yıldırım KOÇ, Malatya, İstanbul, Samsun, 9 Eylül Rektörleri. Onlar çok heyecanlı. Malatla falan bir görseniz, bu işi yarına bırakmayalım diyecek kadar heyecanlı. Buna yeni rektörler de katılabilir. Artık bilen bilir, gören görür, biz yola çıktık..
İS- bu Turgay benin canım ciğerim. Yurtsever, buna inanın... Bakın Gürbüz de öyle. İstanbul gibi bir yerde belediye başkanlığı yapıyorsanız, burası bir de yeni imara açılan bir yerse bazı işleri racon keserek yapmanız gerekir. Ama benim sözümden çıkmaz. Şunu yap derim yapar..
SE- tamam, zaten bizim yeni staretjimiz şu: bölücü olmasın, mürteci olmasın yeter. En geniş katılımı böyle sağlarız... Ama adamın da iyice kire, çamura bulaşmamış olması gerekir..Bir şey yapmamız lazım. Bazen gece birden uyanıyorum ve ne yapmak lazım diye hayıflanıyorum..”
Şubat 2004 tarihli notta;
“10, 17, 18 Şubat akşamları..
- Bu tür yöntemlerle bir sonuç alınamaz. Buna inanıyoruz. Her şey tamam. Artık gizleyen, saklayan da kalmadı. Bizimkiler her şeyin en az yüzde 70'inin karşı tarafça bilindiği gerçeğinden hareket ediyorlar
- Biz inanın endişeli değiliz. rahatladık..
- Zaman olarak nedir?? Aylar, haftalar, günler..
- Saat saat durum... Artık çok netleşmiş görünüyor... Yapılması gereken belli..”
“20.2.04 Ahmet Zeki bey odama geldi
- Denktaş New York'a gidinceye kadar hükümetten yazılı bir şey istedi. Bir şey olursa kendilerinin arkasında olacağına ilişkin bir şey vermediler. Havaalanında bana, kandırıldım dedi. Bunu yapacaklarını bilseydim NY gitmezdim dedi.
- Ama CB. Türrkiye'ye zarar vermek istemiyor. Bunun için katlandı. Bize ulaşan bilgi özellikle askerler bu süreci onaylamadılar. Ama böyle açıklandı. Şimdi onlar hükümete şu bilgiyi ulaştırdılar bizim görüşlerimizi tam olarak yansıtmadınız. Bizim adımıza konuştunuz. Oysa biz size rezervlerimizi iletmiştik. Eğer martta süreç bizim rezervlerimiz dikkate alınmadan devam ederse, durumu kamuoyuna açıkça duyurururuz dediler... Böyle bir durum var.
- Askerler dışişleri kanalıyla görüşmeye güvemiyorlar. Denktaş'la ayrı ve doğrudan bir görüşme ortamı aranıyor. Belki kurye olacak..”
“CA 18'inde, laf aramızda ben Denizle görüştüm... Ağustosa kadar bir şey yapmaları lazım dedim, geç dedi... geç dedi. ahh oğlum ah, bu iş gitti gider. Sen beni dinle.. Bunların bir şey yapacağı yok. Ben laf aramızda bunu aklı başında sanırdım değil... bu iş itti gider oğlum... Çok üzülüyorum... Bu hale mi gelecektik, 80 yıl sonra bunları mı konuşacaktık...”
Şubat 2004 tarihli notta;
“Hakan T. aradı
Ya BALBAY boşver bizim dönimmiiz geliyor. bizim dönem. Belki sen siyasette ben medyada ya da tersi... Kıbrıs'ı devlet vermez derin devlet vermez. Bunlar orada toslar, martta yüzde 42-45 arası alacaklar, CHP yüzde 15-16 alacak. Baykal gidecek, Devriş gelecek. O da başaramayacak, derken önümüzdeki ekim, kasımda işler değişecek... Yaz, aynen böyle olacak... Derviş bana 50 sayfalık bir metin gönderecek. Resmen hazırlanıyor..”
25 Şubat 2004 tarihli notta;
“25.2.0 çarşamb
- Levent ve Kürşat abi ile görüşme... Heyecanlılar. Ciddi bir kararı almış olmanın rahatlığı içindeler
- Atacağımız adım çok önemli. Bunu bir anlamda Amaysa tamimi gibi düşünün. O kadar kesin bir başlangıç... Ama aynı gün Denktaş’ın da olması ciddi bir durum. Denktaş’ın öne geçmemesi gerekiyor
MB- öyle diyorsunuz ama, Denktaş zaten gündemde o öne geçer..
Biz asıl bu toplantının öne çıkmasını istiyoruz
Aynı gün akşam, Mustafa ÖZBEK'le yemek... Özbek’in yanında Hasan Ü., Bülent E. vardı ve Gökhan Ç. bir de basın daşınmanı.. Avrasya TV'nin yayına başlamasıyla ilgili hazırlıkları anlattı. Ulusal duruşu olan herkesi çağırıyorlar. Özbek heyecanlı... Bu işi başaracağız diyor. Asıl olan biziz diyor
- Biz Avrasya TV'ye Kıbrıs’ta başlattık. Gelen telefonları dinlesen ağlarsın. İnsanlar o kadar duyarlı
- O gün panelde söylediklerinizi ekranda söyleyeceksiniz. Mikrofon sizin. Ne istiyorsanız söyleyin. Memleketi bunların elinden kurtarmamız lazım”
27 Şubat 2004 tarihli notta;
“27.2.0 cum saat 17.30'da
Levent ve Kürşatla görüşme... Hazırlıklar tamam. Davetiyeyi baslışlar. Asıl hedef olan dörtlüyü anlattılar. Ama bunu kimsenin bilmemesi gerekiyor. Bir bildiri okunacak. Ertuğrul beye güven var..
- Siz kazanan olacaksınız hiç şüpheniz olmasın. Kazanan siz olacaksınız kesinlikle Denktaş’ın öne geçmemesi gerekiyor. Bunun yolunu bulmamız lazım”
“1. 3. 04 pazartes saat 11.00
Aynı şekilde görüşme... Bizim önerimiz kabul edilmedi. Sonra en başa Şener'e gittik. Ceketi çıkarmış. Kusura bakmayın dedi. Ben de, demek ki bir şeylere soyundunuz... Gülüştük.
Levent de oturdu. Dediğiniz gibi yazılırsa, engelleyebilirler. Zaten emirleri dinlemiyoruz, bunu ilan etmenin gereği yok.
Birliktelik kurmak gerçekten zor. Biz de zorlandık ama bunu başaracağız..”
3 Mart 2004 tarihli notta;
“3 MART
- Gidiş... İlhan abi ile... İçerisi dışarısı kalabalık ama, heyecan yüksek değil. Komutanların girişinde alkış iyi ama, ayakta olabilirdi değil...suratları asıktı... Son anda İlker BAŞBUĞ ve Genkurmdan Korg Metin de vardı. Onlar son anda... Sanırım, Hilmi Paşa Kuvvet Kom gideceğini haber aldı, ben de içindeyim demek için gitti. İlker paşayla hiç konuşmamaları dikkat çekiciydi
Dışarı çıktım, İP'li gençler... ve orta ve üst yaştan insanlar vardı. ADD'den yoğun katılım..
Bitişte, İlhan abi neşeliydi. İşte bak kaldın iyi ettin dedi, iyi ki çok satışlı medyaya gitmedin dedi. Sonra kentte rektörlerle öğle yemeği. Dokuz Eylül Rektörü Prof. Emin A., Samsun 19 Mayıs Ferit B., Malatya İnönü Prof. Fatih.., Bursa Uludağ Prof. Mustafa Y., Mersin Üni. Rektörü Prof. Uğur O., Trakya rektörü Prof. Osman İ.... Çukurova rektörü,..
Malatya çok heyecanlı...bu işi uzatmamak lazım. en kestirme yoldan halletmek lazım. Başka türlü zor. Böyle örgütlenmeler uzun iş...'
ADD'nin sekreteryasının güçlendirilmesi görüşü benimsendi
İlhan abi söze, kendimi biraz öveyim' diye başladı Bu benim Aydın'dan dönerken oluşturduğum düşünce. Birden aklıma geldi. 500'ü aşkın şubeleri var, yüzbin üye var. Hantal yapı. Buna bir baş lazım. Şimdi oluyor işte. Modelimiz işliyor. Üçgen ADD, yanında dörtgen onu destekleyen kitle örgütleri, içinde daire çekirdek. Kararları o verecek…..
Arkadaşlar biliyor musunuz, Doğan AVCIOĞLU bana hep, İlhan göreceksin ben haklı çıkacağım, 100 yaşına kadar yaşayacağım ve haklı çıkacağım, derdi... Ömrü vefa etmedi. Bakıyoruz haklı. Türkiye gibi ülkelerde çok partili sistem gericiliği getirir. Bu böyle. Şimdi ABD'nin de işine geliyor bu yönetim... Bu seçimleri, yerel seçimleri ciddiye almamak lazım. Ona göre yürümek lazım. Devlete anlatmak lazım. Şimdi hükümet devlete karşı ve biz solcular hüükmete karşı devletin yanındayız. durumun özeti bu...'
3 Mart 2004 tarihli notta;
“saat 17.00
Leventle görüşme... Genelde memnunlar yanında Ali de vardı. Ölüyü diriltmeye çalışıyoruz dediler, toplum için. Bir haftada bu dediler. 8 Mart Kadınlar Günü için etkinlik planlıyorlar, büyük katılım hedefliyorlar..
Akşam, Hacettepe öğretim üyeleri lokalinde yemek. Nihat B. hoca, Ertuğrul K., ADD yönetiminden birkaç kişi ve Zekeriya T.... Burada da üçgen, dörtgen ve çekirdek... Denktaş da lider olamaz mı, ben yavru vatanı kaybettim, anavatanda siyasete geldim dese vs..
Gece İlhanla görüşme... Katılım tahmin ettiğim gibi. Hedef tamam, bir endişe yok. Herkes artık rahat. Zaten Denktaş’tan güvence de alındı.”
4 Mart 2004 tarihli notta;
“4 Mart akşamı Anıttepe tesislerinde yemek.
Ben, Fikret, Selçuk, Şener, Levent, Ali E., Hakkı K.... sonradan da Mustafa Y...
- Eylem iyi, organizasyon kötü. geliştirmek lazım..
- Selçukun Aydın D’la görüşmesi yararlı olur... Doğan'a, bu iş tamam deniyor,
AKP götürecek deniyor, 10 yıl bu iktidar gider deniyor..
- Sener, bu işi bırakmayacaklarını, heyecanla söylüyor..
- Selçuk, çocukluğumda Adanada huysuzluk ettik, çok edince babam falakaya yatırdı. sonra da Ziverbeyde yatırınca, vız geldi alışığız dedim., yani alışığız…
- Madanoğlunun anıları ilginçtir, ben redakte etmiştim..
- Kıbrıs önemli bir kırılma noktası olacak.
- Denktaş sağlam duruyor..
- Geceleri uyuyamıyoruz..
- durumun vahameti anlatıldı... En tepenin durumu konu edildi.”
9 Mart 2004 tarihli notta;
“9 Mart salı 200
- Leventle görüşme.. ABD elçisi İstanbul'da Cüneyt Ü., Hasan C., M Ali B.ve benzer 7-8 gazeteci ile konuşmuş. Üç temel şey söylemiş
1- Atatürk bugün yaşasıydı, yaptıkları nedeniyle insan haklarından yargılanırdı
2- Irak'ta toprak bütünlüğü istemek ahmaklıktır
3- Türk Silahlı Kuvvetleri geleneksel misyonunu tamamladı
bunları sağlam bilgiler olarak öğrenmişler..
Artık görüşmeme kararı... Belki daha sağlıklı olur. Çünkü bizim görüşme çorbacılar olarak yerleşmiş. Bunu Fikret'e söylemek gerek.
Salı Perşembe Beştepe’deki yeni bina, öteki günlerde eski binada çalışıyorlar.
Kıbrıs mitinginden umutlular.
6 Mart Mitingine Anadoludan 980 Otobüy gelmiş. her birinnde ortalama 40-45 kişi olsa, 40-45 bin ediyor. Biraz da Ankaradan katılan, 50 binin üzerinde olduğu hesaplanıyor..
Son birkaç akşam İlhanla da konuştum. Rahat görünüyor. Verenin temaslarını merak ediyor. Onlar da bazı şeyler biliyorlarmış..”
11 Mart 2004 tarihli notta;
“11 Mart 200
İbrahim Y. uğradı.. Çok heyecanlı. Bunlar çok kararlı diyor. Kafalarında ne var bilmiyorum... Şener abi çok sinirli diyor, vatan millet yemin diyor..
- 10 Martta Hürriyet'in manşetki, İstanbuldaki fişleme, 3 Martın intikamı, rövanşı olarak algılanıyor..
- 11 mart Hacettepede Türkçe ve yaratıcılık konulu panele katıldım. Çok güzeldi. İnsanlar yerlerde oturuyordu. Sevindim..
Dönüşte Emin Ç. aradı. Seçimlere kadar yıllık izin kullanmaya başlamış. Ana avrat küfrediyor. Ben de çok üzüldüm. Kendisindeki Melih GÖKÇEK belgelerini bana verecek... Bu bir milat olabilir... Ç., korumalarıyla, bağlantılarıyla devlet gibi adam, onun yazı yazması engellenebiliyorsa, bunun sonu nereye varır”
“MASAL.TXT” isimli metin belgesi içerisinde;
12 Mayıs 2004 tarihli notta;
“12 Mayıs Çarşamb
- Ufuk S. ve İbrahim Y.'le kuleli köşebaşı'nda öğle yemeğil..
- Sözlemez, Aytaça çok ağır konuşmuş. Size güvenildi, çıkıldı, ben gidiyorum demiş. O tutmuş... Birşeyler yapmalı. O biz olacağız diyor. Bana Flaş TV de birlikte program yapalım dedi
- Tuncer KILINÇ, Ecevit'e gitmiş. Partiyi bize ver demiş. O da siz gelin katılın demiş. Verir mi”
20 Mayıs 2004 tarihli notta;
“Söylemezle 20 Mayıs Perşembe günü de Bestekardaki bürosunda oturduk. Viski içtik... 24 Nisan referandumundan bir gün önce İzmire gidmiş. Hurşitle görüşmüş. Birlikte hemen emekli general, genelkurmay başkanı aramışlar, ortak bildiri imzalansın diye, toparlayamamışlar. Çok kızmışlar... Yine de çok uğraşılmış, onların uğraşı olmasa referandumdan yüzde 80 evet çıkaşibilirmiş”
“gazetedeki süreç
Temizelin İstanbula gitmesiyle bir ivme başladı. Ben tüm işletme şirketlerinin yönetiminde yer alıyorum. Reklam, yayın vs. Temizel, zaten senin ve İbrahimin üzerine kuruyoruz her şeyi dedi.
Gazetede 14 Mayıs cuma akşamüstü bir toplantı yapıp arama konferansı yaptık. Herkes katıldı. 1.5 saat planlıyorduk, 3 saatte zor bitti. Ben artık çok kararlıyız. ayın birinci maaş ama iyi iş dedim..
19 Mayıs çarşamba günü Salim Taşçıya çağırıp, arkadaş seri ilan başlatmak istiyoruz dedim, durumu anlattım. Bir telf etti büroya ve seri ilan başladı. Bunu işletmecilik deneyimimde bir milat olarak gördüm. Demek ki başarabiliriz dedim
20 Mayıs perşembe günü Genç İşadamları Vakfının konferansını bu kaygılarla kabul ettim. Gittim. Çünkü sabahtandı. Orada şu mesajı verdim cumhuriyet olarak üretimin, refahın paylaşımıyla çok ilgilendik, bunun dengeli olmasını misyon edindik. Ancak bunun yanına, üretimin refahın arttırlamasına kafa yormayı da koyduk..
İlhan abiye genel adımları özetleyince, afferin Balbay deyip keyifleniyor
22 Mayıs günü Alev C. büroya geldi. Bozuk. Temizelin öne çıkmasını kabul etmiş ama henüz hazmedememiş..
- Artık yarı aklım gazetenin işletmeciliği. Eskiden rüyalarımda manşet yazardım şimdi tam sayfa ilan alıyorum.”
29 Nisan 2004 tarihli notta;
“29 Nisa
Akşam Perşembe Grubu toplandı. Erdal bey, Türkiyede artık demokratik yollardan yapılabilcek çok az şeyin olduğunu söyledi. Adamların dini alıp kullandığı geriye bir şey kalmadığını söyledi. Hurşit bey için çok övücü şeyler söyledi. Takıldım: hayatta en hakiki mürşit Hurşittir... Bir numara için molla diyoruz dedi..”
7 Nisan 2004 tarihli notta;
“7 Nisan Çarşamba 200
- Zekeriya T. birlikte İstanbul'a gittik. Saat 17.00'de toplandık. İlhan SELÇUK, Alev C., Hikmet Ç., İbrahim Y., Emre K, Mustafa P., ben... Akın A.'ın da gelmesi gerekiyordu. Cenazesi varmış gelemedi..
Temizel, 2 arkadaşıyla 3 gün gazetede çalıştı ve her şeyi ortaya çıkardı..
Bir hafta önce Turgay C.(TC) gazeteye gelmiş, yukarıdaki kadroya yeni bir öneri getirmiş. Buna göre, yeni bir şirket kurulacak, büyük ortak Cum Vakfı olacak. Onlar küçük ortak ama, şirketin yöneticilerini küçük ortak atayacak...bugüne kadar olan alacak verecek de sıfırlanacak... Ciner bunu kabul ederseniz ben varım, etmezseniz yokum, reklamı da satış gelirini de size vereyim demiş..Temizel bu öneriyi inceledi ilk tepkisi şu oldu bunu kabul ederseniz tümüyle teslim olursunuz...'İlhan abi öyle düşünmediğini açıkça söyledi arkadaşlar bakın bu öneri çok açık ve bizi düzlüğe çıkaracak bir öneri. Gelin bunu ayrıca dikkate alın. Hemen hayır demeyin... Bakın okuyorum önerinin önemli maddesini: ortakların dörtte üçü evet demedikçe şirket yeni adım atamaz, feshedilemez vs. burada bizim de söz hakkımız olacak... Bir de bu Turgaya gözünüzü seveyim güvensizlik göstermeyin. O kardeşimizdir. Açık söyleyeyim benim içimde en ufak bir şüphe falan yok...' ben uygun bir dille bunun kabul edilmesinin zor olduğunu söyleyip şöyle dedim abi, bunlar reklam işini 2003 ağustosta aldılar, daha o ay geliri yarıya indirdiler. Sonra da aynı eğik düzlem sürdü. Bu neden? Açıklayamıyorlar. Sonra Cumhuiyeti Yeni Asır ve Takvim'le birlikte pazarlıyorlar. Bu cumhuriyete haksızlık. Son durum da bize 2 ay hiç para göndermediler. Bunu da açıklayamıyorlar. Geçen yıl temmuzda Dorint Otelde 5 kişi yemek yedik (TC, İbrahim, ben, Alev C., İlhan SELÇUK) orada üstüne basa basa, sen her ay 300 bin doları garanti ediyor musun, dedik. Evet dedi. Alev abi bunu yazılı bir protokole dökelim dedi. Ona da evlet dedi... Ama bu sözleri tutmadı...' İlhan abi bunları dinledikten sonra arkadaşlar yeniden bakalım dedi... Emre, Hikmet, Alev abiler de soğuk görüş belirtti. ben ve İbrahim de..”
17 Nisan 2004 tarihli notta;
“İlhan abi 17 Nisan Cumartesi gecesi Ankara'ya geldi
18 Nisan pazar günü öğleyin Ahlatlıbelde Temizel'le buluştular. İki saat sonra da ben gittik. Temizel işe iyice ısınmış. Yeniden yapılandırmayı tamamlarız dedi..”
19 Nisan 2004 tarihli notta;
“19 Nisan Pazartesi sabahı ilk iş Yargıtay Başkanı Eraslan Ö.'ya gitti. Eraslan bey hez zamanki gibi bizi sıcak karşıladı.. Hükümeti konuştuk, uygulamalardan yakındı, yargıyı ele geçirme girişimlerini anlattı. Anayasa Mahkemesinin yasasını değiştiriyorlar. Yargıtay'a seçenek olmasını sağlayacaklar, bireysel başvuru hakkı olacak... Böylece kendi elleriyle oluşturdukları bir yapı kurulacak. Bir de üyelerinin 4'ünü meclisin seçmesini istiyorlar... Askerlerin de ne yapacağını bilmekte zorlanır halde olduklarını, içlerinde derin değerlendirmeler içinde bulunduklarını söyledi. Burada İlhan abi araya girip, Balbay genç subayları yazdı başımıza iş açtı' gibilerden bir şeyler söyledi. Sonra onu doğrular, beni öne çıkarır şeyler söyledi..”
“Aynı gün akşamüstü Şenere gitti..
Salı günü sabah saat 11.30'da Demirel'e gittik. Kuleli sokaktaki evine... İki saat 15 dakika... Emel Hanım bitişte bir şey mi oldu merak ettik, uzadı gibi şeyler söyledi..
Yine 20 Nisan 2004 Salı günü saat 16.00'da Sezer gittik..”
Demire
- bugün Türkiye iyi yönetilmiyor
- AKP bir öfke iktidarıdır. Halk, önceki hükümete ne olursa olsun, bunlar gitsin demiş, AKP'yi getirmiştir
- Ekonomideki gidişte halka yansıyan bir olumluluk yok. İşsizlik, yoksulluk, en önemlisi yatırımsızlık var. Bunları dile getirecek muhalefet yok. Ben olsam, bunları söyler, 6 ayda hükümeti silkelerim
- AKP, AB'yi samimiyetle istemiyor. Askerden çekindiği için, dış destek alma kaygısıyla istiyor.
- Asker de, Türkiye'nin AB yolunu kesen taraf olmak istemiyor. Böyle bir karşılıklı duruş var
- Kıbrıs'ta önce halkı bozdular. Bugün yaşananlar onun eseri
- Denktaş ne yaptıysa doğru yapmıştır. Çok haklıdır. Türkiye'ye uluslararası alanda çok büyük haksızlık yapılmıştır
- Kıbrıs'ta yalan söylendiği üç yerden patladı. Cumhurbaşkanı, Genelkurmay Başkanı ve KKTC Cumhurbaşkanı, bizim söylediklerimizin dışına çıkıldı, dedi. bunlar bir yerlere yazılıyordur, birikir
- Powell'ın dili sürçmedi, onlar böyle bir düzen istiyor. 55 İslam Devletinden sadece bizde demokrasi var. Onlar, bugünkü iktidarla bunun korunup korunmayacağını tartmaya çalışıyorlar. Korunamayabilir, diyorlar
- Türkiye'de Cumhuriyeti koruyacak bir birikim oluşmuştur. Cumhuriyeti sadece askerle korumak zaten mümkün değildir. O duruma gerek kalmayacak biçimde, cumhuriyeti koruyacak kadrolar oluşmuştur.
- MHP, ırkçı bir parti. Onlar yazın Kayseri Erciyes'e gider, yaylaya çıkar... Dinci eğilimleri de var. Bir ellerinde Hira Dağı bir ellerinde Tanrı Dağı. İkisi birlikte olmaz. MHP ile ülke bütünlüğü sağlanamaz
- Dinci partiyle de sağlanamaz. Yurttaşlık temelinde bütünlük sağlanır. Onu da başaracak durumdayız
- Başbakan, seçimden sonra döndü dolaştı, ben neyim diye düşündü, Demokrat Parti'nin devamıyım dedi. O zaman sorarlar, baban kim, RP, deden kim MSP, onun babası kim Nizam Partisi. Baban o. insan babasını kendisi seçmez
- Bunlar bir dönem daha seçim kazanamazlar. Böyle bir dönemi bir daha elde edemeyeceklerini biliyorlar. Onun için sıkıştıkça geri çekiliyorlar
- Medya o kadar kötü ki... Benim yasaklı olduğum dönemde bile bu kadar kötü değildi. medyayın istemediği bir şeyi söylerseniz, yer vermiyorlar
- Cumhuriyet bir soluk, bir nefes
- Benim yapabileceğim ne varsa söyleyin
- Sezer'in durumu: Anayasanın 104. maddesi CB. nin yetkilerini anlatıyor. Bunu nasıl okuduğunuz önemli. Nasıl anladığınız önemli. Orada devlet kurumları arasındaki dengeyi gözetir diyor
- Fethullah... Ben arkasından giden hayvanlara kızıyorum
- yatırımı özel sektör yapmalı..
- Eşiyle ilgili konuşma.
Askerin işlevi üzerine fıkra anlattı. Birincisi biliniyor: asker karşıdan geldi ne yaparsın? Süngü... Arkadan? El bombası, yandan: tüfek... tepeden? Bu devletin tek askeri ben miyim..
Demirel'e bir askerin anlattığı: asker karşıdan geldi ne yaparsın? Tövbe de komutan tövbe de.. arkadan? Tövbe de komutan tövbe de.
Seze
- Bunlar yalan söylüyor. İşi o hale getirdiler.
- Annan Planı'nda boşlukları Annan'ın dolduracağını ben Davos tutanaklarından ve Annan'ın davet mektubundan öğrendim. Başbakana sordum, ben bunu kabul etmedim
diyor. Kısacası yalan söylüyor
- 26 Nisan'da MGK'yı olağanüstü toplantıya çağırdım. Son bir çıkış. Mesela, Derogasyonların AB'nin birincil hukuku olmasını sağlayana dek, Annan Planı'nın yürürlüğe girmeyeceği ilan edilebilir. Yapmazlar, ama yine de deneyeceğim
- Bunlar kafalarındaki düzenden vazgeçmeyecekler. Söylüyorum, tamam diyorlar. Dinlemeyeceklerini her hallerinden anlıyorum
- Belki Kıbrıs'la ilgili bir açıklama daha yapmak gerekir. Referandum ve MGK'dan sonra
- Irak'ta ABD'nin başarıslığını istiyorum. Gidiş de öyle görünüyor
Şene
- Biz artık yaralı bir kuşuz
- Bir şey denedik, olmadı. Belki hayal gördük
- Toplum bizim düşündüğümüz noktada değil
- Yine de yapılabilir, ona bakmak gerekir
- İnsan çok üzülüyor, bunca çaba harcadık bir şey yapamadık
- Yine de ateşi söndürmemek gerek
- Acaba cumhurbaşkanı biraz daha aktif olamaz mı
- Bunların kafalarının ardındaki niyet hiç değişmedi. Bunu görüyoruz
- ADD çok pasif, eylem kuruluşu değil. Her şey iteklemeyle gidiyor
- Görev süremiz içinde bir şeyler yapalım dedik, olmadı”
20 Nisan 2004 tarihli notta;
“20 Nisan Salı öğleyin iki görüşme arası Temizel'in bürosuna gittik. Oradan swan lokantasına yemeğe gittik..
Temizel çalışmayı bitirmiş. Bize yeni şirketleşmenin nasıl olacağını anlattı. Yine TC'nin gazeteden nasıl para kazandığına ilişkin bilgi verdi. Bu işe 100'er bin dolar yatıracak ama, adının bilinmesini istemeyen kişiler olduğunu söyledi”
19 Nisan 2004 tarihli notta;
“19 Nisan Pazartesi akşamı Erhan A.'ün Park Holding binasının çatısında yemek yedik. Çankaya Belediye Başk Muzaffer E. da vardı. Genel konular konuşuldu. Ertesi gün Metin P. ve Erhan art arda beni aramış, İlhan abinin canı mı sıkkın, ne oluyor.. Biz gerekeni yapalım diye. Anlaşılan TC ile konuştular ve o ağızlarını yoklayın dedi..”
“20.4.04'te akşam Kent Otelde Hıdır, eşi, Zekeriya bey yemek yedik... İlhan abi neşeliydi.. Aziz NESİN'in 40 harami fıkrasını anlattı. Birkaç kez... Adamı kervan başı yapmışlar. 40 harami kervanı kesmiş, koruyucu 39 harami üstünden geçince 40. da ayağa kalkmış heheyt demiş devirmiş. Menzilde kervancı işine son vermiş, her seferinde seni ayağa kaldıracak 40 haramiyi nereden bulayım demiş..
Hıdır her türlü yardımı yapacak. Adının öne çıkmasını istemiyor. Bire kadar çıkarım dedi... bana ve İbrahime güveniyor..
21.4'te İlhan abi Zekeriye T. son bir oturduk. Artık tamam. Benim sakladığım eski bir dosya yenilendi... Cumhuriyetin yapısıyla ilgili... O ilgili kişilere dağıtılacak..
23 Nisan sabahı Cüneyt abi, İlhan sizi sorumlu tutacak. Bundan sonra sorumluluk sizin buyrun diyecek, dedi... Bilgim yok öyle tahmin ediyorum dedi. Öğleden sonra İlhan abi aradı, onu sabah Cüneyt abi aramış”
26 Nisan 2004 tarihli notta;
“26 Nisan Pazartes
12.30 uçağıyla İstanbula gittim. 14.00'te İbrahimle İst lisesi karşısında ikinci katta esnaf lokantasına gittik, yemek yedik. O yarı kayıtsız bakalım İlhan abi ne diyecek, her an cayabilir haberin olsun dedi..
15.30'da gazeteye Gülbin E. geldi. Reklam işine yeniden talip... başbaşa görüşmeye İlhan abi beni de aldı. İlhan abi her zaman yaptığı girişi yaptı ben artık yaşlandım, görevi gençlere devretmek gerekiyor... Ben gitmeden önce bunları sağlamalı, gazeteyi çok sağlama almalıyız... Ben gidiyorum diyorum ya daha gitmiyorum ha, daha iş bitmedi bende (kahkahalar)...' Gülbin buna yanıt olarak, siz gençleri cebinizden çıkarırsınız' dedi..
Reklamdaki başarısızlığın nedeni olarak şunları gösterdi
1- Cumh. bağımsız pazarlanmalı. Alıcı böyle görmek istiyor
2- TC'ler bu işi biliyor ama, cumhuriyeti tanımıyor
3- Cumhuriyet Yeni Asırla Takvimin arasında pazarlanmaz..
4- doğrusu kötü niyet de arıyorum. Sizi güç durumda bırakıp kucağına almak için..
16.15'te İlhan abi beni ve Alevi yanına çağırdı, Turgaya madde madde şunu söyleyeceğim dedi
1- Bizim mevcut şirketi bırakıp yeni bir şirket kurmamız hukuki sorunlar yaratabilir. Mahkemelerde uğraşırız. Sen de üzülürsün, buna gerek yok
2- Hükümet bize destek verdiğin için sana soğuk bakıyor. Husumet çekersin. Seni rahatlatalım..
3- Biliyorsun bizim başta ortaklarımız var. Onlar böyle bir şeye soğuk bakıyor
17.30 sıralarında başbaşa görüşme bitti. Hepimiz toplantı salonuna geçtik. Emre K., ben, Alev, Akın, İbrahim, TC, İlhan abi..Hikmet abi çağrılmadı. Bozuldu... İlhan SELÇUK ve Alev C. olduğu sürece bu iş olmaz deyip durdu..
Toplantı salonuna geçtik... TC nin yüzü kıpkırmızıydı. Boğa gibiydi, çok az konuşuyordu... Önce bir iltifat faslı... Emre, TC'yi övdü, iyi gazete çıkardı, başarı kazandı vs. Alev de... İlhan abi söze girdi
Arkadaşlar Turgay kardeşimizle bir abi kardeş gibi her şeyi açık açık konuştuk. Kendisine çok teşekkür ediyoruz. 1 Mayıstan itibaren reklamı ve satışı içimize alacağız... Turgay tamam dedi. En kötü karar bile kararsızlıktan iyidir dedi... Biz kendi mekanizmalarımızı kendi içimizde kuracağız. Turgay kardeşimizle de yine birlikte yürüyeceğiz... Kendisi ortağımızdır, bunda değişen bir şeyl yoktuk. Ama ayrı yürüyeceğiz...'
Sonra genel konulara girildi. ekonomi falan. TC'nin değişik fikirleri var şu anda borç fazla ama sorun değil. Özal geldiğinde 2 milyar dolar ihracak 15 milyar dolar borç vardı. Sekizde bir. Bugün 170 milyar dolar borç, 50 milyar dolar ihracat var. Oran daha az. Bundan korkmamak lazım... verimlilik artışı önemli.. Bakın biz Çayırhanda ne yaptık... kişi başına üretim 900 tondu. geldik 600 işçi ayrıldı. yeni işçi almadık... kilit noktalara başarılı insanları getirdik. kişi başına üretim 17 bin ton oldu. Almanya da 10 bin ton mu ne... adamlar şaşırıp kaldı. iyi organizasyonla oluyor... ben sabahta saniyede 8 dolar üretiyorum... burada iki saat kaldım hesaplayın... Cumhuriyetin satışı artıyor. artı değer üretiyor. (İlhan abi bu cümlenin üstüne atladı) '
Saat 19.30 sıralarında TC gitti. Başbaşa durumu bir kez daha değerlendirdik. Akın
- Bize borç çıkarır... Satış gelirini de vermez, el koyar... Sorun çıkaracağı kesin..
İS- arkadaşlar eğer böyle bir şey yaparsa kötü niyetini açığa vurmuş olur ki, bunu yapmaması lazım... Yaparsa bizim de seçeneğimiz olur. Gideriz Aydın D'a arkadaş sana geldik deriz... Bizi sevdiğinden olmasa da TC ye zarar vereceği için havada kapar..
Alev
- İlhan abi bütün rakamlar elimizde var. İyi bir çalışma yapar durumu anlatırız..
İS- onu artık konuşun, anlaşın..
Salondan Serdar ÇALOĞLU arandı. reklam için çarşamba günü görüşülecek..
Saat 21.00'de Armada'ya yemeğe gittik. İbrahim arkadan geleceğim dedi gelmedi. Emre gelmez dedi ben gelir dedim, 10 milyonluk bahsi o kazandı. Yemekte açıkça dedim ki şimdi artık işletme bölümünde de sabah vaktinde işe gelip yönetimin başında olacak insanlar gerekli...' Alev abi uzun uzun ne kadar çok çalıştığını anlattı..
İlhan abi rahatlamış ama içindeki tereddütlerin tümünü atmamıştı. Bir ara, çocuklar aslında TC nin önerisi iyiydi, dedi... Emre üstüne atladı, bu karar daha iyi diye..
Dönüşte geçtiğimiz 12 yılı düşündüm... Satır başları
Kasım 1991'de ayrılış..
Nisan 1992'de dönüş..
Bir yıl kendi yağımızla mı kavrulalım, Aydın D.'a mı gidelim tartışması. Uğur abi Aydın DOĞAN'da ısrarlıydı...
Ondan sonra da tartışma bir dönem devam etti...
1994'te Bülent T.'larla Medya-C ve Medya-G'yi kurup gazeteyi geliştirme çalışmaları yapış..
Aydın D.'la ilişkileri askıya alış..
1995'da Ali Haydar V. ile halvet..
1996'de Hosamittin K., Memduh H. gibi işadamlarının blok katılımıyla arayış..
1997, Özdemir S. ile aylar süren görüşme..
1997'den 98'e kimsenin katkısı olmadan karla giriş..
1998'de Gürbüz-Günay Ç.'la tanışma ve onların devreye girişi..
3 yıl onlarla inişli çıkışlı halvet..
2001'de Çabanlardan kopup Karamehmetlerle ve Cinerlerle aralış..
2002, Ciner'le halvet..
ve şimdi kendi içimizde kurumlaşmaya dönüş..
Ara ara KOÇ'la halvet... Koç Vakfı ile Cumhuriyet Vakfının evlendirelim önerisi. İlhan abinin gelin kim olacak şakası... Özdemir S.'nın resim tutkusu... İngiltereden ressam getirtmesi..”

“CAKICI.TXT” isimli metin belgesi içerisinde;
- o tarihte Çakıcı, Atığ, Edes, Civan..
- Çakıcı yakalanınca getirilmez iade edilir. Diyordu. Fransa iade etmez diyorlardı.
- Eylül başlarında hazırladık. Beş dosya çıktı. Türkbank olayı daha sonra patladı. Beş dosyayı gönderdik. Fransa 50 yılda neyi nasıl yapmış..
- 40 gün içinde iade dosyası gelir serbest kalıyor. Kendi kadromu da kuramadım. Eksiksiz buldular. Davayı sürekli izledim. Fra. be. Sönmez K....MİT'ten..
- TC ile ilişkiler iyi gidiyor. Vereceğiz şeklinde oldu. Soruşturma ekibi...iadenin yolu... mahkemeye talimatı ben gönderdim.. Beş yıl boyunca iş yapılmamış da..
- Sorgulama ekibi gönderirsek... Belçika'dan bir heyet gitti, konuşmama hakkını kullandı. Mahkemenin kararına kadar bekleyelim. Zaman aşımı 24 martta dolmuş. iade söreci uzarsa..
- Dava Fransız Danıştayına gitse, 3 sene sürer... Türk'ün talebini geri gönderiyorum. Fransa'da talepte bulundum... Fransa'da gitme hakkını kabul ediyorsun da neden şimdi... Güneş ben bakan olsaydım sorgulardım..
-AB bak istiyorsa İçbak da alır... Derse ki beş kişiyi da öldürdüm. Bir devlet egemenlik hakkını kullanmayıp kısıtladığı zaman kısıtlı verilebilir.
- İfade almaya engel teşkil etmez... Dava açman için Fransaya sorman lazım. Yalım E.'e..
- Selçuk Ö. ne yaptı?
- Mahkeme kararı doğru değil. Mürürü zaman vardır. Beş yıldır. Ama yakalanırsa, tevkif mürürü zamanı kesen sebeplerden biridir. İade 2 yıl sürseydi. Neden iade edildi. İtirabırın iade etmek için mi
- tutuklama ile
- Temyiz ediliyor. beraat zamanı..
- enteresan şeyler oluyor.

Hiç yorum yok: